"Jungkook."
Aquamarine ile sağa sola koşturan Sehun'dan bakışlarımı çekerek bana seslenen Destiny'e çevirdim.
"Hiç yorulmayacak mı bu?"
"On dakika sonra yanımıza gelip oturacaktır. Bir yerden sonra fazla koşturmaktan sıkılıyor, yoksa yorulmak ne bilmiyor. Küçük bir çocuk gibi."
"Nasıl baş ediyorsun?"
"Aslında hayatım fazla sıradan. Okula gidiyorum, eve geliyorum, biraz bahçemle ilgilendikten sonra eve giriyor, yemek yiyor ve dağınıklığımı topluyorum, eğer ödevim varsa onu yapıyor ve uyuyorum. Bu kadar sıradanlığın içinde Sehun'un neşesi bana iyi geliyor. Olmayan erkek kardeşim gibi."
"Jungkook-"
Destiny lafını bitiremeden Aquamarine'in paçamı çekiştirmeye başladı.
"Ah, pardon," diyerek Aquamarine'ini kucağıma aldım. "Ne oldu kızım?"
Aquamarine iki kez havlayıp yüzümdeki bakışlarını ilerdeki Sehun'a çevirdi. Ne olduğunu görmek için ben de Aquamarine'in işaret ettiği yere baktım. Sehun nefes nefese beyaz duvar sütuna yaslanmış bize bakıyordu. Sanırım Aquamarine bugün fazla hareketliydi ki Sehun'u fazla koşturmuştu.
Aquamarine'i yere bıraktım ve ayağa kalkarak arkamı dönüp, "Gelirim iki dakikaya," diyerek Sehun'a doğru yürüdüm. Yanına vardığımda Sehun'un omzuna dokundum.
"Çocuk gibisin Sehun. İstediğin kadar koşup tüm enerjini harcadığına göre artık bir şeyler yiyebilir miyiz?"
"Yeterince midemi boşalttım Jungkook. O yüzden evet, yiyebiliriz."
Sehun yaslandığı sütundan bedenini çekerek vücudunu dikleştirdi. Beraber Destiny ve Aquamarine'in yanına geldiğimizde, "Yemek yiyeceğiz. Gidelim mi?" diye sordum Destiny'e. Başını onaylar biçimde sallayıp yan tarafına bıraktığı telefonunu alarak ayağa kalktı. Beraber bir kat yukarıya çıkmak için yürüyen merdivenlere doğru ilerledik. Aquamarine'i kucağıma alıp merdivene bindim.
Üçümüz birlikte bir masaya oturduğumuzda garson kız Destiny ve benim siparişlerimizi almıştı, Sehun ise yine Sehun'luğunu konuşturmuş ve bedava olduğu için tatlısına kadar sipariş vermişti. Umarım buradan bulaşık yıkayarak çıkmazdık.
----------
Kapıyı açıp içeri girdiğimde elimdeki anahtarı montumun cebine koydum ve montumu üzerimden çıkararak kapının yanındaki askıya asıp salona girdim. Nasıl olsa Sehun Aquamarine ile gelirdi bir-iki dakikaya.
Yorgun bedenimi koltuğa attım. Sehun dışarıya çıktığımızdan bu yana sağa sola koşturmuş ve bir çocuk gibi gördüğü her şeyi denemişti. Bir ara buz pateni bile yapmıştı Destiny ile beraber. Ben ise hâlâ yaram iyileşmediği için onları izlemekle yetinmiştim ki yaram iyileşmiş olsa bile buz pateni yapmazdım. Çünkü yapamayacağımdan fazlasıyla emindim.
Başımı yastığa koyup ayaklarımı uzattım. Bacağımın biri koltuktan aşağı sarkıyordu, diğeri ise koltuğun tepesindeydi.
Kapının kapanma sesini duysam da istifimi bozmayıp yatmaya devam ettim. İki gün uyusam anca atardım bu günün yorgunluğunu.
Sehun ile Aquamarine salona girdi ama ikisinden de ses çıkmıyordu. Dönüp ne yaptıklarına baktığımda Aquamarine karşı koltuğun üzerinde küçücük olmuş bir şekilde uyuyordu, Sehun ise elindeki telefonun ekranını bana çevirmiş yüzünü kaplayan kocaman gülümsemeyle bana bakıyordu. Her an kahkaha atmaya hazır gibi duruyordu.
Bakışlarımı Sehun'un telefonun ekranına çevirdiğimde saçları topuz ve yuvarlak gözlük takan bir Destiny elbette beklemiyordum. Yatış pozisyonumu düzelteyim derken koltuktan yere düştüm. Tabii bunun ardından istemsizce dudaklarım arasından ufak bir inilti çıkmıştı çünkü yaramın üzerine düşmüştüm.
Sehun ile Destiny ilk başlarda elimin ayağımın birbirine dolanmış haline gülse de sonradan canımın yandığının farkına varmışlardı. Sehun ekranı kendine çevirip, "Kapatıyorum Renkli," dedikten sonra telefonu aceleyle cebine atmış ve yanıma gelmişti.
"Kötü düştün Jungkook. Acıyor mu?"
Aslında pek acımıyordu ama sanırım Sehun'a naz yapmaktan bir şey olmazdı. Çünkü Sehun endişelendiğinde bir anne şefkatine sahip oluyordu.
"Acıyor, hem de çok. Fena düştüm ya."
"Özür dilerim Kook, benim yüzümden düştün."
Sehun'un bakışları Aquamarine'in bakışlarına eş değer olunca güçlü bir kahkaha attım. Böyle, yağmurda ıslanmış evcil köpeklere benziyordu.
"Sehun, canım yansa bu kadar sakin olur muyum sence?"
"Karakterin fazla sert ve yüz ifadelerin genellikle o anki duygularını yansıtmıyor. O yüzden Jungkook, senden beklerim."
Sertçe Sehun'un kafasına vurup bedenimi yerden kaldırdım ve salondan çıkarken Aquamarine'e seslendim.
"Gel kızım, gidelim buradan."
✨✨
Yarın görüşürüz demiştim lakin tahmin ettiğim gibi olmadı. Tatilde de kitabı bitiremedim zaten lsksjzhxh
Neyse Kook'un resmini bırakıyor ve kaçıyorum *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aquamarine
FanfictionJeon Jungkook, heterokromi iridium hastalığına sahip evcil köpeğinin her gün ona getirdiği tokaların sahibine kalbini kaptıracağını nereden bilebilirdi ki? • heterokromi iridium: Bir canlıda iki farklı renkte gözün bulunması.