8. Bölüm

18.4K 767 53
                                    

Yıllar Öncesi

Perşembe, cuma, cumartesi, pazar... Bugün beşinci gündü. Beş gündür Poyraz'la konuşmuyorduk. Ona erkek orospusu demiştim. İleri gitmiştim ve Poyraz, ben o cümleyi kullandıktan sonra kapıyı çarpıp çıkmıştı ve o günden sonra pencereyi bile açmamıştı.

Umursamamaya çalışıyordum. Kolay değildi, hayatımın hepsi onunla doluydu. Melis vardı şimdi ama o olmuyordu işte. Melis ile mutluydum, eğleniyordum ama Poyraz olmadan eksiktim işte. Tamamen eksiktim.

Pazartesi sabahları zor gelmezdi bana. Poyraz sabah kahvaltıya gelirdi, beraber okula giderdik. Otobüste beni köşeye alırdı üstüme bir çarşaf gibi kapanırdı. Korurdu, kollardı beni. Özgürlüğümü kısıtlardı belki de ama onsuz özgürlüğün ne anlamı kalır ki? Onu seviyordum, o beni sevmiyordu. Olsun, sağlık olsun! O mutlu olsun da.

Şimdi sıramda tek başıma otururken onu varlığının eksikliğini hissediyordum. Sınıfta tek başımaydım. Önümdeki soru kâğıdına odaklandım. Üşüyordum. Çok soğuktu. Ve kaloriferler de çalışmıyordu. Okul çok ilgisizdi. Montuma iyice sarılıp çözmeye devam ettim.

Bir an kafamı kaldırdım. Ela gözler gözlerimi delip geçti. Kalbim gümbürdedi ve nefesim hızlandı. Onun varlığı acı verici şekilde hissettim yine. Azaptı bu. Arafta kalmaktı. Kara delikte her geçen saniye ölmekti. Onu özlemiştim. Onu çok özlemiştim. Gözlerimi kapatma isteğimi zorlukla yenip başımı eğdim. O yokmuş gibi davranmaya çalıştım. Varlığını unutmaya, anılarımızı yok saymaya çalıştım yine. Olmuyordu! Lanet olası pislik nöronlarıma kadar işlemişti. Yanımdan geçtiğini hissettim. Duraksadı, onun içinde zordu. Biliyordum. Titremem şiddetlendi.

Umursamadı bile. Montunu asıp yerine geçti. Ağır konuşmuş, onu kırmıştım. O da beni kırmıştı ama. Gitmiş sevişmişti yabancıyla. Benim bu konudaki görüşlerimi bile bile çiğnemişti ona karşı olan saygımı. Cezasını çekiyordu. Bana da çektirtiyordu. İnada binmişti bu artık. Ve bendeki laz damarı çekinik değildi.

Görüşüme titreyen bir kız daha girdi. Melis'im, dostum. Yanıma kurulup ısınmaya çalıştı. İzmir ayazı denen bir gerçek var ki iliklerine kadar işliyor. Ve Melis diye bir kız var güzellik için hasta oluyor. Ben güzelliği o kadar umursamam. Doğallık en büyük güzelliktir. Yaptığım en büyük makyaj eye-liner sürmektir. Bana kalsa okula pijamalarımla bile gelirim de kuralların gözü kör olsun.

"Bu ne soğuk ya! Bir yerlerim dondu resmen!" Gülümsedim. İçten bir gülümseme değildi bu. Kaygı içimi kemirirken umursamaz olamazdım. Kendi kendimi tüketiyordum. "Kahve falan ister misin? Termosta var."

"Teşekkür ederim, istemiyorum." Anlayışla gülümseyip Poyraz'a döndü. "Sen ister misin abiciğim?" Sesinde hafif bir alay tınısı vardı. Birbirleriyle uğraşmaktan anlayamadığım bir zevk alıyorlardı.

"Ben içersen sana kalmaz, süslü!" Dedi Poyraz. Uzunca esneyince öküz olduğunu bir kere daha anladım. İnsan elini ağzına tutar dağdan inmiş ayı!

"Neden uyumadın? Yoksa kızlar mı uyutmadı?" Diye dalga geçti Melis. Testime dönmüştüm ama yakıcı bakışlarını üzerimde hissediyordum. O kadar yoğundu ki kalbim titreşiyordu. Başka kızlar olduğunu biliyordum elbette. Bunun canımı yakan kısmı dile getirilmesiydi. İyi bir şeymiş gibi.

"Kabus gördüm. Kötüydü. Sonra uyuyamadım." Ne olmuştu acaba? Ne üzmüştü o ölmeyi göze alabileceğim kadar değerli olan canını?

"İyi misin şimdi?" Diye sordu Melis endişeyle. Poyraz alayla güldü. Melis'in benim duygularımın dile gelmiş hali olduğunu biliyordu çakal. Kulak kesildiğimi de. Bana ne! O da bana kulak kesiliyor!

İKİ YABANCI |TAMAMLANDI|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin