Hastane'den çıkmak üzereydik. Justin "Mektupları alacak mısın?" deyip hayran kartlarını işaret edince istemsizce başımı koltuğun üzerine çevirdim. Aklıma Mia geldi. Daha onun gibi cevap bekleyen yüzlercesinin hayallerini kenarda bir yerde bırakamazdım. "Evet," dedim eşyalarımı taşıyan korumamıza dönüp. "Lütfen." adam çantadan çıkarttığı poşete mektupları doldururken Lucas yanıma geldi. "Nasılsın?" dedi fazlasıyla neşeli görünüyordu. "İyiyim, sen?" dediğimde gülümsedi. "Ben de öyle, gidiyorsun ha?" olumlu anlamda başımı salladım. "İki haftadan sonra seni özleyeceğim Lucas." deyip elimi omzuna attığımda güldü. "Benden kurtulmak öyle kolay mı sandın?" neyden bahsettiğini anlamıyordum. "Anlamadım?" gülümsedi ve benim gibi elini omzuma attı. "Haftada iki kere düzenli olarak terapiye gelmen gerekiyor. Ama sen geldiğinde biz daha çok kahve içer ve" Justin'i işaret etti. "Şu Justin hakkında falan konuşuruz. Tamam mı?" güldüm. "Tamam ama kahveler senden?" kahkaha attı.
"Aslında kahveler hastaneden." ikimiz de kahkaha atınca Justin bize döndü. "Nedir komik olan?" bunu fazlasıyla ciddi bir şekilde söyleyince gülmeden edemedim. Ben "Bay Estern gibi konuşuyorsun!" deyip kahkaha atınca o da kahkaha attı. "Demek ki adam haklıymış." deyince yine kahkaha attık. Korumamız Chris bize dönüp "Tamamdır, gidelim mi?" deyince "Tabii." dedim. Arkamı dönüp Lucas'a sarıldım. "Hoşçakal." arkamızdan el sallıyordu. "Hoşçakal, sen de Justin." Justin gülümseyerek ona el sallayıp peşimize yetişti. "Onu özleyeceğim." dediğimde gülümsedi. "Ben de." Chris hızla bize döndü. "Ön kapıda çok fazla gazeteci var, acil kapısından çıkacağız, orada hiç gazeteci yok. Ama eğer varsa da diz hemen arabaya binerken ben onların sizin önünüze gelmesini engellerim. Gülümsedim. "Çok teşekkür ederim Chris." Chris gülümsedi. "Ne demek, bu benim işim."
Acil çıkış kapısına geldiğimizde Justin elimi sımsıkı tuttu ve kapıdan çıktık. Kapının açılmasıyla birden nereden çıktığını bilmediğim yüzlerce gazeteci başımıza toplandı. Hareket edemiyorduk, olduğumuz yerde kalmıştık. Çok fazla ses vardı, bir sürü flaş ve doyumsuz soruları vardı. "Selena Hanım, nasılsınız?" "Neden hastanedeydiniz?" "İntihara teşebbüs doğru mu?" "Annenizin ölümü hakkında konuşmak ister misiniz?" "Hakkınızda çıkan depresyona girdi iddialarına ne diyorsunuz?" "Selena Hanım, iki hafta boyunca ağır ilaçlarla tedavi gördünüz, herhangi bir tepki verdiniz mi?" "Evet sayın seyirciler şuan pop müzik grubu olan Jelena'nın kadın solisti Selena Gomez'in yanındayım. Şuan hastaneden çıkıyor, onu bu zor gününde yalnız bırakmayan grubun erkek solisti Justin Bieber da elini tutmuş gördüğünüz gibi." "Selena, intihar etmeye çalıştığın doğru mu?" "Selena annenin ölümü seni çok üzdü ama yine de bir şeyler söylemek ister misin?"
Artık dayanamamıştım, dolan gözlerimle Justin'e çevirdim başımı. "Evet sayın seyirciler Selena Gomez ağlıyor!" "Selena Hanım, neden ağladığınız hakkına bilgi verir misiniz?" Sessizce Justin'in kulağına, "Sana güveniyorum." dedim ağlamaklı sesimle. Ağzımdan çıkan cümlenin ardından gözyaşlarım sel olmuş gitmişti, durduramıyordum, durdurmuyordum. Her şey flulaşmaya başladı gözyaşlarımdan ötürü, tüm sesler korolaşmaya. Ne dedikleri anlaşılmıyordu, sadece hep bir ağızdan bir şeyler söylüyorlardı. Justin herkesi ittirmeye başladı. O da bağırmaya başladı. Chris zaten en başından beri kendini heder etmişti. Olduğum yere çöktüm, kendimi taşıyacak gücü bulamıyordum. Başımı dizlerimin arasına gömdüm ve kimseyi umursamadan, hiçbir düşüncesiz varlığı umursamadan ağlamaya başladım. "Bıktım!" dedim ağlamaya devam ederken sayıyordum. "Her şeyden bıktım." ben ağlarken arkadan bir gazeteci "Sessiz olun da ağlarken ne dediğini duyalım." dediğinde artık canıma tak etmişti.
Sinirle ayağa kalktım ve herhangi birine yöneldim. Kim olduğu zerre umurumda değildi. "Sessiz olun da ağlarken ne dediğimi duyasınız, öyle mi? Ya da sessiz olun da hiç ağlamayayım, değil mi?" hepsi susmuş ve pür dikkat beni dinliyorlardı. "Bir saniye bile düşünmüyorsunuz değil mi? Televizyonda bir sürü kişi görüyorum. Anne babası öldükten sonra cenazelerinde başlarına üşüşüyorsunuz. Büyük bir hastalık geçirdikten sonra psikolojisini zerre umursamayıp başlarına üşüşüyorsunuz. İntihar etmeye çalışan birini görüyor ve ona yardım etmek yerine başına üşüşüyorsunuz. Trafik kazası geçiren bir aile görüyor ve hemen başına üşüşüyorsunuz. Sevgilisinden ayrılan birini görüyor ve başına üşüşüyorsunuz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE WAY I LOVED YOU |•JELENA•|
FanfictionBen neler olacağını beklerken Kâhin Halsey, elime bakmaya başladı. "Uzun süre önce bir erkek tarafından çok büyük bir hayal kırıklığına uğramışsın. Bu, genç bir erkekmiş. Bir dakika, bu erkek tarafından iki kişi, iki kadın hayal kırıklığına uğramış...