Her şey daha ne kadar zor bir hale gelebilirdi?
Bunun cevabı çok açıktı, bu kadarla kalmayacak daha da artacaktı zorluklar. Her geçen saniye üstüme yüklenen ağırlık daha da boğacaktı beni. Tıpkı şuan boğduğu gibi, ama şuan ki biraz daha fazlaydı. Eric artık yoktu, saray doktoru ölmüştü ve Alex hastaydı. Alex'i iyileştirmek için bir umut çantamda duruyordu ama ya Fiona? Ona ne diyecektim, nasıl açıklardım abisinin orada kalmak istediğini? Hele hele sırf panzehir için, bizim için kaldığını nasıl söylerdim? Bu çok zordu, zor olduğu için yarım saattir kulübenin hemen biraz üstünde durmuş düşüncelere dalmıştım. İçeri giremiyor ya da hareket edemiyordum, bunca sorumluluk artık ağır geliyordu.
Ellerimin pis olmasına aldırış etmeden yüzümü sıvazladım, ne yapacağımı bilmez halde burada daha ne kadar kalabilirdim? Alex'in bana ihtiyacı vardı, ilaca ihtiyacı vardı. Bir adım attım kulübeye doğru, o kadar zor bir adımdı ki sanki tüm hücrelerim geri dönmem için savaş veriyordu ama direnip bir adım daha attım ta ki kulübenin önüne gelene dek. Kulübenin kapısında durup biraz bekledim, kendimi toparlamam gerekiyordu. Alex'in bana ihtiyacı var!
Sol elimi yumruk yapıp iki kez kapıya tıklattım, güçsüz bir vuruştu ama bu kapının açılmasını engellememişti. Kapı yavaşça aralandı ve Fiona kafasını kapıdan çıkardı. Tedirgindi, nedenini anlayabiliyordum. Doğu Krallığı onların peşindeydi.
Fiona beni görünce kapıyı hızla açtı ve ''Neden şifreli vuruşu yapmıyorsunuz da beni burada tedirgin ediyorsunuz'' dedi. Gözleri beni buldu ardından yanımda ki boşluğu, hafifçe iç çekti ve gözlerini kapattı ''Orada kaldı öyle değil mi?'' diye fısıldadı. Yavaşça kafamı aşağı yukarı salladım, Fiona yıkılmış gözüküyordu. Ateş saçan gözlerini üzerimden çekip hızla içeriye koştu ardından serçe kapanan kapı sesi ilişti kulaklarıma. Sanırım odasına girmişti.
Derin bir nefes alıp içeri girdim ve kapıyı sıkı sıkı kapattım. Alex'i görmem gerekiyordu ama göreceklerim beni fena derecede korkutuyordu.Hızlı adımlarla lavaboya doğru gidip ellerimi ve yüzümü yıkadım ardından Alex'in yattığı yere yöneldim, her saniye içimde korkuyla karışık sevinç büyüyordu. Saatler sonra onu görecek olmak mutlu ediyor, saatler sonra hastalığının ilerlemiş olması ise korkutuyordu.
Alex'in kapısını yavaşça açıp içeri girdim ve çantamı yere koydum. Hala bıraktığım gibiydi, geçen saatler yüzündeki kırmızılıklar biraz artırmıştı. Yanına gidip oturdum ve elini hafifçe kavradım, içime dolan huzur beni birkaç saniye etkisi altına almıştı. Yavaşça eğildim ve yanağına küçük bir öpücük kondurdum ardından hızla kalkıp mutfağa gidip bir tane kaşık alıp tekrardan Alex'in yanına döndüm ve çantamdan ilacı alıp yatağa oturdum. Heyecandan ellerim titriyordu, bu ilaç onu iyileştirecekti öyle değil mi?
Yavaşça şişenin kapağını açtım, tam kaşığa dökecekken arkamda duyduğum ses buna engel oldu. ''Bekle'' Fiona kırmızı gözlerini bana dikmişti. ''Önce onu temizlememiz gerekiyor'' dedi. O üçüncü aşamaya kadar yükselmişti yani ilacı alıp hasta iyileşene dek başında bekleyen ve ilgilenen kişiydi.Bu yüzden onun talimatlarına uyacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KUBBELER : Yalnız Prens ( -TAMAMLANDI- )
Science Fiction#Wattys2018longlist 05/01/2018 Bilim kurgu #1 Dünya tamamen değişmişti. Savaşlar, kaos, atom bombaları insan soyunu neredeyse tüketmiş ve dünyayı yüzyıllar öncesine kadar geriletmişti. Bu yüzden dünya savaşmak yerine barışıp soylarını korumaya ka...