3.6(ÖLMEDİM)

109 5 18
                                    

Stüdyo kaydımızı bitirdiğimizde Justin'le el tokuşturduk. John "Adına karar verdiniz mi?" diye sorduğunda gülümsedik. "Love Me"

.........................................

Evde oturmuş film seyrediyorduk. Justin saçlarımla oynamaya başladı. "Haftaya konserler başlıyor." dediğinde derin bir nefes aldım. "Kendini hazır hissediyor musun?" olumsuz anlamda başımı salladığımda alnıma bir öpücük kondurdu. "Meleğim" dedi saçlarımla oynamaya devam ederek. "Seni seviyorum." ben de onun yanaklarına düşen saçlarıyla oynamaya başladım. "Justin," dedim saçlarını parmaklarımla şekillendirirken. "Her şey niye böyle?"

Justin 'bilmiyorum' der gibi dudağını büktü. Burukça gülümsedim. Hastaneden çıkalı 2 aydan uzun bir süre olmuştu. Yavaş yavaş toparlamaya çalışıyordum. Elimden pek gelmiyordu, ama bir şeyler için çabalamaya başlamıştım. Ve bu, çok önemlidir. Yani, insanın kendini düştüğü çukurdan kurtarmak için çabalaması. Tanrıya şükür ki Justin hep yanımdaydı. O, benim hep yanımda oldu. Arkadaşlarım da öyle. Hiçbir zaman beni sıkmadan, her zaman yanımda oldular bu süreçte.

Justin'in, "Selena" diye seslenmesiyle ona çevirdim yüzümü. "Efendim?" dediğimde masum ve şefkatli gözlerle, gözlerime bakıyordu. "Daldın bir anda da, ne düşünüyorsun?" yutkundum. Justin'i inceledim milyonuncu kez. Daha banyodan çıkalı birkaç saat olduğundan hâlâ nemli sarı saçları yanaklarına değiyordu. Kaşları, hâlâ çocukluğundaki kadar ince ve düzenliydi. Gözleri, elanın en narin tonunu barındırıyordu içinde. Sanki, biraz daha sert baksan gözlerine, göz bebekleri kırılacakmış gibi bakıyordu bana hep. Kirpikleri, sanki aralarında dünyanın tüm mutluluğunu barındırıyordu. Minik burnu, sanki üzerindeki bir kaç tel saçla mücadele içindeydi. Pembe dudakları, hafiften gülümsüyordu sanki, kesintisiz yüzüne bakan bana. "Justin," dedim kaybettiğim milyon insana rağmen yanımdan bir saniye ayrılmayan bu çocuğa. "Seni seviyorum."

Justin, alnıma öpücük kondurdu, ama geri çekilmedi. Orada, alnımda, ikimizin ait olduğu yerde, dudaklarıyla bana teselli oluyordu sanki. Sanki orada olduğu her saniye, bir 'her zaman yanındayım' dı. Her zaman yanımda olur mu bunu bilemem ama o şuan yanımda, ve ben gerçekten çok şanslıyım. "Justin," dedim tekrar ederek kendimi. Justin, başını aşağıya indirerek gözleriyle gözlerimi aynı hizaya getirdi. "İyi ki varsın."

............................................

Bugün uzun zaman sonraki ilk konserimize çıkacaktık. Heyecanlıydım. Justin elimi sıkıca tutup bana sürekli kendimi iyi hissetmemle ilgili cümleler sıralıyordu. Konseri her şeyi başlatan şarkımız olan Live Like There Is No Tomorrow ile başlatacaktık. Justin ile ellerimizi iyice kavrayarak sahneye çıktık.

Kopan alkış fırtınası ve çığlıkların ardından derin bir nefes alarak şarkıyı başlattım.

"If time came to an end today,"
(Eğer bugün zamanın sonuna gelirsek,)

"And we left too many things to say,"
(Ve söylenecek çok şey kalırsa ortada,)

"If we could turn it back, what would we want to change?"
(Geri döndürebilsek her şeyi en başa, neleri değiştirirdik?)

Şarkıyı söyledikten sonra herkes alkışlıyor, çığlıklar atıyordu. Onların bu heyecanından, mutluluğundan besleniyor ben de onlar gibi mutlu olmaya başlıyordum. Üç şarkı daha söylemiştik ve ben gerçekten yorulduğumu hissetmeye başlamıştım. Justin de bunu anlamış olacak ki geldi ve bana sarıldı. "Eğer yorulduysan, beş dakikalık bir mola verebilirsin. Ben, bir şarkıyı tek başıma söylerim her halde." Ona minnettar bir gülümsemeyle kollarının arasından ayrılırken o da seyircilerle konuşmaya başlamıştı. "Aaa!" diye söylenen seyircilere karşılık olarak, "Ne oldu? Yoksa beni sevmiyor musunuz?" dediğinde tüm salon eski enerjisine geri dönmüştü.

THE WAY I LOVED YOU |•JELENA•| Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin