Michael Clifford gözlerini açtığında, hayatında gördüğü en güzel rüyadan mutlu bir sonla uyanmış gibi hissediyordu. Yatağı, kendisi haricinde boştu ve bu ona, Luke'un aşağı indiğini düşündürttü. Michael sadece omuz silkip yatağından kalktığında kollarını iki yana açarak, rahatça esnemiş; ardından yerdeki kağıtları sürükleye sürükleye odadan çıkmıştı. Onun için, içinde dün geceden eser yok gibiydi. Hatta birkaç haftadır barındırdığı kötü düşünceler dahi gitmişti ve banyoya gittiğinde, elini yüzünü yıkayıp aşağı inmek için merdivenlere doğru ilerlerken saçlarını ne renge boyatması hakkında düşünüyordu. Basamakları inene kadar bu konuya odaklandı ve mutfağa girerken kendi kendine omuz silkti. Kuaförde aklına ne eserse onu yaptıracağını biliyordu.
Michael mutfağa girdiğinde Natalie de kenardaki masada duruyordu. Dirseğini masaya koymuş, açtığı avucuna alnını yaslamıştı ve birkaç parmağı dağınık saçlarının arasındayken şişmiş gözleri ağladığının göstergesiydi. Michael onun üzerinde fazla oyalanmadan buzdolabına ilerledi, kalan son süt kutusunu çıkardı. Süt alması gerekiyordu.
"Neden?" Oğlan, boş evin yarattığı sessizlikte kız kardeşinin sorusu yayılırken, üst dolaptaki mısır gevreğini almak üzereydi. Gevreğin son kırıntılarını da kasesine koyarken, bir gevrek de alması gerektiğini aklına not etti.
"Neden?" diye sordu Natalie tekrar. Sandalyesinde yan dönmüş, gevreğini kaseye boşaltan kardeşine bakıyordu. Gözleri döktüğü yaşlardan dolayı ağrıyordu ve dudakları kurumuştu, sesi de kulağa hiç olmadığı kadar kısık geliyordu. "Neden sevdiğim herkesi benden uzaklaştırıyorsun?"
Michael önüne dönerken alayla güldü. Bu, Natalie Clifford'un aşina olduğu bir kıkırdayıştı ve küçüklüğünden beri bundan nefret ederdi. "Yine birini elinde tutamadığın için bana patlamaya mı karar verdin?"
Natalie, Michael karşısına otururken sadece onun kabarık saçlarındaki her bir teli teker teker yolmak istedi. Ayrıca güzel yüzünü önündeki gevrekle süsleyebilirdi ya da erkek kardeşinden en kolay yolla kurtulabilirdi de, sonuçta mutfakta birçok kesici alet vardı.
"Ne yaptığını biliyorsun" diye tısladı Natalie öfkeyle. Michael kafasını gevreğinden kaldırdı ve sertçe kız kardeşine baktığında, bunun onu korkuttuğunun farkındaydı.
"Siktiğimin erkeklerine sahip çıkamıyorsun ve bunun sorumlusu benim, öyle mi?" Sesindeki öfke ortamı daha gergin hale getirirken, Natalie çoğunlukla yorgunluk ve korkuyla kardeşine bakmaya devam ediyordu. "Birini buluyorsun, onunla tanışıyorum ve bam, gerizekalı sevgililerin yatağıma girmek için can atmaya başlıyor." Michael duruma güldü. "Biliyor musun, Natalie, benden daha iyi olsaydın ya da en azından benim kadar iyi olsaydın, tanıştığın o iki paralık adamların hiçbiri sonunda benim odamdan çıkmazdı."
Natalie şaşkınlıkla kardeşine bakarken, kanında donmuş olan öfke hâlâ masadaki parmaklarını titretiyordu ve gözleri, gün başladığından beri belki de yirminci kez yaşlarla dolmuştu. Kalbinin pompaladığı kanın akış sesi kulaklarında çınlarken, en azından bayılmak için Tanrı'ya yalvardı. Birkaç dakikalık suskunluğun ardından ise, Tanrı'nın duasını kabul etmeyeceğini anlamıştı. Michael boşalan kasesini tezgaha bırakmak için ayağa kalktı ve sonrasında mutfaktan çıkmak için kapıya doğru ilerlediğinde, Natalie'nin sorusu onu duraksattı. "Yani, tanıştığım herkesle flörtleşerek onları kendine ilgili hale getiriyorsun ve sonra da yatağına girmelerine izin veriyorsun ama bu benim suçum, değil mi? Sikik bir hasta olan sen değilmişsin gibi?"
"Ben hasta değilim." Michael arkasını dönmeden, sertçe söyledi. Bir eli kapıyı açmak için kulpta durmaya devam ediyordu. Derin bir nefes alarak sakinleşti ve omzunun üzerinden kız kardeşine baktı, Natalie akmaya başlayan gözyaşları ve donuk bakışlarıyla yerinde oturuyordu. Michael samimiyetle gülümsedi. "Sadece, getirdiğin arkadaşlarınla biraz oynuyor olabilirim fakat onlar güçlü bir iradeye sahip olsalardı, benim oyunuma kanmazlardı. Ayrıca, açık konuşmak gerekirse, terk edildikten sonra ağlaman veya geçen yılkiler gibi sinir krizi geçirmen ve her seferinde aynı türden konuşmaları yapmamız hoşuma gidiyor." Michael kıkırdadığında, Natalie ona aynı durgunlukla bakmaya devam ediyordu fakat bu sefer gözlerinde daha yoğun bir şaşkınlık ve nefret vardı. Michael son kez çıkmadan önce söylediğinde, Natalie'nin son beş ay içindeki ilk sinir krizini de tetiklemiş oldu. "Bana yaşama sebebimi hatırlatıyorsun, kardeşim."
michael hoş mu kardeşim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill him with kindness || muke
Fanfichep pamuk kalpleri çiğnersin o küçük sözlerinle, hatırlamayacaksın bile.