Üzerime takım elbisemi giyip aynadan kendime baktım. Ağlamaktan gözlerimin etrafı kızarmış ve büyük olan gözlerim daha da büyümüştü şiştiği için. Derdim kıyafet değildi ama Sehun'un beni dağılmış görmesini istemiyordum hiçbir şekilde. Son kez en yakın arkadışımı uğurlayacaksam eğer güçlü durmam gerekiyordu.
"Hazır değilsin, değil mi?"
Destiny'nin bahsettiği giyinmem değildi, söz konusu ruhsal olarak hazır olmayışımdı. Gerçi kim sevdiği birini kaybetse hazır olmazdı, onun gideceğini ve bu dünya üzerinden silineceğini bilse bile. Ölümsüz zamansızdı ve biz de buna uymak zorundaydık.
Başımı onaylar biçimde salladım cevap vermeden hemen önce.
"Değilim ama elimden hazır olmaya çalışmaktan başka bir şey gelmiyor."
"Atlatacağız."
Destiny hafifçe tuttuğu avucumun içine ufak birkaç öpücük bıraktı. Ardından elini sağ yanağıma çıkardı. Yüzümü Destiny'nin avucuna yasladım, parmakları tenimi narince okşamaya başladığında gözlerimi huzurla kapattım.
"Sen de olmasan yıkılırdım," diye fısıldadım.
"Yanındayım."
"Yanımdasın."
"Gidelim mi artık? Geç kalacağız yoksa."
Başımla onayladım Destiny'yi. Şu anlık rugan ayakkabılarımı giydim, herkes gittikten sonra son defa vedamı ederken giyecektim o topuklu ayakkabıları. Birilerinin beni görmesini umursamıyordum, sadece son an sadece benim ve Sehun arasında özel olsun istiyordum.
Cenazenin yapılacağı yere geldiğimizde derin bir nefes alıp Destiny'nin elini tuttum sıkıca. Güven istercesine Destiny'nin gözlerine baktım. Destiny hafifçe gülümseyip elimi sıktı. İçeriye girdiğimizde sızlayan göz pınarlarımdaki gözyaşlarını tutmaya çalıştım. Güçlü olmam gerekiyordu.
------------
"Hey," dedim herkes gittikten sonra. "Giderim dediğinde gerçekten gideceğini tahmin etmemiştim. Gittiğin yerde huzurlu ol Sehun."
Bir süre sessiz durup etrafı izledim. Konuşmak gittikçe zor bir hal almaya başlamıştı, konuştukça ağlayasım geliyor ve ben kendimi sıktıkça sıkıyordum.
Ayağımdaki topukluları gösterdim. Destiny'nin ayakkabı numarası benimkinden küçük olduğu için benim için gidip bir tane almıştı Dsstiny.
"İlk sen giyersin diye düşünmüştüm, görünen o ki yanılmışım."
Derince bir nefes çektim içime. Söyleyecek çok şeyim vardı ama dilimin ucuna gelen kelimeleri yutmak zorunda kalıyordum. Konuşursam eğer aynı küçük bir çocuk gibi oturur ağlardım burada.
"Sensiz zor olacak hayat ama deneyeceğim Sehun," dedim sesimdeki hüzün kırıntılarıyla.
"Sık sık geleceğim. Görüşürüz."
Odadan çıktığımda kapıda ellerini önünde birleştirmiş bekleyen Destiny'e sarıldım direkt olarak. İçeride zor tutmuştum kendimi ağlamamak için.
"Sorun yok."
Destiny saçlarımı yavaş yavaş okşadığında gözyaşlarım birer birer çeneme yuvarlanmaya başladılar. Ayağımda topuklu olduğu için uzun olan boyum daha da uzamış ve Destiny'nin beni görmesi zorlaştırmıştı.
"Acıyor," dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Ben bile zor duymuştum konuştuğumu. Destiny nasıl duymuştu beni hiçbir fikrim yoktu.
"Biliyorum ama Kook her kötü şeyin sonunda bir güzellik yok mu? Kalbin hep acıyacak ama alışacaksın. Tamam mı?"
Başımı sallasam da sesli bir şekilde cevap vermemiştim. Bu yüzden aşağı eğdiğim bakışlarımı Destiny çenemden tutarak yüzüne çıkarmıştı.
"Normal ayakkabılarını giy de bir şey yiyelim. Yas tutacağım diye çok güçsüz kaldın."
"Canım istemiyor."
"Benim için yesen?"
Destiny yüzüme sanki acılarımı unutturmak istiyormuş gibi bakınca kıramadım. Destiny haklıydı. Geçmeyecekti acım ama alışacaktım. Aynı annemle babamın yokluğuna alıştığım gibi.
"Çok yemem ama," dedim. "Canım gerçekten istemiyor. Bir de şunu söyleyeyim. Annemle babam öldüğünde..."
Duraksadım biraz. O zamanlardaki halim gözümün önüne gelmişti. O zamanlar küçük, savunmasız ve kırılgandım. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyordum. Sehun'un ailesi ben reşit olana kadar yanlarında kalmama izin vermişti. Tüm çocukluk anılarımda Sehun vardı. Acımı Sehun sayesinde geride bırakmıştım, Sehun sayesinde atlatmıştım ailemin yokluğunu. Yemek yemez ve her fırsatta ağlardım, şimdi Sehun'un yokluğuna alışmam gerekiyordu. Şanslıydım, yanımda Destiny vardı. Birilerinin gidişini hep birileri kapatmak zorundaydı benim hayatımda. Bu, kural gibi bir şeydi. Biri gider biri gelirdi. Hayat böyleydi. En olmadık zamanda en kıymetli insanları senden koparırdı ve sen sadece izlemek zorunda kalırdın.
"Annemle babam öldüğünde hayattan, yaşamaktan bağlantılarımı kesmiştim. Bu defa izin verme hayattan kopmama."
✨✨
Nasıl olduğu konusunda hiçbir fikrim yok ama umarım beğenirsiniz. Bu arada 34 final arkadaşlar.
Seviliyorsunuz 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aquamarine
FanfictionJeon Jungkook, heterokromi iridium hastalığına sahip evcil köpeğinin her gün ona getirdiği tokaların sahibine kalbini kaptıracağını nereden bilebilirdi ki? • heterokromi iridium: Bir canlıda iki farklı renkte gözün bulunması.