Kulağıma dolan sesler sonucu gözlerimi yavaşça araladım. İlk önce duvara asılı duran çerçeveler çarpmıştı gözüme.Bir kaç saniyeliğine de olsa nerede olduğumu hatırlayamadım, ardından tüm anılar bir bir düştü aklıma. Dağ kulübesinde,tüm uğraşlar sonucu temizlediğimiz odadaydım. Kafamı kaldırıp yattığım yatağa göz gezdirdim.Ardından Nina'nın bizim için verdiği mavi renk çarşafa ve aynı renk battaniyeye bakıp iç çektim. İkisi de kaliteli ve bir o kadarda yumuşaktı. Dışarıdan gelen sesler sonucu kafamı kapalı duran pencereye çevirdim ve sesleri algılamaya çalıştım.Kalbim deli gibi çarpıyor,nefesim hızlanıyordu. Hadi ama saklanıyorduk.
Bir dakika! Alex neredeydi!
Aniden ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Dış kapıya gelince durdum ve yavaşça açık duran kapıdan yöneldim. Alex ve Mark'ın patpattın yanında durup konuştuğunu fark ettim ve Alex'i görmek tüm heyecanımı dindirmişti. Kapı girişinde sessizce Alex'i izlemeye devam ettim. Tişörtünü ve pantolonunu değiştirmişti. Her ne kadar kıyafetleri ucuz mallar olsa da onun üzerinde değerleniyorlardı. Alex elini kullanılmaktan solmuş pantolonunun cebine sokup içinden bir miktar para çıkardı ve Marka uzattı. Mark parayı alıp cebine attıktan sonra Alex ile el sıkıştı ve ardından patpata doğru yürüdü,sanırım gidiyordu. Durduğum yerden hızlıca ileri atıldım ve ''Gidiyor musun?'' diye sordum Mark'a.
İkisi de bana döndü ve ikisi de aynı anda bana gülümsedi; Mark'ın dostça gülümsemesi beni iyi hissettirirken,Alex'in ki eriyip bitirmişti.
Mark bana doğru iki üç adım atıp ''Evet artık gitmeliyim'' dedi sakince. Aynı sakinlikle ''Bana haber vermeden nasıl gidersin'' dedim sitemkarca. Alex yanıma gelip ''Sen uyuyordun bölmek istemedik ''dedi. Ah beni düşünüyordu,bu kalbimin hızını artırmıştı. Derin bir nefes alıp Mark'a doğru yürüdüm ve yavaşça sarılıp ''Her şey için teşekkür ederim Mark'' dedim ve geriledim. Sevecen bir gülümseme eşliğinde ''Ne demek her zaman. Ayrıca benden kurtulduğunuzu sanmayın haftaya yine buradayım'' dedi ve patpata binip gitti.
Alex yavaşça bana dönüp ''Her hafta gelip bize yiyecek getirecek ona bu yüzden para verdim'' diyerek elimi tuttu ve dudaklarına götürüp küçük ama sevgi dolu bir öpücük kondurdu. Aşırı duygu yüklü öpücükten mi yoksa onları izlediğimin farkında olmasından mıdır bilmiyorum,utanmıştım.Hafifçe güldü ve ''Cass kokun öyle muazzam bir şey ki nerede olursan ol seni fark ederim '' dedi kısık bir sesle. Ona doğru,ta gözlerinin içine baktım ve gülümsedim. Tanrım bu adam beni mahvediyordu.
Hissettiğim duyguların ağırlığıyla ezilirken karnımdan yükselen gurultu ortamın ağırlığını birden değiştirdi.Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp utanç duvarının arkasına sığınırken Alex kocaman bir kahkaha attı ve ''Bence bir şeyler yemeliyiz'' dedi. Gözümü açıp ona baktım,o ise dişlerini göstererek bana bakıyordu.Daha fazla bu ortamda kalamayacağımı anladım ve hızlıca ''Ben gidip neler varmış bir bakayım'' dedim. Ardından içeriye doğru koştum,bildiğiniz koştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KUBBELER : Yalnız Prens ( -TAMAMLANDI- )
Ciencia Ficción#Wattys2018longlist 05/01/2018 Bilim kurgu #1 Dünya tamamen değişmişti. Savaşlar, kaos, atom bombaları insan soyunu neredeyse tüketmiş ve dünyayı yüzyıllar öncesine kadar geriletmişti. Bu yüzden dünya savaşmak yerine barışıp soylarını korumaya ka...