"Siktir git evimden!"
Merdivenlerden hızla inerken Michael'ın bağırışı tüm evde yankılandı, uyanmamın sebebi de buydu. Annem dışında birinin yüksek sesiyle uyanmak pek alışkın olduğum bir şey sayılmazdı ve ses tonuna bakılırsa Michael gerçekten öfkeliydi. Karşı taraftaysa kimliğini belirleyemediğim bir erkeğin sesini birkaç kere duymuştum.
Basamaklar bittiğinde Michael ile bir başkasının krem rengi kanepenin bir adım arkasında, benim yaklaşık altı adım önümde kavga ettiklerini gördüm. Michael kaşlarını çatmış, üzerinde sadece bir eşofman altıyla siyah saçlı bir çocuğun karşısında duruyordu ve o çocuğun da üstünde sadece bir baksır olduğu düşünülünce ortaya çocuklarınıza anlatabileceğiniz bir anı çıkmıyordu.
"Lütfen, Michael" dedi çocuk gözlerinden yaşlar boşalırken. Tek eli yavaşça Michael'ın yüzüne doğru ilerlerken Michael oflayarak geri çekildiğinde olayları anlamaya çalışıyordum. Ne yani, Michael gey miydi?
Neden olmasın?
Ah, anlamalıydım.
"Luke, onu evimden at." Michael bana doğru ilerlerken söylediğinde ona şaşkınlıkla baktım. Yanıma gelene kadar gözleri benden ayrılmamıştı ve yeşil gözleri arasındaki o öfke parçacıkları bakışlarımı çevirmekten korkmamı sağlıyordu. Arkasından ağlayan çocuğa bir kez bile göz atmadan basamakları çıkmaya başladığında ikimiz de onun arkasından bakıyorduk.
"Sen sevgilisi misin?" Çocuğun sorusuyla ona döndüğümde yüzüne çaresiz bir ifade hakimdi ve ona üzülmekten kendimi alıkoyamadım. Natalie beni birkaç gece önce evine almasaydı, neler olacağını düşünmek bile istemiyordum. Büyük ihtimalle o yağmurda bir yerde uyuyakalır ve sabah bir öksürük kriziyle uyanırdım, sonundayda yine annemin yanına dönmek zorunda kalırdım. Belki de gecenin bir yarısı organ mafyaları tarafından hırpalanarak uyandırılırdım ve birkaç gün sonra, kanallarda, ölümüm artık insanların neredeyse her gün gördüğü bir haber gibi televizyonları süslerdi. Hayalini kurduğum son olduğu söylenemez.
"Hayır" dediğimde burnunu çekti ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Üzerinde sadece iç çamaşırı vardı, hava birkaç gündür zaten kötüydü. "Sana kıyafet vermemi ister misin?"
Sorduğum soruyla, eli kapı kolundayken omzunun üzerinden bana baktı. Bakışlarına hâlâ büyük bir keder hakimdi ve kendimi berbat hissediyordum, Michael ile aramda hiçbir şey olmamasına rağmen.
"Telefonunu kullanabilir miyim? Şoförümü aramalıyım" dediğinde ona üst kattaki Natalie'nin odasından telefonumu getirdim ve söylediği gibi şoförünü ararken birkaç adım uzağında dikilmeye devam ettim. Telefon ile işi bittiğinde umursamazca bana uzatmış, ardından "Michael'a iyi bak" diyerek dışarı çıkmıştı. İyi birine benziyordu; sadece üzgündü ve Michael'ın ona kaba davrandığını Natalie'nin yatağında uzanırken, odanın duvarlarını geçerek kulağıma dolan bağırmalardan anlamıştım.
Telefonu, dün çıkarmaya üşendiğim eşofmanımın cebine koydum ve merdivenlerden yukarı çıkarak Michael'ın odasının önüne gittim. En son burada olmamın nedeni ürpermemi sağlarken, sesli bir nefes bırakıp kapıyı çaldığımda Michael'ın sesi birkaç saniye sonra duyulmuştu. "Gir."
Kapıyı açtığımda onu, hâlâ sargı beziyle sarılı elleri arasında bir çizgi romanla, yatağında buldum. Odaya en son girdiğimde oturduğum tabure kenara çekilmiş, Michael'ın rahat koltuğu da kitaplığın hemen yanına koyulmuştu; geri kalan her şey kısaca aynı gözüküyordu.
"Michael." İsmini söylediğimde bir saniyeliğine bana baktı, ardından çizgi romanına döndü. "Eğer beni yargılayacaksan evimde kalamazsın."
"Ne?" Kaşlarımı çattım. "Gey olduğun için seni yargılayacak değilim."
"Ben gey değilim" dediğinde, az önceki görüntünün bunu desteklemediğini dile getirecekken devam etti. "Biseksüelim, ikisinin farkı var."
"O çocuğa karşı fazla kabaydın."
Sonraki sayfaya geçti. "Bu seni ilgilendirmiyor."
"İnsanlara böyle davranmamalısın" dedim, sesimde belirginleşmeye başlayan öfkeli tonun farkındaydım fakat Michael şu anda fazla düşüncesizce konuşuyordu. Ona bağırmakta haklıydım. Onu evinden kovdun!"
Kafasını çizgi romanından kaldırdı ve alay dolu gözleri beni bulduğunda yerimde kalabilmek için yumruklarımı sıktım. Beni öfkelendirmek için bu umursamaz tonu kullanıyor gibi hissediyordum fakat az önceki çocuğa karşı da fazla kötüydü; oysaki çocuk sadece onu seviyordu ve ben bile onun yarı çıplak halde dışarı çıkmasından dolayı kendimi kötü hissetmişken, Michael'ın sadece odasına çıkıp çizgi roman okuması fazla rahatsız ediciydi. Yaptığı şeyden pişmanlık duymuyor gibiydi ve bunu yüzüne vurmama rağmen benimle eğleniyormuş gibi gözüküyordu.
Sakin ol, Luke. Kız arkadaşının kardeşine vuramazsın.
"Bu neden umrunda olsun, Luke?" Yüzünde hâlâ bir gülümseme varken söyledi. Ses tonu o kadar sakindi ki, avucuma geçirdiğim tırnaklarımın gevşediğini hissedebiliyordum. Kafasını hafifçe sağa eğdiğinde gözlerimi ondan çekmem gerektiğini düşündüm; büyük ihtimalle fazla uzun süredir yüzüne bakıyordum, yine de bundan rahatsız olmuş gibi gözükmüyordu. "Sonunun böyle olacağından mı korkuyorsun yoksa?"
Şaşkınlıkla ona baktığımda, bu afallamamdan düşündüklerim ile söyledikleri arasındaki uçurumu anlamasını bekledim ama Michael Clifford sadece güldü ve çizgi romanına geri döndü. Lafı çarpıtıyor, suçlu durumda olmasına rağmen tek bir hamlesiyle yerlerimizi tamamen tersine çevirebiliyordu. Sonum böyle olacak değildi; Michael ile herhangi bir cinsel ilişki yaşamayacaktım ya da bundan dolayı bana siktirip gitmemi söylemeyecekti. Kız arkadaşıyla çıkıyordum, tüm bunlar benim için imkansızın sınırındaki ihtimallerden başka bir şey değildi.
Michael Clifford delirmiş olmalıydı.
aynen aşkından delirdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill him with kindness || muke
Hayran Kurguhep pamuk kalpleri çiğnersin o küçük sözlerinle, hatırlamayacaksın bile.