#Wattys2018longlist
05/01/2018 Bilim kurgu #1
Dünya tamamen değişmişti.
Savaşlar, kaos, atom bombaları insan soyunu neredeyse tüketmiş ve dünyayı yüzyıllar öncesine kadar geriletmişti. Bu yüzden dünya savaşmak yerine barışıp soylarını korumaya ka...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gözlerimi kapatalı birkaç dakika olmasına rağmen huzurun damlacıklarına ulaşmam fazla sürmemişti. İçimdeki her bir korku tomurcuğu bir anda yok olmuştu. Bunun sebebi küçük bir derenin kenarında oturup kuş cıvıltıları eşliğinde dinlenmemiz değildi, bunun sebebi Alex'in elinin kendi ellerime dokunuyor olmasıydı.
Gözlerimi istemeye isteme açtım ve kafamı sağ tarafta uyuyan Alex'e çevirdim. Bir eli benim ellerimde diğeri ise kıvrık bir şekilde başının altındaydı. Hafifçe eğilip dudaklarımı onun pürüzsüz yanağına bastırdım. Ardından ellerimizi ayırıp yavaşça ayağa kalktım.
Yola çıkalı üç gün olmuştu, tahminimizden de fazla sürmüştü ama en sonunda hedefimize neredeyse ulaşmıştık ve işimizi halletmeden önce biraz dinlenmek istemiştik. Temkin adımlarla Fiona'nın yanından geçtim, biz kulübeden çıktıktan yarım saat sonra birden karşımıza çıkmışlar ve onları bırakıp gittiğimiz için baya konuşmuşlardı. Sanırım Fiona çok alınmıştı ama anlıyordu da, onları tehlikeye atmak istemediğimizi biliyor olmalıydılar. Bununla birlikte Elena uslu durmaya çalışıyordu, daha az söylenme ve daha az iğneleyici sözler.
Birkaç adım atıp ağaçların arasından görünen Gri kubbelere gözümü diktim. Büyülenmişcesine izliyordum her bir griliği. O kadar güzeldi Ki! Her ne kadar kabul etmek istemesem de Mavi kubbelerden daha güzeldi ve bunu düşündüğüm için kendimden nefret ediyordum.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve tekrardan açıp meşe ağacının dibine koyduğumuz çantaların arasından kendi çantamı aldım. Kimsenin uyanmasını istemiyordum, bu işi kendim halletmeliydim, hayır halledecektim!
Arkamı dönüp uyuyan Fiona ve Elena ya son olarak da Alex'e baktım. Daha ilk baştan beri planımda bu vardı,cesaret edebilir miyim diye düşünüp duruyordum ama edebilirdim, Alex tehlikeye girmeyecekti ve ben en çok bunu istiyordum.
Birden arkamı döndüm ve Gri kubbelerin olduğu tarafa doğru yürümeye başladım, her adımda içimde oluşan tedirginlik ipleri boğazımı düğümlüyordu ama durmadım. Alex bu yaptığım şey yüzünden bana çok kızacaktı ama şimdi bunu düşünecek zaman değildi. Daha çok kızacağı şeyler vardı zaten, bu yanında bir hiç kalırdı!
Bir süre sonra yolumu hafifçe sola kıvırıp ormanın içinden dere kenarını görebileceğim bir yere geçtim ve onu takip ettim. Dere kenarı saraya varıp tam kenarından geçiyordu yani bu yolumu kolay bulmamı sağlayacaktı.
''Bakın kaçağımız buradaymış!'' arkamdan gelen sesle aniden yerimde donup kaldım. İşte en son istediğim şey buydu ve her zaman en çok neyden korkarsak o gelemez miydi başımıza?
Yavaşça arkamı dönüp Fiona'nın kızgın suratına bakmaya başladım. İki eli belindeydi ve kafasını yana eğip benden bir cevap bekliyordu. ''Nereye gidiyorsun?'' ağzımı açıp bir şeyler söyleyecekken araya girip '' Dur tahmin edeyim, bizi arkada bırakıp sara girecek ve kitapları kendin bırakmaya çalışacaktın ve tabii birde panzehir karşılığı anlaşma yapacaktın öyle değil mi'' diye sordu. Cevap vermediğimi görünce yavaşça bana doğru yürüyüp ''Soruma cevap verir misin?'' dedi.