❝ kim bu kelebekleri inkar edebilir? ❞

501 74 35
                                    

İki gecelik aradan sonra eve gelmem ve ilk gördüğüm kişinin Jack olması ister istemez somurtmama sebep oluyordu. Kapıyı açtığı an kahkaha atmaya başladığında onu ittirerek içeri girdim ve ne yazık ki birlikte kaldığımız odaya doğru ilerledim. Yerde birkaç kıyafet vardı ve ortak kullandığımız tek şey olan çalışma masası abur cubur çöpleriyle doluydu. Abimi özlediğim söylenemez.

Dolabıma doğru ilerledim ve alttaki geniş çantayı çekip birkaç parça kıyafeti içine doldurmaya başladım, zaten fazla kıyafetim olduğu söylenemezdi. Pantolon ve tişörtleri dizdiğimde, birkaç kitap için yer bile kalmıştı.

"Evden kovulduğuna inanamıyorum!" Jack keyifle söylediğinde omzumun üzerinden ona baktım, kendini yatağına bırakmış ve cebindeki telefonunu çıkarmıştı. "Bu arada, yüzüne ne oldu senin?"

Cevap vermek yerine kitaplığımdaki bana ait olan ders kitaplarını topladım ve onlar için lisede okula giderken kullandığım sırt çantasını birkaç eşyayı tıktığımız yatağımın altındaki boşluktan çıkardım.

"Nerede kalıyorsun?" diye sordu Jack, ben birkaç ders kitabı ve defterle dolu çantayı kapatırken. Çekmecemden kendime iç çamaşırı çıkarırken onu yanıtladım. "Kız arkadaşımda."

"Senin kız arkadaşın mı vardı?"

Ona baktığımda, bunu ciddi bir şekilde sormuş olduğunu gördüm ve gözlerimi devirdim. Elimdeki iç çamaşırlarını, büyük çantaya tıkıştırdım. Orada ne kadar kalacağımı bilmiyordum fakat Natalie istediğim kadar kalabileceğimi söylese de uzun süreli olacağını düşünmüyordum, Liz Hemmings o kadar gaddar değildi. Yine de sevgilimin evinde, aile evimizde olduğum gibi pis bir şekilde yaşayamayacağım da bir gerçekti.

Montumu kapıya asılan askılıktan aldım, çantalar ile birlikte odadan çıktığımda kapının kilidi döndü ve Jack Hemmings'in içeri girdiğini gördüm. Siyah paltosu içinde, bana çatık kaşlarıyla bakıyordu. "Nereye gidiyorsun?"

"Kovuldum" diye homurdandığımda duraksadı, ardından gülmeye başladı. Onu itip koridora çıktığımda, henüz üç basamak inmişken arkamdan kapıyı kapatmışlardı. Gözlerimi devirdim ve oflamalar eşliğinde apartmandan çıkarak kendime bir taksi buldum. Küçük dairemizin sevdiğim tek yanı apartmanın işlek bir caddede bulunmasıydı.

Müstakil evlerle dolu sokağa girdiğimizde, Natalie ve Michael'ın kaldığı sarı renkli evin önünde durduk. Sırt çantamın ön cebinden biriktirdiğim tüm paranın ve kredi kartımın olduğu kutuyu açtım, içinden birkaç dolar çıkararak şoföre verdikten sonra kutuyu eski yerine koyup araçtan indim. Kapının önüne gelene kadar büyük çantanın kayışlarının kopacağı korkusuyla doluydum, eğer böyle bir şey olursa onu üst kata kadar sürüklemek zorunda kalırdım fakat sağlam bir şekilde kapıya ulaştığımızda zili çaldım ve kapının Michael tarafından açılmasını bekledim.

Michael, ilk gecekinin aksine kapıyı bu sefer giyinik bir şekilde açtığında gözlerim yüzünde öylesine dolaştı ve üzerindeki düz siyah sweati es geçerek sarılı olan ellerinde durdu. İki eli de, avucunu kapatacak beyaz bir sargıyla sarılmıştı ve sadece parmakları gözüküyordu. Yüzüne bakmak için bakışlarımı tekrar yukarı çıkarırken buna izin vermedi ve arkasını dönerek ilerlemeye başladı. "Burada kalmakta kararlısın, değil mi?"

Ayakkabılarımı çıkarıp, çantalarla birlikte içeri geçerken cevapladım. "Annem geri çağırana kadar evet."

Michael krem rengi kanepeye oturmuş, bağdaş kurarak masada bıraktığı mısır gevreğini kucağına çekmişti. Sünger Bob'lu pijamasının yetişkin biri için uygun olduğunu söyleyemezdim fakat benim düşüncelerimi umursamadığı kesindi. Ayrıca burası bir bakıma onun eviydi, çenemi kapalı tutmalıydım.

Çantaları yukarı, Natalie'nin bana ayırdığı ve iki kardeşin odaları arasındaki boş odaya taşıdım. Onları öylesine kenara bırakıp odaya baktığımda bir yatak, bir dolap ve komodinden oluştuğunu gördüm. Eşyaları yerleştirmeyi sonraya erteleyerek, sırt çantamın ön cebine attığım telefonumu çıkardım ve ekranı açtığımda bir sürü bildirim vardı. Sosyal medya hesaplarındakileri es geçerek, daha çok mesaj ve aramalara odaklandım. Son aramaların 19'u annemdendi, beni evden kovduğu geceye aitti. Ertesi gün Ashton'dan 4, Calum'dan 7, çalıştığım mağazadaki patronum Bay Colin'den 2 arama vardı ve bugün ise sadece Calum'dan 2 arama bulunuyordu. Mesajların Calum ve Ashton'dan olanları nerede olduğum, ölüp ölmediğim ve eğer öldüysem vasiyetimde onlara da yer vermem gerektiği ile ilgiliyken Bay Colin de kovulduğumu büyük harflerle belirtmişti. Bay Colin ile yarın konuşmaya cevap vererek, önce Ashton'ı aradım; bütün ihtimalle Calum ile birliktelerdi.

Telefon ilk çalışta açıldı ve Ashton Irwin'in tiz sesiyle bağırışı kulaklarıma doldu. "Sikeyim, Luke, hangi cehennemdesin sen?! Ne kadar endişelendiğimizden haberin var mı, seni piç kurusu?! Ah, seni öldüreceğim!"

Ben cevap vermek için ağzımı açtığımda, bu sefer Calum bağırmaya başladı. "Seni orospu çocuğu, adi piçin tekisin! Hangi kaltağın yatağındaysan oradan çık, seni almaya geleceğiz!"

"Evden kovuldum."

Söylediğimle hatta sessizlik oldu ve sonra Ashton ne demeye çalıştığımı sorduğunda nerede olduklarını öğrenip geleceğimi söyledim. Görüşmeyi kapattığımızda telefonu montumun cebine atıp odadan çıkmıştım. Merdivenlerden indim ve aşağı katta Michael hâlâ aynı şekildeydi, Tom ve Jerry izliyordu. Bir süre hangi bölüm olduğunu anlamak için ekrana bakarken, onun sesini duymamla irkildim. "İzlemek ister misin?"

Bana bakmadan söylemişti ve bu açıdan gördüklerim yeşil, kabarık saçları, onların kapatamadığı ensesi ve siyah kıyafetinin bir kısmıydı. Birkaç saniye sonra omzunun arkasından bana baktığında Natalie'ninkinden farklı bir güzelliğe sahip olan yüzünü yan profilinden görebilmiştim. Yeşil gözleri çok hoştu ve sanırım dudakları her zaman kırmızı ve çekiciydi. Biçimli kaşlarını çatarak cevabımı beklediğini belli ettiğinde telaşla söyledim. "Ş-Şey, ben aslında-"

"Açıklama yapma" dedi önüne dönerken. Kaşığın kaseye çarptığını çıkan tiz sesten anlamıştım. "İzleyecek misin, izlemeyecek misin?"

Ekrana baktım. Tom, her zamanki gibi Jerry'yi kovalıyordu ve Jerry, onu havaya kaldıran ağaçkakan arkadaşıyla birlikte uçmaya başladığında Tom onları izlerken koşmaya devam etti; ardından ağaca çarptı. Michael'ın kıkırtısı salonu doldururken iç geçirmemek için kendimi tuttum. Cidden, sesiyle herkesi emri altına alabilirdi ve onun yanına oturmadan önce söylediğim tek şey sessiz bir "İstiyorum"du. Ashton ve Calum bekleyebilirdi.




two ghosts'a yeni bölüm atmayı istiyordum ama yazamadım )):

veee okullar açıldı mrb

umarım iyi bir yıl geçirirsiniz, eve takdirlerle dönersiniz akrabalarınız sizi tebrik eder örnek gösterir amin amin amin

ve bu sıralar bölüm yazamayabilirim -en azından hafta sonuna kadar, okul yeni açıldı derslere başladılar falan filan

düzeni sağlamam lazım ondan sonra artık allah ne verdiyse girişmeyi düşünüyorum

kill him with kindness || mukeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin