Nefesim kesiliyor, kalbim neredeyse göğsümü yarıp beni öldürüyordu.Gözlerimi sıkıca kapatıp acımı dindirmeye çalıştım ama hiçbir şey işe yaramazdı, ne yaparsam yapayım ellerimin arasından kayan mutlu bir gelecek ile ilgili hayallerimi geri getiremezdim.Onu kaybetmiştim hem de sonsuza dek.
Böyle olsun istememiştim, en başından beri olayların bu şekilde gelişeceğini az çok tahmin ediyordum ama bu sonun beni bu derece mahvedeceğini düşünmüyordum. Açıkçası Alex'in nefretinin aşkının önüne geçmeyeceğini düşünmüştüm ama yanılmıştım. Ne bekliyordum ki? Bu zaman dek bana iyi davrandığı için bunu da görmezden geleceğini mi? Çok aptaldım hem de çok...
Hafifçe kafamı kaldırıp sol kolumu sıkı sıkı tutan ve yüzüne buzdan bir maske ören Muhafıza diktim gözümü. Nasıl bu kadar soğuk olabiliyorlardı? Sinirlerimin bozulmasına izin vermeden kafamı ellerime çevirip acıma geri döndüm. Şuan savaşın tam ortasına düşsem bile umursayacak durumda değildim. En büyük savaş benim içimdeydi ve bu savaşın sonunda kaybeden taraf kalbim olacaktı, bundan adım kadar emindim.
Ağlayışım sessizce devam ederken birkaç koridor geçtik. Merdiven inmek yerine çıkmaya başlayınca hafifçe kaşlarımı çattım ama hiçbir şey demedim. Muhafızlar beni büyük ve ihtişamlı bir holden geçirdiler ardından tamamı neredeyse altından olan bir kapının önünde durdular. Neler oluyor böyle?
Kapıda nöbet tutan muhafızlardan biri kapı kolunu tutup açtı, yanımda duran muhafız ise beni içeri doğru hafifçe itti. Şaşkınca etrafa bakarken neden buraya girmem gerektiğini anlamaya çalışıyordum sonuçta çıkış burası değildi. Yinede bir şey demeden itaat ettim, şuandan itibaren başıma ne gelirse gelsin umursamıyordum.
Yine ihtişamlı bir oda ve yine altın kaplama birkaç mobilya. Midemin bulanmasını engelleyememiştim, bu kadar ihtişam beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Derin bir nefes alıp gözyaşlarımı sildim ve odanın içinde birkaç adım atıp tam sol köşeye yerleştirilmiş masanın yanına gidip öylece bekledim. Ayakta durmakta zorlandığım için masaya hafifçe dayandım ve ellerimle saçlarımı geriye doğru attım. Sinir krizi geçirmek üzereydim ve tercihen bunu evimde, çok özlediğim yatağımda yapmak istiyordum.
Sabırsızca geçen birkaç dakikanın, saatin bilemiyorum, ardından odanın kapısı hızla açıldı ve Kral içeri giriş yaptı. Gözleri hemen beni bulmuş ve dağıtmak istediğim suratına sinsi bir gülücük yerleştirmişti. Ondan nefret ediyordum.
''Bayan Cass'' dedi gülüşünü arttırarak, perişan halim onu daha da mutlu ediyordu. Gözlerimi kısıp gözlerinin içine bakmaya başladım, burada ne aradığımı hemen söylese iyi olurdu. Kral bakışlarımda ki sabırsızlığımı görmüş olacak ki hafifçe kahkaha atıp '' Beni öldürmek istermiş gibi bakmayın bana Bayan Cass'' dedi.
Hiç bekletmeden '' Belki de hislerimi saklamakta zorlanıyorumdur'' dedim. Sesim fazlasıyla çatallaşmıştı ama duruşumu bozmadım. Kralın gülüşü yüzünden silinince içimde zafer kıpırtıları oluşmuştu. Karşımda ki bir Kraldı ama aynı zamanda Alex'e zalimce davranıp onu öldürmeye çalışmıştı. Ona saygı gösterecek değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KUBBELER : Yalnız Prens ( -TAMAMLANDI- )
Science Fiction#Wattys2018longlist 05/01/2018 Bilim kurgu #1 Dünya tamamen değişmişti. Savaşlar, kaos, atom bombaları insan soyunu neredeyse tüketmiş ve dünyayı yüzyıllar öncesine kadar geriletmişti. Bu yüzden dünya savaşmak yerine barışıp soylarını korumaya ka...