Yataktan kalkıp sabahlığımı üstüme giydim ve kapıya yürüdüm. Onun nerede olduğunu tahmin edebiliyordum. Ayaklarım kendiliğinden, henüz alışamadığım bu evde müzik odasının yolunu bulmuştu. Harry hala kendisiyle savaştığı zamanlarda piyano çalıyordu. Karşımdaki devasa oymalı ahşap kapının kolunu indirip içeriden gelen piyano sesinin koridora yayılmasına izin verdim. Harry piyanonun önünde oturmuş oldukça kasvetli bir parçayı çalarken içime bir ürperti yayıldı. Notalar sanki kalbimi sıkıştırıyordu. Üstüne siyah bir gömlek geçirmiş ancak düğmelerini iliklememişti. Altında da en az bu piyano kadar siyah pantolonu vardı. Çorap giymemişti. Onu pek sık çorapsız görmezdim. Bu beni gülümsetti. Gözleri kapalıydı. Dağınık saçları yüzünün yarısını görmemi engellerken ona yaklaştım. Oturduğu, piyanoya göre ayarlanmış alçak deri koltukta yanına yerleştim. Ancak sırtım piyanoya dönük onu izlemeye odaklanmıştım. Açıkçası içimi rahatsız eden bu şarkıya son vermesini istiyordum. Onun iç dünyasını yansıttığının farkındaydım ve bu beni korkutuyordu.
Parmakları tuşlarda gezinmeye devam ederken gözleri yavaşça aralandı. Kaşları çatık yüz hatları gergindi. Onu huzursuz eden her şeyin son bulmasına rağmen hala mutsuz görünüyordu. Son bir vuruşla şarkısını bitirdi ve elleri piyanonun tuşlarından kayarak kucağının üstünde birleşti.
"Her şeyin bittiğini sanıyordum." diye mırıldandığımda bakışlarını parmaklarındaki yüzüklerden kaldırıp gözlerimle buluşturdu.
"Mutluluğunun önünde bir engel kalmadı diye düşünmüştüm ancak sanırsam bilmediğim şeyler var."
Elini uzatıp yanağıma koydu ve olduğu yeri kibarca okşadı.
"Bazen uzaktan gizlice seni izliyordum. Her gün aynı saatte aynı kütüphaneye gidişini..." dedi yüzündeki hafif tebessümle.
"Benim için zorlu bir dört aydı."
Sesimin kinayeli tonuna engel olamamıştım.
"Sen yanımda olduğun sürece ilk akıllarına gelen sen oluyordun. Tanrı şahidim ki artık canımı acıtabilecek tek şey sana sahip olamamaktı ve herkes bunun farkındaydı."
Yüzümü kendine yaklaştırıp alnıma bir öpücük bıraktı.
"Onlara ne oldu?"
"Hala yaşıyorlar." dediğinde şüpheyle kaşlarımı kaldırdım.
"Bazıları." diye devam etti.
"Kalanlar da artık bize zarar veremez. Düşünecek daha önemli sorunları var."
Umarım öyledir.
"O halde seni bu kadar düşündüren şey ne Harry?"
Kaşları çatıldı ve gözleri aniden derinlere daldı.
"İçimde bir şey var Louis... Sanki bedenimde farklı bir insan daha yaşıyormuş gibi..."
Dehşet dolu ifademi yüzümden silmeye çalıştım. Korkumu gizleyemiyordum. Onun için endişelenmekte haklıydım.
Ellerimi yanaklarına koyup alınlarımızı birleştirdim.
"Öyle bir şey yok Harry. Her şey yolunda."
Gözlerini kapattı. Ağlamak üzere olduğunu fark etmiştim.
"Beni neden seviyorsun? Sevilecek bir yanım yok ki..."
İşaret parmağımı dudağına bastırarak onu susturdum.
"Bunu söyleme. Seni sevmek için milyonlarca sebebim var."
Geri çekilip şaşkınca yüzüme baktı.
"Mesela mükemmel zümrüt taşı gözlerin..." dediğimde gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cipa | larry ✓
Fanfiction"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali kalbimi parçalara ayırmıştı. baron harry'den uzaklaşıp onu adamların arasında bırakırken yüzündeki gülümsemeyi görebiliyordum. beni tutan ad...