Michael tarafından hızla onun odasına itildiğimde ayağıma takılan bir kutu sayesinde yere düşmüştüm fakat Michael'ın umurunda bile değildi. Kapıyı kapattı ve deliğin üzerindeki anahtarı çevirerek kilitlediğinde Natalie'nin bağırışını duydum. "Michael! Aç su siktiğimin kapısını!"
Michael ise ona cevap vermek yerine bana döndü. Yere düşmemden dolayı kalçam ağrıyordu fakat ayağa kalkamayacağım kadar kötü değildi. Dün gece bana yumruk atan kişi tarafından şimdi bir odaya hapsedildiğimde korkmamak elde olmuyordu.
Michael'ın amacı neydi?
Az önce takıldığım kutuyu aldı ve kapıdan üç adım uzaklıktaki tekli koltuğun yanındaki geniş çalışma masasına koyarken sırtım duvarla buluşana dek geriledim. Hemen sağımda bir pencere vardı ve solumdaysa Michael'ın siyah battaniyeli yatağı duruyordu. Battaniye duvara doğru itilmişti, beyaz örtü gözüküyordu. Karşı duvarda küçük bir kitaplık vardı.
Pencerenin altındaki çekmecelerin üzerinde yaklaşık 10 tane kurşun kalem ve kapağı açık bir kutuda birkaç pena vardı. Duvara bordo renkli, geniş bir dolap yaslanmıştı ve onun da yanında gerçekten büyük bir çalışma masası duruyordu. Masanın üzerindeki tek şey Michael'ın az önce koyduğu kutu değildi. Defterler, kitaplar, kağıtlar ve kurşun kalemler dağılmıştı. Birkaç üst üste koyulmuş defterin altında kapağı kapalı olan dizüstü bilgisayarı seçebiliyordum.
"Soyun."
Duyduğum sesle hızla Michael'a döndüğümde, üzerindeki sweati çıkarmış ve umursamazca yatağına atmıştı; elleri kemerindeydi. Telaşla gülümsemeye çalıştım. "M-Michael, sen-"
"Soyun dedim." Sert bir sesle söylediğinde bu ton, bakışlarına da yansımış; baştan sona titrememe sebep olmuştu. Michael eğer bunu yapmazsam beni öldürecek gibiydi. Odanın dışından Natalie'nin sesini duydum. "Korkma, Luke, bir şey yapmayacak!"
Ne sikim diyordu? Tanrım, ben onun erkek arkadaşıydım ve şu an abisi bana soyunmamı söylüyordu. Yatağa atılan pantolonla yutkundum, ardından Michael bağırdı. "Kapa çeneni, Natalie!"
"Bu cidden gerekli mi? Çün-"
"Çeneni kapamazsan sevgilini, seni bir daha beceremeyecek hale getiririm!"
Michael öfkeyle söylerken, yanımdaki pencereye göz attım. İkinci kattaydık ve aşağı doğru belki de yedi metre kadar bir mesafe vardı. Atlarsam ve eğer şansım varsa felç kalmazdım.
"Luke." Michael, yumuşak bir sesle ismimi söylediğinde bacaklarımın titrediğine yemin edebilirdim. Neden sesinin böylesine derin ve kafa karıştırıcı olduğunu anlayamasam da bu sakin tonla camdan atlamamı söylese büyük ihtimalle bunu yapardım. Ama o, bunun yerine aramızda iki adımlık mesafe kalana kadar bana yaklaştı ve yüzündeki meleksi gülümseme varlığını sürdürürken, kafasını hafifçe sola eğdi. Yeşil saçları bu hareketiyle dalgalanmıştı. "Sen soyunmazsan, ben soyarım ve sonrasında olacaklar için garanti veremem."
Yutkundum. Michael ise gülümsemeye devam ederek arkasını döndü. Üzerinde olan tek şey gri baksırıydı ve sırtındaki kıvrımlardan gözlerimi alamıyordum. Gerçekten hoş duruyorlardı.
Sevgilimin yeşil saçlı erkek kardeşi çalışma masasının üzerinden bir şeyler alırken üzerimdeki göğsüme yapışan, krem rengi kazaktan kurtuldum. Altımdaki eşofmanı da yavaşça çıkarırken gözlerim Michael'ın üzerindeydi; bunun bir şaka olduğunu söylemesini bekliyordum çünkü ona güvenmiyordum ve her an ağzımı bantlayıp, kollarımla bacaklarımı bağlayarak beni camdan aşağı atma potansiyeline sahip biriydi fakat yine de bu, beni becermesinden daha iyi olurdu sanırım.
Tişört ile pantolonu ellerimde tutarken, Michael bir defter ile beyaz koltuğa yerleşmişti bile. Masanın kenarına yaklaştırdığı kalemlikteki kurşun kalemlerden birini seçti ve onu ön dişleri arasına yerleştirdikten sonra kalemlikte başka bir kalem arayışına girdi. Kaşlarını çatmıştı, bacakları üzerinde bir defter vardı ve karşısında kız kardeşinin yarı çıplak sevgilisi varken o, rahatça kalem arayabiliyordu. Bir kalem daha çıkardı ve onu, ağzındaki kalem ile birlikte sol eline aldıktan sonra bana baktı. Kaşları hâlâ çatılıydı ve yanlış bir şey yaptığımı hissettirmeye yetecek kadar suçlayıcı bakışları vardı. "Soyun dediğimi hatırlıyorum, Hemmings."
"Ş-Şey ben-"
"Sikeyim, hep başıma iç açıyorsunuz!" Bağırarak defterle kalemi masasının üzerine bıraktığında gözlerimi kapattım. Ölmek istemiyordum fakat gerginlikten bana ait olan her bir parçanın titremek için savaş verdiğini hissedebiliyordum ve bu şekilde birkaç dakika daha geçireceksem kemiklerimin kırılmasını yeğlerdim. Utançtan, aşağılanmadan ve öfkeden kalbim işlevini yapmayı reddediyordu.
Michael tam önümde durdu ve elimdeki pantolonla tişörtü umursamazca yatağa fırlattıktan sonra parmakları baksırımın lastiğine yerleşti ve ben daha ne olduğunu anlayamadan üzerimdeki tek onur kaynağım yataktaki diğer kıyafetlerin üzerinde yerini almıştı.
Ölmek istiyorum.
Ölmek istiyorum.
Ölmek istiyorum.
Michael bana bakmadı, az önce oturduğu koltuğa tekrar kuruldu. Sakinleşmek için ellerimle yüzümü kapatmıştım. Ağlamak istiyordum. Annemi istiyordum. Bu utançtan kurtulmak istiyordum ve mümkünse Natalie'yle sevişmek istiyordum.
"Tabureye otur" dedi Michael defterindeki birkaç sayfayı geçerken, umursamazca odanın ortasındaki tabureyi işaret etmişti. Sözünü bu sefer ikiletmedim, Luke Hemmings'in 4 dolarlık gururu sevgilisinin abisinin yatağında duruyordu ve tanımadığım birinin önünde çırılçıplak kalmışken daha fazla zaman harcamama gerek yoktu. Sadece ne bok yapacaksa bitsin istiyordum.
Defterini kendine çektiği bacaklarına yasladı, kalemini eline aldı ve tekrar bana baktı. "Rahat bir pozisyonda dur. Yaramazlık yapan çocuklar gibi gözüküyorsun."
Kucağımdaki elleri yumruk haline getirirken kahkaha atmak istedim ama öfkem buna engel oldu. Öfkeden daha çok, garip hissediyordum. Hâlâ ne yaptığını tam olarak anlamış sayılmazdım. "Çıplağım."
"Seni rahatlatacaksa soyunabilirim."
İç geçirdim. Benimle dalga geçiyor olmalıydı.
"Son kez, Luke" dedi bıkkınlık dolu sesiyle. Ölmek istiyorum. "Dik otur ve rahat ol, bir saat boyunca aynı pozisyonda olacaksın çünkü."
Dediğini yapmaya karar verdim. Zaten başka şansım varmış gibi durmuyordu. Dik oturdum, yüzümdeki saçları beni kaşındırmamaları için arkaya attım ve ellerimi dizlerime koydum. Michael yüzüne bir gülümseme yerleştirirken, güçlü durmaya çalışıyordum. "Çişim gelirse ya da susarsam ne yapacağım?"
"Su verebilirim ama tuvalete gitmek yok, Luke. Sen yetişkin birisin, çişini tutabilirsin. Ayrıca çizim yaparken senden çeneni kapalı tutmanı istemek zorundayım." Bunu söylerken, ses tonunun altında bir tehdit sezmiştim. Ağır çekimde kafamı salladım, ardından hareket etmemem gerektiğini hatırlayarak bunu durdurdum. Defterde dans eden kalemin çıkardığı ses odada yankılanırken, Michael'ın pürüzsüz sesi, bir saat boyunca sadece kalemin ve dışarıdaki rüzgarın çıkaracağı sesi ilk ve son kez böldü. "Bu arada, sakın sertleşeyim deme, Hemmings."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill him with kindness || muke
Fiksi Penggemarhep pamuk kalpleri çiğnersin o küçük sözlerinle, hatırlamayacaksın bile.