10. BÖLÜM

15.1K 802 15
                                    

Geçmişten, üniversite zamanı

"Allah'ım şu okul bitse bir rahatlasam! Ölüyorum!" dedi Duru. Kendini yanımdaki boş sandalyeye bıraktı. Poyraz ile ayrıldıklarından beri her şeyden şikayet etmeye başlamıştı. Mutsuzdu. Ama artık mutsuzluğunu gizliyordu. Direnmeye çalışıyor gibiydi.

"Üniversiteye yeni başladık." Diye hatırlattım. "Hem tıp okuyorsun. Herkes zor olacağını söylemişti." Diye ekledim. Kekimden bir dilim alıp kahvemi yudumladım. Onu bu bunalımdan kurtarmam gerekiyordu. Ama nasıl?

"En üst olacağımı söylemiştim Melis. Kimse canımı yakamayacak, kimse beni üzmeye cüret bile edemeyecek." Dedi, hırsla çikolatasından bir dilim koparıp ağzına attı. Canım arkadaşım benim... Nasıl canın yanıyor! Ah öküz herif ne zaman üzmei bırakacaksın Duru'yu?

"Kimse mi yoksa Poyraz mı?" diye sormaktan alıkoyamadım kendimi. Adını duyduğu anda gözlerinin dolmasıyla cevabımı almış oldum. Kaçıyordu. Çıktıkları o kısa ve muhteşem zamandan sonra terk edilmek acı verici olmalıydı. Aslında terk edilmemişti de. Telefonunu başka bir kadının açmasıyla yıkılmıştı Duru. Bence biraz abartıyordu. Sonuçta bir akrabası falan olabilirdi o kadın.

"Bu konuyu konuşmayacağım Melis." Dedi. Sesinin sertliği beni etkilememişti. Alışmıştım birkaç ayda. Buz gibi soğuk havaya karşı bile kısa kollu giyerek isyan etmişti Duru. Belki de hayatında yeni bir başlangıç yapması gerekiyordu. Belki koşarak Poyraz'a sarılması...

"Bunun yerine kendini yiyip bitireceksin, değil mi?" diye sordum. Öfkeyle bana bakıp önündeki çikolatayı yemeye devam etti. Anlamadan, dinlemeden yargılamak bana göre değildi. Gerekirse Çin işkenceleri yapardım o kişiye ama dinlerdim. Duru böyle değildi. Yargılar, kesip atardı.

Arkama yaslanıp dinlenecekken görüşüme iki kişi girdi. Allah'ım! Kıyamet kopacak! Kavga çıkacak. Of! Bu kampüste olmak zorunda mıydı sanki? Poyraz ve yanında ondan çok daha yakışıklı, Allah'ım meleklerinden birini mi gönderdin?, bize doğru yaklaşıyorlardı. Ve Duru henüz bunu fark etmemişti. Poyraz bana bakıp gülümsedi. Elimde olmadan ben de gülümsedim. Kendimi olabilecek her türlü olaya hazırladım.

Bir şey hariç: O yakışıklı, meleğimsi çocuğun bana bakması... Kalbim sanki o an çarpmaya başladı, sanki renkler o an can buldu, kuşların sesini o zaman duymaya başladım. Ne oluyordu bana ya? Gözlerini ondan çek Melis Taşçı! Hemen!

"Sen nereye bakıyorsun öyle?" Duru'nun bağırır niteliğinde sorusuyla sandalyemden kıçımın üstüne düşmem bir oldu. Daha fazla nasıl rezil olabilirdin acaba? Neden yakışıklı çocukların içinde sakarlığım tutardı ki? Neden ben böyleydim Allah'ım!

"İyi misin?" Hayatımda duyduğum en güzel sese yöneldim ve... Bu oydu! Poyraz'ın yanındaki melek çocuk! Allah'ım ... Allah'ım, sana geliyorum! Okyanus mavisi gözleri ne kadar da gizemliydi öyle. Kıpkırmızı dudakları, bembeyaz teni... Dokunmak için yaratılmış sanki. Uzattığı eli tuttum ve beni ayağa kaldırdı. Yüzünde bastırmaya çalıştığı gülümsemesi vardı. Komiğine gitmişti, tabi neden gitmesin ki? Kıçımın üstüne çakıldım!

"Gülebilirsin. Böyle sakarlar soyunu devam ettiriyor işte." Dedim gülümseyerek. O da gülümsedi. Bir de gamzesi vardı yani! Harika! Elini uzatıp önüme düşen perçemleri kulağımın arkasına yerleştirdi.

"Güzel sakar." Dedi kendi kendine konuşurmuş gibi. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Doğru mu duymuştum acaba? Yok canım! Onun kadar taş biri beni mi güzel bulacak yani? Hah, tamamen saçmalık!

"Teşekkürler." Dedim sadece. Sanki kelimeler yok olmuştu. Kulaklarımın uğuldaması normal miydi? Müzikaldeymiş gibi hissediyordum. Nereden çıktın sen? Neden bu kadar güzelsin? Neden gamzelerin var?

İKİ YABANCI |TAMAMLANDI|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin