2.7

148 17 2
                                    

Selena'dan

Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki bir büyüye kapılıp gitmiştik sanki. X Factor yarışmasını Demi kazanmıştı. Yarışma sayesinde Louis, Zayn, Liam, Harry ve Niall bir erkek müzik grubu kurmuşlardı. Onlar da kayıt için stüdyoya gitmeye bir ay içinde başlayacaktı. Taylor artık sadece kafelerde değil, konserlerde de şarkı söylüyordu. Bizim zorumuzla yarışmaya katılan Zedd için de bir sürü istek gelmişti. Sadece bu kadar da değil! Bir liseden bu kadar katılan olunca yarışmanın kurucuları okulumuzda bir ses yarışması düzenlemeye karar verdi ve itirazsız herkes katılmak zorundaydı. Bu sayede Ariana, Miley ve Shawn de bu işten kârlı ayrılmışlardı. Yanımda oturan Justin'e sevecen bir tavırla gülümsedim. Şuan arabadaydık, ilk tekli singlemızın kaydı için stüdyoya gidiyorduk. Justin de aynı sevecenlikle bana bakıyordu. Çok heyecanlıydık, ha bir de ilk kez bir limuzine biniyorduk.

Arabadan indiğimizde kayıt yerinin daha havalı olmasını beklediğimden ufak çaplı bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Ama içeri girince gözlerimdeki tüm mutsuzluk yerini büyülenmeye bırakmıştı. Burası, harikaydı! Justin'in ne düşündüğünü anlamak için ona döndüğümde o da büyülenmiş bir edayla etrafı inceliyordu. Kayıt yapacağımız yere girdiğimizde ufak bir çığlık attığımda adının John olduğunu öğrendiğim kişi gülümsemişti. "Buna çok rastlıyorum." dediğinde ben de kıkırdamıştım. Biraz sohbet ettikten sonra şarkıyı söylememizde gelmişti sıra. Aslında göründüğümden çok daha heyecanlıydım. Derin bir nefes aldım, artık başlamalıydım. John'dan işareti aldığımda söylemeye başladım.

"When you walk, you don't leave tracks."
"Yürüdüğünde arkanda iz bırakmıyorsun."

John olumsuz anlamda kafa salladı. "Daha sakin söyleyebilirsin tatlım. Sanki iki elin poşet dolu marketten yeni dönmüş gibisin. Bir bardak su ister misin?" dediğinde olumlu anlamda kafamı salladım. Utançtan yerin dibine girdiğimi söylememe gerek var mı? Justin elimi tuttu. "Üzülme bir tanem, sadece biraz heyecanlısın." hüzünle karışık bir şekilde gülümsedim. Birbirimize sarılırken John'un yardımcılarından biri bana su getirdi. Aynı zamanda Justin'e de getirmişlerdi. İkimiz de suyumuzu içtikten sonra Justin bana "Yapabilirsin." dedi ve John başla işareti yaptı.

"When you walk, you don't leave tracks."
"Yürüdüğünde arkanda iz bırakmıyorsun."

Heyecanımı biraz hüzünle de olsa yenmiştim. Ve az önceki söylediğimden daha iyi bir başlangıç yapmıştım.

"When you talk, they talk don't back."
"Konuştuğunda, cevap vermiyorlar."

Camın arkasında bir şeyler oluyordu ama dikkatimi mikrafona odakladığımdan onlara bakamıyordum.

"Believe in every word you say,"
"Söylediğin her kelimeye inanıyorlar,"

"But, they don't know."
"Ama, bilmiyorlar."

"They don't, don't know."
"Onlar, bilmiyorlar."

"Secrets that you just can't keep."
"Tutamadığın sırları."

"Promises that you made me."
"Bana verdiğin sözleri."

"You twisted it to suit yourself."
"Durumu, işinize nasıl gelirseye çevirdin."

"But I now."
"Ama şimdi biliyorum."

"I now, I now."
"Biliyorum, biliyorum."

THE WAY I LOVED YOU |•JELENA•| Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin