Sehun ile ikimiz de aynı bölümü okuduğumuz için derse birlikte giriyor ve çıkıyorduk. Aynı şimdi olduğu gibi. Ders biteli beş dakika oluyordu ama Sehun dersin yarısında uyuyup kalmıştı çünkü en sıkıcı olan ders buydu. Bazen benim bile uykumu getiriyordu ama yine de uykuma direniyor ve zor olsa da dersi dinlemeyi başarıyordum.
"Sehun, uyan."
"Defol git Jungkook."
Sehun'un cümlesiyle oflayıp sertçe omzuna vurdum ve, "Beş dakika içinde kalkıp dudakların arasından firar eden salyalarını silmezsen Sehun, eve gideceğim," diyerek kollarımı göğsümde birleştirip ayağımla yerde ritim tutmaya başladım.
Sehun hâlâ uykusuna devam ediyor ve beni umursamıyordu. Telefonumdan saate baktım ve beş dakikanın bitmek üzere olduğunu fark ettim. Son kez Sehun'a seslenmeyi denedim. Eğer uyanmaz ise bu defa gerçekten onu burada bırakıp gidecektim.
"Oh Sehun!"
Sehun cevap olarak başını öteki tarafa çevirmişti. Ofladım ve az önce göğsümde birleştirdiğim kollarımı çözerek arkamı dönüp adımlarımı amfiden dışarıya çevirdim.
Neden Sehun'un uykusu bu kadar ağırdı ki? Bir de her yerde uyuyabiliyordu. Bense uyandığım zaman daha uyuyamazdım. Saatlerce yatakta dönsem bile kaçan uykum bana geri gelmeyi düşünmüyordu.
Üniversiteden çıktığımda hâlâ yağmur yağmaya devam ediyordu. Havanın yağmurlu olacağını önceden anlamıştım ama yanıma şemsiye almamıştım. Nasıl bir aptaldım ben böyle?
Otobüse binerek arkadaki boş koltuklardan bir tanesine oturup camdan dışarıyı izlemeye başladım. Sehun'u orada bıraktığım için hiç pişman değildim.
Evimden on dakikalık uzak bir menzilde otobüsten indim, yağmur hafiflemek yerine daha fazla artıyordu. Bu gidişle hasta olmam kaçınılmazdı. Zaten bünyem fazlasıyla zayıftı, çok çabuk hasta oluyordum. Ama hasta olunca da sanki canım çıkıyormuşçasına yatakta ölü gibi yatıyordum.
Hasta olmamayı umarak hızlıca evimin olduğu sokağa girdiğimde pantolonumun cebindeki telefonum titremeye başladı. Tahminlerime göre Sehun arıyordu. Telefonu açarak kulağıma yasladım.
"Seni serseri! Senden nefret ettiğimi daha önce söylemiş miydim? Eğer söylemediysem senden nefret ediyorum Jeon Jungkook!"
Sehun'un sitemli sesiyle telefonu kulağımdan uzaklaştırarak dediklerini anlamaya çalıştım. Benden nefret ettiğini söylüyordu. Tekrar telefonumu kulağıma götürüp, "Defalarca kez benden nefret ettiğini söyledin Sehun ve biliyor musun? Ben de senden nefret ediyorum," dedim.
"Onu geç şimdi de. Biz bugün dışarıya çıkamayız. Değil mi?"
Başımı olumsuz manada sağa sola salladıktan sonra cevap verdim.
"Hayır, gidemeyiz."
"Öyleyse yarın çıkarız."
"Elbette. Şimdi kapatmam lazım."
"Üşütme sakın!"
Sehun'un son sözlerine hafifçe tebessüm edip telefonu kapattım.
Bayan Park'ın kapısına geldiğimde bahçedeki kapıyı hafifçe iterek içeri girdim. Aquamarine, camlı kısımda yere uzanmış dışarıyı izliyordu. Yanına giderek çantamı yere bıraktım ve yumuşak tüyleri arasına parmaklarımı daldırdım. Aquamarine havladığında, "Ne oldu kızım?" diye sordum. Yattığı yerden kalktı ve evin kedi kapısından içeri girerek beni yalnız bıraktı.
Bayan Park'ın ziline basarak beklemeye başladım. En azından bir teşekkür etmeliydim. Kapı açılmadan hemen önce Aquamarine az önce girdiği küçük kapıdan tekrardan yanıma gelmiş ve dünkü tokanın yeşil rengini önüme bırakmıştı. Köpeğimle konuşma işini sonraya bıraktım çünkü bayan Park kapıyı açmış bir şekilde bana bakıyordu.
"Ah, şey. Köpeğime, yani Aquamarine'e baktığınız için teşekkür ederim Bayan Park."
"Sorun değil Kookie. Biliyorsun köpekleri ve kedileri haddinden fazla seviyorum."
"Yine de teşekkürler Bayan Park. Eğer bir eksiğiniz veya ihtiyacınız olursa bana söylemekten çekinmeyin lütfen."
"Sen nasıl istersen Jungkook."
"Her neyse, iyi akşamlar Bayan Park," diyerek Aquamarine'i kucağıma aldım ve bahçeden çıkarak kendi evime gittim. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde üzerimdeki ıslak kıyafetlerden su damlıyordu.
"Sana dün bir daha böyle bir şey yapmamanı söylemiştim Aquamarine, neden böyle yapıyorsun kızım?"
Aquamarine havladı ve dişleri arasında tuttuğu yeşil tokayı yere bırakıp patisiyle önüme itti.
"Ben ne yapayım bunu?"
Sorumla beraber Aquamarine evde koşturarak kitap okuduğum odaya gitti.
******
İlk bölümler biraz sıkıcı olabilir, o yüzden hemen okumaktan vazgeçmeyin lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aquamarine
FanfictionJeon Jungkook, heterokromi iridium hastalığına sahip evcil köpeğinin her gün ona getirdiği tokaların sahibine kalbini kaptıracağını nereden bilebilirdi ki? • heterokromi iridium: Bir canlıda iki farklı renkte gözün bulunması.