Saniyenin üçte ikisi denilecek bir sürede ayağa kalktım. Onun bakışları o anda beni yerle bir etmişti. Yeşilin en güzel tonundaki gözleri hayal kırıklığıyla yaşarmış, bana daha önce hiç bakmadığı gibi bakmıştı.
"Harry..."
Elini kaldırdı ve ona doğru attığım ilk adımda beni durdurdu.
"Sus." diye fısıldadı boğuk sesiyle.
Kendimi aşağılık bir kahpe gibi hissetmeme neden olan bakışları kayboldu ve o arkasını dönüp koşmaya başladı.
"Harry dur!"
Onun peşinden gideceğim sırada Ben kolumdan yakaladı.
"Bu önemli değil Louis. Gitme. Birlikte çok mutlu olabiliriz..."
Görüşümü engelleyen yaşları elimin tersiyle silerken başımı salladım. Konuşamıyordum. Kolumu çekip Harry'nin peşinden gittim. Tam bir aptalım ve her şeyi berbat ettim.
Adımlarım onun arabasının önünde durduğunda kapıyı açmaya çalıştım."Harry lütfen aç... Özür dilerim. Lütfen..."
Hıçkırıklarımın arasında deli gibi bağırırken arabanın camına vuruyordum. Bana dönüp bakmadı bile. Ani bir hızla sürmeye başladığında arkasından gözyaşlarımla bakakalmıştım.
*******
Bu evden kopamıyordum. Ailemin yanına dönemezdim ve Harry'nin nedense buraya geleceğini sanmıştım. Ama beynimdeki beni suçlayıp duran ve küfürler savuran sesle başbaşa oturuyordum. Bağırmadı. Vurmadı. Yada ikimizden birini öldürmeye çalışmadı. Arkasını döndü ve gitti. Benden saniyeler içinde nefret etmesini sağladım. Gözlerindeki o ifade aklımdan çıkmıyordu. Yaşadığı en büyük hayal kırıklığıymışım gibi.
Ve bunları düşünerek kendime ısrarla acı çektiriyordum. Acı çekmeyi hak ediyordum. Şu anda yatağımızda oturup bitmek bilmeyen gözyaşlarımı bacaklarıma doladığım çarşafa akıtırken kesinlikle bunu hak ediyordum.
Ve ilk kez, beni öldüresiye dövse hatta daha önceki gibi bir yerlerime bıçak saplasa; Tanrı şahidim olsun ki yine ondan kaçmazdım. Çünkü evet, bunu sonuna kadar hak ediyordum. Ama Harry bana daha büyük bir acı yaşatıyordu. O yokken ne kadar kaybolmuş hissettiğimi biliyordu. Şimdi ben kalabalıkta annesinin elini bıraktığı için kaybolan küçük bir çocuktum. Pişman ve yalnız... Telefonum yeniden çaldığında heyecanla ekrana baktım. Harry beni normal şartlarda bile telefondan aramaz, yanıma gelirdi ama yine de bu aptal melodiyi her duyuşumda aynı reaksiyonu veriyordum. Ben bugün otuzuncu kez arıyordu.Pes edip telefonu açarken ıslak yanaklarımı sildim.
"Tanrı'ya şükür Louis. Seni ne kadar merak ettiğimi tahmin bile edemezsin."
Bende Harry'i merak ediyordum. Ne durumda olduğunu, nerede kaldığını...
"Ne istiyorsun Ben?" diye inledim kendimi yatağa bırakırken.
"Lütfen üzülme sevgilim... Bak, geçen gün aramızda çok özel bir şey yaşandı. Ve sen her ne kadar bunu kendine itiraf edemesen de seninde benden hoşlandığın bir gerçek."
"Ben böyle olmasını istememiştim." dedim yeniden ağlamaya başladığımda.
"Özür dilerim, böyle düşünmene sebep olduğum için çok özür dilerim. Ama ben onu seviyorum. Her şeyden, herkesten çok."
Kelimeler artık boğazımı acıttığında telefonu kapattım ve başımı yastığa gömdüm. Sonsuza kadar ağlamak istiyordum.
*******
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cipa | larry ✓
Fanfiction"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali kalbimi parçalara ayırmıştı. baron harry'den uzaklaşıp onu adamların arasında bırakırken yüzündeki gülümsemeyi görebiliyordum. beni tutan ad...