Selena'dan
Justin ile biraz daha konuşmuştum ve sonra da sessizce yatağıma geri dönmüştüm. Kafamı yastığa koyduğumda beni rahatsız eden bir şey vardı; uyumamı engelleyen. Ben de dürtülere ayak uydurarak gözlerimi açtım. Şimdi ise sadece ben, tavan ve Taylor'ın minik horultuları vardı. Tüm duygusal havayı bozan Taylor'ı dürttüm. "Hayır, hayır Harry, bir kere daha olmaz!" ben gözlerimi kocaman açıp ne dediğini algılamaya çalışırken bir yandan da yatış pozisyonunu değiştiriyordum. Bu onu hiç değilse yarım saatlik idare ederdi. Gözlerimi tekrar tavana dikip uykuma meydan okuyan şeyin ne olduğunu bulmaya çalıştım. Sonra birden gözüme Justin'in ben ona bir şeyler anlatırken fazlasıyla mutsuz görüntüsü geldi. Ama o an bunu anlamamıştım bile. Sanırım beynim biraz geç algılıyor. Her neyse, onun neden üzgün olduğunu bulmalıydım. Gerekli konuşmayı yapmıştım ve biz hâlâ beş yaşında birbirine söz veren o iki minik çocuklardık.
Flasback...
Minik kız, masanın karşısında oyuncak pembe çay bardağını inceleyen Justin'e ellerini uzattı. Justin, elindeki çay bardağını bırakıp ona elini uzatan minik kızın ellerini tuttu. İkisi de minik ağızlarının izin verdiği kadar güldüler ve Selena, Justin'e bir soru sordu. "Sonsuza kaday en iyi aykadaş mıyız Jus?" Justin kocaman gülümsedi. "Sonsuza kaday en iyi aykadaşız Selly!" İki minik en iyi arkadaş birbirlerine sıkıca sarıldı ve verdikleri sözü sonsuza dek tutacağına yemin etti...
...Flasback
Kendi kendime verdiğim bir kararla yataktan hızlıca kalktım. Arkamı dönüp bizimkileri kontrol ettikten sonra odadan çıkıp koridora geldim. Karanlık koridordan nasıl geçeceğimi düşünürken aklıma bir fikir geldi ve yuvarlanarak koridorun diğer ucuna gitmeye başladım. Böylece bir şey görmüyor ve korkmuyordum. Ve eminim, o canavar benim kadar eğlenmediği için beni kıskanacak. Justin'in yattığı odanın kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. "Gel!" Kapı kolunu çevirdiğimde gözleri şişmiş bir Justin ile karşılaştım. Yanına gittim. "Uykun mu var? Bak eğer-" gülümsedi. "Hayır Selly. Lütfen burada kal." ben de dediğini yaptım. Justin yanına yatmam için yana kaydı. Ben yatağa yerleştiğimde yastığın ıslak olduğunu farkettim. Islak yastık, şişmiş gözler, yanında olmamı isteyen Jus... Hızla kafasını gömen Justin'e sarıldım. "Ağladın mı sen?" benim sarılmamın ardından o da kollarını vücuduma sardı, omzunu başıma koydu ve minik gözyaşlarını vücuduma yerleştirdi. Şuan Cara olsa "Tişörtümü ıslatıyorsun." derdi. Hadi ama ben o kadar da duygusuz değilim. Burada en iyi arkadaşım ağlıyor, ve ben ona çağre olamıyorum. Bir kaç hıçkırığından sonra ben de ağlamaya başladım. Ona daha sıkı sarıldım ve minik gözyaşlarımı vücuduna yerleştirdim. Onu tamamladım, tıpkı onun beni tamamladığı gibi. Onu böyle savunmasız görmek canımı yakıyordu. Sanki kalbimden bir parçayı yerinden sökmüş ve ona bıçak batırıp kalbime geri yerleştirmişlerdi. Gözyaşlarımı sildim ve yatakta doğruldum. Justin de benim gibi yatakta doğrulduğunda başımı omzuna koydum, o da başını başımın üstüne koydu ve bir süre boş boş duvara baktık.
"Neden ağladın Jus?" Justin acı bir şekilde gülümsedi. Bunu anlamak kolaydı. Gözleri aynı boşlukta takılıp kalmış sadece dudakları hareket ediyordu. Bir şey demeyince Justin'in yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve karanlıkta bile parlayan gözlerinin içine baktım. "Jus, ben senin en iyi arkadaşın değil miyim? Lütfen, benden bir şey saklama.." yalvarırcasına ona bakarken kafasını geri çekti derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. Ben kafamı tekrar aynı yere koydum, o da aynı oldu ve devam etti.
"Bilmiyorum, sanki bir sürü duvar bir araya geldi ve beni aralarında sıkıştırmaya çalışıyorlar, başarıyorlar... Neden insanlar bu kadar kör olur Selena? Ona olan sevgimi nasıl olur da göremez? Gerçekten, ben onun için her şeyi yapıyorum. Hayatımın sonuna kadar onunla olmak istiyorum ama o, o sanki ben sıradan biriymişim gibi davranıyor. Hani insanların hayatında değer verdiği ama küçük, önemsiz eskiden kalma bir şeyi olur ya, ben de onun için böyleyim. Çok eskiyim. Çok eskidim... Ama, yani bazen her şey düzelecek gibi oluyor, o, ben, biz... Sonra bir şey yapıyor yine her şey tepetaklak. Bizim onunla bir geleceğimiz olmalı anlıyorsun değil mi? Sevdiğim kişinin her daim yanımda olmasını istiyorum. Hani uzayda oksijen olmadığından tüple dolaşır ya astronotlar, o da benim oksijen tüpüm işte. Ama bunu anlamıyor! Bunu ona asla söyleyemedim!" dedikten sonra hıçkırdı. Ben dolmuş gözlerimi silmiş, onu dinliyorken devam etti. "Ya da, her neyse sanırım ben her daim onun 'değerliler' koleksiyonunun en eskilerinden olacağım. O ise benim bakırlarla dolu kutumdaki mücevherim olacak. Anlıyorsun değil mi Selly? Sevmek, ama sevilmemek değil benimkisi. Benim yaşadığım, sevmek ama bunu daha sevdiğine bile itiraf edememek. Belki biraz korkaklık. Ben korkak mıyım?" kafasını bana çevirip merakla cevabımı bekledi. Kafamı iki yana salladığımda eski haline geri döndü. "Sevmek de bir cesaret belirtisi sayılmaz mı?" Justin elimi tuttu ve battaniyeyi biraz daha yukarı çekti. "Sayılır değil mi?" gülümsedim. "Sayılır."
Allam çok beğendim la bu bölümü.
Ve evet Mel bu bölümü 'Shilele' dinleyerek yazdı. (Bu bir halay şarkısı. Bilmeyenler youtube 'Shilele' enter!)
İnstagram: @selformel takip edin ok bye
Neyse cidden ben kitabı ciddiye almaya başladım ve okuyucu sayısı düştü. Psikolojiniz kalp me.
Selly kalp me
Jus kalp me
Canısılar kalp me
Me kalp me
Mel kalp gider
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE WAY I LOVED YOU |•JELENA•|
FanficBen neler olacağını beklerken Kâhin Halsey, elime bakmaya başladı. "Uzun süre önce bir erkek tarafından çok büyük bir hayal kırıklığına uğramışsın. Bu, genç bir erkekmiş. Bir dakika, bu erkek tarafından iki kişi, iki kadın hayal kırıklığına uğramış...