Devasa bahçedeki düz yeşil çimenlerin arasına döşenmiş taş yolda yürüyorduk. Sakin, sessiz ve huzurlu.
"Tuhaf."
Sesi düşüncelerime olan odağımı çekerken başımı sağ tarafımda yürüyen Harry'e çevirdim. Ellerini dar siyah kotunun ceplerine sokmuş ve yüzünde hafif bir gülümsemeyle yeri izleyerek adımlarımı takip ediyordu.
"Tuhaf olan nedir?"
Bakışlarını ağırca kaldırdı.
"Çok konuşkan, neşeli, haylaz bir tip gibi görünüyorsun. Ancak oldukça sessiz ve ürkeksin."
Açık sözlülüğü kısa bir şaşkınlık yaşamama sebep olmuştu. Kaşlarım hafif çatılırken başımı sağa sola salladım.
"Aslında konuşkan biriyimdir. Ve biraz da sakar." dediğimde gözlerini inanamayarak büyüttü.
"Ama senin yanındayken biraz gergin oluyorum."
Yürümeyi bıraktığında bende durup vücudumu ona çevirdim. Alnı kırışırken ellerini ceplerinden çıkarıp serbest bıraktı.
"Yanımda rahat değil misin?"
Başımı yere eğip alt dudağımı dişlerimin arasında sıkıştırdım. Buna ne tepki vereceğini bilmiyordum.
"Pek sayılmaz."
Koyulaşmış gözleri dudaklarımı izlerken hızla dişlerimi çekip ısırmayı bıraktım.
"B-ben..." dedi ve boğazını temizleyip kendini toparladı.
Yeniden gözlerime odaklanırken yüzünde muzip bir gülümseme vardı.
"Ben senin yanımda rahatlaman için daha ne yapmalıyım sevgili Louis. Seni çıplak gördüm. Her gece aynı odada uyuduk. Sana asılan aptallara bunu ödettim. Ve işte yine buradayız."
Eli belime sarıldığında beni kendine yaslayıp yüzüme eğildi. Kalbim sanki tam yanaklarımda atıyormuş gibi, yanaklarımın kızardığını hissediyordum.
"Tam burada. Benim hapishanemde. Styles aile mezarlığının içinde. Sende tıpkı bir Styles gibi bu yerde uyuyor ve yemek yiyorsun. Gözlerim senin her kutsal hareketini keyifle izliyor. Ve sen hala rahat hissetmiyor musun?"
Gözlerimi kırpıştararak dokunuşlarından kaçmaya çalıştım. Belimdeki eli yavaşça inerken bir adım geri gittim ve bu hareketimden bir sorun yaratmaması için gülümsedim.
"Haklısın. Biz bir tür ev arkadaşı gibiyiz."
Salise denilebilecek kadar kısa bir süreliğine içinde yeşilin en güzel tonunu barındıran gözlerinden öfke kıvılcımları geçti. Nedenini anlayamadım ve anlamaya çalışmadım. Çünkü hemen kendini dizginleyip sakin bir tavırla gülümsemeyi başarmıştı.
Sağ elini kaldırıp dağınık koyu buklelerinde dolaştırdı ve onları bir sanat eseriymiş gibi nezaketle düzeltti.
"Normalde ne kadar tatlı bir mizaha ve kusursuz bir gülüşe sahip olduğunu biliyorum."
Bunu nereden biliyor? Yada, neden böyle düşünüyor?
"Sadece bunu insanlardan saklıyorsun. Sakla Louis. Onların seni keşfetmesine izin verme. Ancak bana karşı..."
Yeniden durup bana döndüğünde yutkundum. Süslü kelimeler kullanarak burada kalmam konusunda bir pişmanlık yaşamama engel olmaya çalışıyordu. Yada ben fazla önyargılıydım?
"Kendin gibi ol. Ürkek cesur Louis. Seni neşeli ve sürekli kahkaha atarken görmeyi ne kadar isterdim tahmin bile edemezsin."
Ben hiçbir zaman fazla neşeli ve fazla gülen bir insan olmadım. Her seferinde bir züppe karşıma çıkıp içimdeki tüm enerjiyi söküp attı. Lisedeki futbol takımından Paul ve onun en az onun kadar ukala arkadaşları yetmemiş gibi, hayat karşıma bir de acı hissetmeyen bir hastayı -üstelik milletvekili ve baronun oğlu- karşıma çıkardı. Ya çok fazla talihsizim yada hastalıklı tipleri üstüme çekecek davranışlar sergiliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cipa | larry ✓
Fanfiction"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali kalbimi parçalara ayırmıştı. baron harry'den uzaklaşıp onu adamların arasında bırakırken yüzündeki gülümsemeyi görebiliyordum. beni tutan ad...