Davarın Birtanesi

223 26 437
                                    

Yanımdan öylece geçip giderken, kendimi küçücük hissetmeme sebep olacak şekilde beni es geçerken ağzımdan beklenmedik sözcükler bir cümle olup kafasına saplanırım edası ile çıktı.

"Şeref yoksunu, çöp kafa, beyinsiz surat, aklımın içine kalbimin dibine tüküreyim senden etkilendikleri için" dedim, dediklerimi kendimde anlamayarak.

Durdu ve baktı... Yıllar önce kaybolmak istediğim yeşilin en derininden gözlerinde...

"Sorması ayıptır, bunları bana mı söylüyorsunuz?" dedi beni tanımadığını belirten siz'li cümlesinin altında.

"Ayıpsa sorma! Ama sen önem arz eden şeyleri sormaz, öylece dalıp girer, sonra da bir e-posta ile çeker gidersin. Şeref yoksunu kibar bir sözcük senin için, adi Şerefsiz, demeliymişim sana... Aaa pardon çoktan demişim zaten."

"Hanımefendi, kafanız yerinde mi acaba? Biri ile karıştırdınız herhalde, bunları yok sayıp yoluma devam ediyorum."

"Evet, haklısınız... Siz yok saymayı kendinize prensip edinmiştiniz, Yusuf Bey. Bey diyorum ama bu sizin beyliğinizden değil olamadığınızdan. " elim ayağım titremeye başlamış, sinirden başıma ağrılar girmeye başlamıştı.

"Sizi tanıyor muyum, acaba? Ve gerçekten haddinizi çok aşıyorsunuz. "

"Hadsiz" dedim ve bir tane tokat patlattım. O anda orada bulunan daha az önce evraklarımı alıp onaylamış enstitü memuru ne olduğunu anlamasa da bir üniversite hocasına tokat attığım için olaya müdahil olmak istedi. "Seran Hanım, ne yapıyorsunuz" diye sorması ile bir eli yanağında suratıma mal gibi bakan Yusuf'un köşeli jetonu sonunda düşmeye başlamıştı.

"Seran!!" dese de çoktan oradan uzaklaşmıştım... Beş yıl bu adama çarpacağım tokatın hesabı ile tutuşmuştum... Şimdi istediğim olmuş ama sanki daha fazla canını yakmak istemiştim.

Kendimi toparladıktan sonra evime doğru yola çıktım, marketten eksikleri de aldıktan sonra ev arkadaşımın en sevdiği pirinç patlaklı 'pikolatadan da aldım. 3 yıldan beri ailemden ayrı bir evde yaşıyor olmamın sorumluluklarını fazlası ile yerine getiriyordum. 3 yıl önce ayrı eve çıkmak istediğimi söylediğimde verdiği tepkiler aklıma doluşmaya başladı annemin.

" Huzur mu sıkıyor kızım seni, mis gibi ev işte, ne demek ayrı ev? Bak yoksa sevgilin var da gizli gizli evlerde mi buluşacaksın? Ay Allah!ım, başımıza bu da mı gelecekti?" diyen annem kendi hayallerinde beni evlenmeden hamile bir kadın olarak canlandırmıştı... Çoktan kötü yola düşmüştüm. Sağ olsun imdadıma ev arkadaşım olacak insan yetişmişti de ikna olmuş, ama yine de erkeksizlik yemini ettirmişti.

Bu düşünceler beynimin bir köşesine oturmuş öylece dururken Cuma pazarının önünden de geçerken girişe kurulmuş meyve satan adamın şeftalilerini görünce ağzım sulandı ve iki kilo hemen alıverdim. Bakalım eve gidene kadar 'bana yemede yanımda yat, bal gibiyim ayol ben' diyen şeftalinin tadına bakmadan durabilecek miydim? 

Eve girer girmez mutfağa bir koşu gidip yalap-şap yıkadığım meyveden koca bir ısırık almış ağzımdan suyu damlarkan pat diye salona girmiştim. Girmez olaydım. Salonda biri eli bal da bir eli yağda pozisyonundaki çifte ağzım açık, ayran budalası gibi bakarken şeftali de ağzımdan şıp şıp damlıyordu. Annem bize erkeksizlik yemini ettirirken neden acaba ayağımı kaldırmadım ki diye düşünen bana  'abaza' diye çemkiren iç sesime söylüyordum.

Artık kendine gel, bak utandırıyorsun beni!

Ama ne yapayım ya, onlar utanmıyor da ben neden utanıyorum...

Kalbime GelenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin