❝ günahlarındaki güneşin doğuşunu izlemek istiyorum ❞

599 77 104
                                    

Natalie'nin babasının dolabından getirdiği kıyafetlerle odadan çıktığımda alt kattaki mutfaktan gelen, kız arkadaşımın açtığı şarkıyı duyabiliyordum; evde yankılanıyordu. Merdivenleri indim ve hemen sağımda kalan mutfağa girdim. Çoğunlukla -neredeyse her yer- beyaz renklerle döşenmiş mutfakta kahvaltılıklarla dolu masanın etrafına dizilen sandalyelerden birini çekerken Natalie de çıkan sesle bana dönmüştü. Kumral saçlarını tepesinde topuz olarak toplamış, toz pembe bir kazak giymişti; altında beyaz pijamalarıyla pembe terlikleri vardı ve Tanrı aşkına, o kadar güzel görünüyordu ki sırtından kocaman, beyaz kanatlar çıkacaktı. Onu birçok kez görmüştüm fakat genellikle yüzünde az da olsa makyaj olurdu, şimdiyse tüm saflığı ile sadece birkaç adım ötemde duruyor olması, ne diyebilirim, nefes kesiciydi.

"Ne var?" diye sorduğunda düşünce âlemimden çıkarak gözlerindeki endişeyi fark ettim. Dikleştirdiği omuzları çökmüştü. Büyük ihtimalle onun hakkında kötü bir şey düşündüğümü sanıyordu. Gülümseyerek ayağa kalkıp onun yanına gelene kadar endişeli bakışlarını sürdürdü ve tam önünde durduğumda hâlâ bana bakıyor olmak için kafasını kaldırmıştı. İnce dudakları hafifçe aralıktı. "Luke."

Kafamı eğip dudaklarımızı birleştirdiğimde beline sardığım kolumun altında kaslarının gevşediğini fark ettim. Kollarını boynuma sardığında iki elim de belini tutuyordu. Zayıf bedenini kaldırıp tezgaha oturmasını sağlarken bağırmadı ya da öpüşmemizi bölecek herhangi bir şey yapmadı. Parmakları ensemdeki yeni kuruttuğum saçlarla oynamaya başlamıştı ve ben onu kucağıma almak için ellerimi kalçalarına götürecekken arkamızdan gelen "Natalie!" bağırışıyla kafamı geri çekerek öpücüğümüzün sonunu getirdim ve hızla iki adım uzaklaştığımda Natalie kıkırdadı, bacaklarını tezgahta sallandırmaya başlayarak kapının önündeki yarı çıplak olan Michael'a baktı. Alt tarafını kapatması için belinde bir havlu bağlıydı ve tek eli de ıslak saçlarına yasladığı küçük havluyu tutuyordu. "Ne?"

"Saç kurutma makinesi" dedi bıkkınlıkla. Bakışlarını Natalie'den çekerek bana döndürdüğünde yanaklarımın kızardığının farkındaydım, hissettiğim utançla bir yerlere saklanmak istedim. Annem beni bir kızla bu şekilde bassaydı kesinlikle birkaç hafta ev hapsi cezası ve bir sürü nasihat dinlerdim ki yaklaşık bir dakika önce Michael'ın kız kardeşiyle mutfak tezgahında ön sevişme yapacaktım. Beni evden atsa tek kelime edemezdim.

Ama bunun yerine Michael bakmayı sürdürdü, beni delip geçen gözlerini hissedebiliyordum. Natalie kolumu sarsana kadar kafamı eğik tutmaya devam ettim ve sonrasında yavaşça ona döndüm, kaşları çatıktı. "İyi misin? Yanağın mı ağrıyor?"

"Ah, h-hayır." Kekelediğimde tekrar kıkırdadı fakat ben gülemedim, göz ucuyla Michael'a baktım. Hâlâ bana bakıyordu.

"Saç kurutmasını nereye koyduğunu soruyordum."

Natalie söylediğinde kafamı salladım ve Michael'a döndüm. Kıstığı gözleri hâlâ üzerimdeydi, sikeyim, yüzümü örtmek ya da bir battaniyenin altına girmek istiyordum. "Ş-şey, N-Natalie'nin odasında."

Michael daha fazla beklemedi, kafasını sallayarak basamakları çıkmaya başladığında kız arkadaşımın kahkahasıyla ona döndüm. Bana güldüğünden emin bir şekilde somurttuğumda bunun farkında değildi. Gözlerimi devirerek masaya geçtim. Natalie'nin kahkahaları da kısa süre sonra bitti ve masaya koyduğu birkaç malzemeyle yanımdaki yerini aldı. "Uhm, ne sevdiğini bilmiyordum ve ben de bildiğim her şeyi yaptım."

Güldüm. Masadaki omlet, pastırmalar ve kızarmış ekmekler gözüme batan ilk şeylerdi; bunların haricinde klasik kahvaltılık malzemeler ve bir tabakta birkaç tane damla çikolatalı kurabiye vardı ki evdeyken -eğer özel bir gün ya da haftasonu değilse- kahvaltıda tükettiğim tek malzemenin mısır gevreğiyle meyve suyu olduğu düşünülünce, tüm bunlar cennet gibiydi. Yanımdaki sandalye çekilmese bir saat boyunca bu kahvaltı sofrasını izleyebilirdim.

"Sürekli yediğimiz tek şey omlet, omlet ve omlet" dedi Michael, portakal suyundan bir yudum almadan önce. O, meyve suyunu içerken giyinik olduğunu fark ettim. Üzerindeki uzun kollu sweat; Natalie'nin giydiği açık renkli giysiler, beyaz mutfak ve açık yeşil saçlarına fazla aykırı bir şekilde siyahtı fakat ruh gibi olan teninde o kadar muhteşem bir uyum yakalamıştı ki buna hayran kaldım. Natalie siyah pantolon dışında koyu renk şeyler giymezdi. Yani, botları bile kahverengi olurdu diyebilirim, asla siyah değil. Sevgili olduğumuzdan beri kesin olarak bildiğim tek şey buydu.

"Sevgilin mor gözüyle beni süzmeyi kesmezse bir yumruk daha yiyecek, Natalie."

Michael söylediğinde tekrar kızardığımı hissettim fakat Natalie benim utancımı örtecek şekilde konuştu. "Hey, sevgilimden uzak dur. Senin kadar aksi birini görmediği için böyle davrandığına eminim."

Michael alayla gülerken sol elindeki bıçakla kızarmış ekmeğine biraz krem peynir sürmeye başladı. "Aşık olmadığı sürece sorun yok."

Tam yutkunacakken duyduğum cümleyle öksürmeye başladım, Natalie eliyle sırtıma vurdu ve masanın üzerindeki sürahiye uzanarak bana bir bardak su doldurup elime tutuşturduktan sonra durumuma kahkaha atan Michael'a öfkeyle baktığını gördüm. "Gerçekten hoş değil."

"Komik olduğunu kabul et!" dedi Michael kahkahalarını durdururken. Elindeki kızarmış ekmeğinden bir ısırık aldı, çıtırdayan parçaları duyabiliyordum. Su bardağını masaya bıraktım ve derin bir nefes alırken Natalie'nin kıkırdadığını duydum.

Kız arkadaşım yerine Ashton'ın bok kokan evine gitmeliydim. Lanet olsun.



şimdi siz diyorsunuz ki yüz bin tane kurgusu var napıyor bu amk özürlüsü

cevap veriyorum ben de bilmiyorum ):

kill him with kindness || mukeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin