24. Bölüm

14.8K 642 23
                                    

"Sen bana hiç güvenmiyorsun!" dedim hayretle. Bu yaptığı inanılmaz derecede yıkıcıydı! Kocam bana güvenmiyordu. İçimde ondan bir parça taşımama rağmen onu aldatacağımı nasıl düşünürdü? Bir de arsızca 'kesmene gerek kalmadı.' Dedi! İnanamıyorum. Hiç değişmeyecek! Değil bir, on tane de doğursam da bana güvenmeyecekti.

"Duru, sana güveniyorum!" dedi ve bana yaklaşmaya teşebbüs etti. Anında geri çekilip ona baktım. Korkuyordu. Beni kaybetmekten korkuyordu. Beter olsun!

"Hadi oradan! Yalan söyleme bari adi herif! Senin kızın bu içimde her gün beni halden hale sokan! Her gece dakikalarca, saatlerce seninle sevişiyorum pislik herif! Ve sen, beni arkadaşımla gülüşürken gördün diye hemen seni aldatabileceğim fikri geliyor değil mi aklına? Sanki biriyle basılan benim!" Poyraz başından bir kova buzlu su dökülmüş gibi irkildi. Ben de öyle... Gerçeği biliyordum ve bu ona yapılan en büyük haksızlık olurdu. Ama o kadar kızgındım ki bunu umursayamıyordum.

"Sen... Bunu nasıl söylersin? Sana hissettiklerimi, olanları bilmiyor musun? Kaç sefer anlatacağım sana?" Gür sesi sendelememe neden olsa da dengemi kaybetmedim. Bana bağıramazdı!

"HAMİLE BİR İNSANA BAĞIRILMAZ GERİ ZEKÂLI!" diye cevap verdim. Ben de bağırıyordum ama bu bağırma işini o başlatmıştı. Ona bağırmaktan nefret ediyordum. Kocama âşıktım, eminim o da bana âşıktı ama çözdüğümüzü sandığımız güven problemi yine karşımıza çıkmıştı işte!

"Kenan..." derken sesinde dizginlemeye çalıştığı bir öfke sezdim. "Kenan sana karşı hisleri var. Değişmeyen ve seni görmemekte ısrar ettiğin gerçek bu! İster hamile ol ister olma o adam seni becermek istiyor!"

"Ağzını topla! Terbiyesiz cümleler kurma çocuğunun yanında! Onun düşünceleri, istekleri umurumda değil anla artık! Ben senin karınım, dört ay sonra çocuğunu doğuracağım! Yaptığımız onca hataya rağmen seninleyim. Bunların hiç önemi yok mu Allah aşkına? Bu kadar mı basit geçtiğimiz sınavlar?"

"Duru işi nereye getirdin?" dedi ve ellerini saçlarından geçirip çekiştirdi. Gidip durdurmak istesem de kendimi durdurdum. Ona çok kızgındım. "Karpuzunu ye hadi." Karpuzu mu düşünüyor hala? Yarabbi sabır!

"Karpuzu sen ye! Ben duşa giriyorum. Sana çok kızgınım Poyraz! Bir süre yüzünü görmesem daha iyi!" Poyraz bir kaplan edasıyla ölüm sessizliğinde yanıma yaklaştı. Gözlerinde beni kaybetmenin korkusu parlarken aynı zamanda hayal kırıklığı da vardı.

"Duru... Ben kıskanç bir odunum. Bunu sen de biliyorsun. Beni böyle seviyorsun. Ama sakın ha başka bir adam veya kadın her neyse başka biri için aramıza soğukluk sokma. Sana güveniyorum ve kendi türümü de biliyorum! Kenan, seni hırs meselesi haline getirdi. Seni ve kızımızı korumak için her şeyi yapacak haldeyim görmüyor musun?"

"Poyraz, seni bir kere kaybettim. Güvensizlik yüzünden. Bir kez daha kaybedemem!" dedim ve içimdeki umutsuzluk gözlerime vurdu, ağlamaya başladım. Poyraz beni sıkıca sarmaladı. Sakinleşmem için saçımı okşuyor, başıma öpücükler konduruyordu.

"Kaybetmeyeceksin. Yaşlanıp torunlarımıza aşkımızı anlatacağız. Sakın korkma. Bırakmam seni! Gerekirse kapıyı bile kilitlerim. İzin vermem bir kez daha beni bırakmana!" Karpuz kokusu burnuma dolunca midem guruldadı. Kızım 'Anne doyur artık beni!' diyordu. Kendimi tutamayıp sırıttım. Yakışıklı kocamın kollarından sıyrılıp masanın üstüne koyduğum karpuza yumuldum.

"Bu karpuz gibi tatmıyor!" diye itiraz ettim. Poyraz gür sesiyle gülüp yanıma oturdu.

"Nasıl tatmıyor? Karpuz ayında karpuz, karpuz gibi tadar şekerparem." Birden gözümün önünde şekerpareler oynaştı.

"POYRAZ! ŞEKERPARE!" Poyraz'ın kaşları çatıldı ve inledi. Kapıdan çıkmadan önce söyleniyordu.

"Elbette doğacaksın küçük hanım! O zaman babanın devri başlayacak."

Melis Orbay Taşçı

Tiz çığlık... Ve Yekta Orbay yine uyandı! Bir aydır ne kendi uyuyan ne de bizi uyutan bir oğlumuz vardı. Gidip bas bas ağlamayı meslek edinen yaramaz oğlumu kucağıma aldım. Bu enerjiyi nereden buluyorsun oğlum? Uyu biraz bak ölmezsin! Dene en azından! Her dakika ınga ınga ınga... Yorulmuyor musun be oğluşum? Yazık annene de! Ne olurdu bana çekseydin! Baban gibi kuduruk olacaksın illa! Ben ne demiştim sana? Ne anlaşmıştık? Baban kadar yakışıklı benim kadar uslu... Hani anlaşmamıza uymak?

Altın temiz, gazın yok, temizsin de... Ah, acıktın! Daha yarım saat önce en az bir litrelik süt emdin be oğlum! Bu ne iştah! Kaptın mı bırakmıyorsun da mememi! Baban gibisin valla! En azından sen masum bir nedenden dolayı emiyorsun o... Neyse çocuğumu doyururken düzgün şeyler düşüneyim de oğlum da sapık olmasın.

"Yanakların kızardı?" Ah, siktir! Gele gele şimdi mi geldin pislik herif! Lanet olsun! Takım elbise içinde ne kadar da ateşli görünüyorsun öyle yavrum. Hele o kıçın... Of sus Melis sus! "Yekta, yerinde olmak isterdim oğlum!"

"Aa, terbiyesiz!" dedim ve son hız emen oğluma baktım. Yavaş be oğlum boğulacaksın!

"İki saattir benim kıçımı dikizleyen karıcığım mı söylüyor benim?" Anlamıştı demek... Rezillik!

"Pantolonun kırışmış çünkü!" Diye savundum kendimi hemen. Gözleri belli bir arzuyla karardı.

"İstediğin an çıkarabilirim." Diye cevapladı beni şeytani bir gülümsemeyle. Evet, lütfen! Gökmen sen beni baştan çıkarmak için gönderilmiş şeytansın. Ve ben senin ateşinde yanmaya gönüllü aptal tutsağınım.

"Ben Yekta'yı yatırıyorum. Sen de duşa gir istersen." Dedim ve onu geçmek için hareket ettim ama önüme geçti.

"Melis... Yüzüme bak!" Utançtan kızarmış yüzümü kaldırıp ona baktım. "Biz evliyiz. Utanmamalısın." Cevap vermeden oğlumu odasına götürüp uyuttum. Yatak odamıza geri döndüğümde su sesi geliyordu. Boğazım kurudu.

On üç ay önce... On üç ay önce hayatımın en muhteşem tecrübesini yaşayıp sonra ölmek için haykırmıştım gecelerce. Ama Allah bana mükemmel bir erkek evlat ve sevdiğim adamla evlilik bahşetmişti. Aylarca kendini affettirmeye çalışmıştı Gökmen. Ne kadar zorlansa da iradesine sahip çıkmıştı. Ve artık geçmişteki sıkıntıları atmıştı. Harika baba, harika eşti o.

Ani bir kararla soyunup kalçalarımı kapatan incecik iç gösterir beyaz dantelli bir sabahlık giyip saçlarımı açtım ve ellerimle ne kadar düzeltebiliyorsam düzelttim. Doğum günümde hediye ettiği müthiş kadınsı kokuyu sürdüm. Cama doğru ilerleyip beklemeye başladım. Bana asırlar kadar uzun gelen süre sonunda su sesi kesildi ve banyo kapısı açıldı. Yaklaşan adım sesleri bir anda kesildi.

"Yekta'yı emzireceksen çıkabilirim?" Kocamın sesi boğuk, tahrik olmuş. Beni seviyor. Bana aşık. Benimle evli. Ona dönüp gülümse! Evet, böyle. Devam et. Adım at, Melis! Aferin, devam!

"Yekta aç değil." Dedim ve kollarımı boynuna sardım. Bu ani davranışa ben bile şaşırmıştım. Ben! Dengesizler kraliçesi Melis! "Ben açım." Şaşkınlıkla donakaldı. Gözlerindeki tereddüt canımı yakmıştı. Beni tekrar incitmekten korkuyordu. Ona emin olduğumu ispatlamam gerekiyordu. Geri çekilip sabahlığımın kuşağını açtım. Sabahlığım omuzlarımdan düşmesine izin verdim. Karşısında çırılçıplak olmamın verdiği titreme isteğini zorlukla bastırdım. "Hadi bu gece tabularımızı yıkalım kocacığım!"

İKİ YABANCI |TAMAMLANDI|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin