"Sehun!"
Evde kendi sesim yankılanınca Sehun kendi odasından cevap verdi.
"Efendim Jungkook?"
"Bordo kazağım sende mi?"
Sehun odaya girerek, "Buna mı benziyor Jungkook?" diye sordu, üzerindeki kazağı göstererek.
"Aynen ona benziyor Sehun."
"Artık giydim çıkaramam Jungkook. Sen başka bir şey giy."
Derin bir nefes alıp dolabıma döndüm. Kazaklarıma göz attım. Aslında tişört giyerdim ama bugün hava yağmurlu olduğu için kazak giymek daha iyiydi. Siyah beyaz şeritli ve yakası siyah olan kazağımı alarak yatağımın üzerine attım, askıdaki kot tulumumu da çıkardım.
"Bu tulumu en son geçen yıl giymiştin Jungkook. Yoksa Destiny'e özel mi hazırlanıyorsun?"
Sakince arkamı dönüp Sehun'a tekme attım.
"Git şurdan Sehun," diyerek Sehun'u odamın dışına ittirip kapıyı kilitledim. Üzerimi giyinirken Aquamarine havlayıp küçücük odanın içinde koşturmaya başladı.
"Aquamarine bile heyecanlandı Jungkook."
"Sehun git artık!" diye bağırdımda Sehun koca bir kahkaha atıp odamın önünden gitti. Üzerimi tamamen giyindikten sonra odamın kapısını açıp odadan dışarı adım attığım sırada Aquamarine ayaklarımın yanından geçip merdivenlerden aşağı indi.
Ben de tırabzanlara parmaklarımı sürterek merdivenleri inmeye başladım. Nedense parmaklarımı tırabzanlara sürtmek çok hoşuma gidiyordu.
Sehun daha aşağıya inmediği için bahçeye çıkmaya karar verdim. Güllerimle birazcık sohbet edebilirdim. Birkaç gündür onları boşluyordum ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Kapıdan çıkıp bahçeme bir göz attım. Bahçem renk renk güllerle kaplıydı. Kan kırmızısı gülün yanına gidip dikenlerinden bir tanesi kopardım.
"Bensiz hayat nasıl?" diye sordum. Güllerimin bana cevap veremeyeceğinin farkında olarak.
"Biliyor musunuz?" diyerek bahçemdeki bütün güllere baktım. "Benim için gayet iyi gidiyor. Ve sanırım birinden hoşlanıyorum."
"Birinden mi hoşlanıyorsun Jungkook?"
Gelen sesle birlikte hafifçe irkilip üzerine eğildiğim gülden uzaklaşıp bedenimi dikleştirdim. Destiny masum masum bana bakıyordu. Bir kere duymuştu değil mi? İnkar etmemin anlamı yoktu. O yüzden başımı onaylar biçimde salladım.
"Evet, hoşlanıyorum."
Destiny birkaç adımda yanıma gelip elini omzuma attı ve, "Kim bu şanslı kız?" diye sordu. "Sensin," demek geçiyordu içimden ama henüz bunun için erkendi. Destiny'i daha tanımıyordum ve onun nasıl birisi olduğunu çözdüğümde söyleyip söylemeyeceğime karar verecektim.
"Zamanı gelince öğrenirsin."
"Çok sıkıcısın Jungkook."
"Öyleyimdir."
Sehun, "Bensiz ne yapıyorsunuz burada?" diye sorduğunda Destiny çoktan Sehun'a doğru yürümeye başlamıştı.
"Jungkook'un, gülleriyle konuşurken birinden hoşlandığını duydum da kim olduğunu merak ediyordum. Onun için Kookie'yi biraz sıkıştıracaktım."
Sehun muzip bir gülümsemeyle bana dönerek imalı bakışlar attığında omuz silktim. "Sakın söyleme," dedim sadece dudaklarımı oynatarak.
"Boşuna uğraşma Renkli. Söylemez ama ben söyleyebilirim eğer Jungkook gün boyu istediğim şeyleri almazsa."
Gülerek mırıldandım. Sehun hiçbir fırsatı elinden kaçırmıyordu.
"Çıkarcı."
Destiny, "Renkli mi?" diye sorduğunda Sehun başını aşağı yukarı onaylar biçimde salladı.
"Gözlerinin renkleri birbirinden farklı ya."
Destiny alınarak bana döndüğünde Sehun panikle, "Ya kötü anlamda söylemedim. Hatta benim lenslerimin biri kahverengi biri mavi," dedi.
"Neden bu hastalığı bu kadar seviyorsunuz?"
"Çünkü çok güzel. Hem sana hem de Aquamarine'e yakışıyor Destiny."
Sözlerimin ardından Destiny hafifçe gülümseyip, "Teşekkür ederim," dedi.
"Önemli değil," dediğimde Sehun yakasında duran gözlüğü eline alarak hemen önümde durdu. Saçlarımı geriye atıp gözlüğü taktığında kolunda duran montumu da bana verdi.
"Bu kıyafetlerinle gayet uyumlu Jungkook."
Destiny, "Zengin ailenin çocukları gibi görünüyorsun Kookie," dediğinde dönüp ona baktım. "Zaten zenginim."
"O zaman Jungkook, senin paran benim param olduğuna göre bugün istediğim kadar yiyebilirim, öyle değil mi?"
Sehun'a başımı onaylar biçimde salladım yeniden. Bugün bana denilen her şeyi onaylıyor gibi hissediyordum. Bahçeden çıktığımızda gelen havlama sesiyle avcumu alnıma vurup, "Sehun, Aquamarine'i unuttuk," dedim.
"Hoşlanmak sana yaramamış Jungkook."
"Yürü git Aquamarine'i getir Sehun."
Sehun, "Emredersiniz efendim," diyerek arkasını dönüp birkaç saniye önce çıktığımız bahçeye geri girdi. Destiny'e döndüğümde sessiz sessiz gülüyordu.
"Ne gülüyorsun ya?"
"Neden gülmeyeyim ki?"
"Neden gülesin ki?"
"Çünkü komik."
"Öyle mi?"
"Öyle."
"Kaç o zaman Destiny, yoksa elimden kurtulamayacaksın!" diye bağırıp sözümü bitirmeden koşan Destiny'nin peşine düştüm.
✨✨
Dün söz verip bölüm atamamıştım. O yüzden bugün iki bölüm atıyorum.
Yarın görüşürüz. 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aquamarine
FanfictionJeon Jungkook, heterokromi iridium hastalığına sahip evcil köpeğinin her gün ona getirdiği tokaların sahibine kalbini kaptıracağını nereden bilebilirdi ki? • heterokromi iridium: Bir canlıda iki farklı renkte gözün bulunması.