Dışarıda fırtınalar kopuyordu. Gök yüzü kararmış delice yağmur yağıyordu. Elimde çorba kasesi Ayaz'ı içmesi için zorluyordum. Hava karartmak üzereydi..
Saatlerdir gözünü bir noktaya dikmiş bir şekilde Kımıldamadan duruyordu. Tuhaf bir şekilde daha soğuktu bana karşı.
Elimdeki kaseyi kavrayıp duvara fırlattı. Büyük bir gürültüyle parçaları etrafa saçıldı. Korkuyla elimi ağzıma kapattım. Şaşırmıştım. Gözleri öfkeden kıpkırmızıydı.
Nede böyle davranıyordu bana? Kin öfke nefret bütün duygular geçiyordu. Gözlerinden.
Kolundaki serum iğnesini kavrayıp sertçe çıkardı. Kolu kanamaya başlamıştı.
Karnını tutarak ayağa kalktı. Hızlı bir şekilde koluna yapıştım. Gözlerim dolmuştu.
Daha gözünü açalı birkaç saat olmuştu. Neden böyle davranıyordu bana? Neden öyle bakıyordu gözlerime.
Üzeri açıktı. Vücudu ter içinde kalmıştı. Canı yanıyordu. Beni umursamadan yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledi. Onu bırakmak zorunda kaldım.
Gözlerimden bir damla yaş çeneme doğru süzülüyordu. İçimde fırtınalar kopuyordu. İçimdeki karanlık dişlerini göstererek sırtarıyordu adeta.
Yanlızlık kollarını açmış beni sarmak için bekliyordu köşesinde. Kalbimdeki acı kanıma susamış gibi tükenmemi izliyordu. Ayaz varlığına alışmış bu beden, yokluğuna nasıl alışacaktı?
Ayaz diyerek arkasına doğru koştum. Koluna tekrar yapıştım. Benim dokunuşumla bedeni ani bir şekilde sertleşti. Öfke adeta bedenini ele geçiriyordu.
Sanki aniden bana düşman kesilmişti. Siyah saçları terden ve kirden birbirine yapışmış gibiydi. Kavrulmuş kahve gibi kokuyordu. İçindeki karanlığın aksine. Bedeni ve kalbi tertemizdi.
Geçmişin karanlık izlerini taşısada bedeni, güzelliğinden ödün vermiyordu. Bir insan bu kadar etkileyici olamazdı.
Yavaşça elimi kavrayıp bırakmamı sağladı. Neden tek kelime konuşmuyordu? Neden kızmıştı bana bu kadar? Bana inat gözlerimden yaşlar akıyordu.
Kalbim feryat ediyordu gitme diye. Bu aşk değildi emindim. Bir kalp iki kişiyi sevemezdi. Ama neden ona bu kadar bağlanmıştım? Gidecek olması neden bu kadar yakıyordu canımı?
Yüzüme bakmadan kapıyı açıp çıktı.
Bu yağmurda nereye gidecekti. Ne kadar istemesede beni, onunla gidecektim biliyordum.Arkasından bende çıktım. Salonda herkes ayakta bizi izliyorlardı. İçerde kırılma sesinden hepsi ayaklanmış olmalıydı.
Yavuz bize doğru gelmeye başladı. Ayaz'ın karşısına dikildi. Bunların arasındaki soğukluğu ve düşmanlığı bir türlü çözemiyordum.
Nerden tanıyorlardı birbirlerini. Aslında birbirlerine çok benziyordu. Sanki beraber büyümüşler gibiydi.
Konuşmuyorlardı. Sadece sessizce gözlerindeki kini öfkeyi gözleriyle sunuyorlardı birbirine.
Yavuz istese onu çoktan ölmesini izlerdi. Bu ayaz içinde geçerliydi aslında. Ne kadar birbirlerini sevmiyor gibi dursalarda, birbirinin arkasını kolluyorlar gibiydi.
Bir söz vardı hani. Olmasınıda istemez, ölmesinide. Bu söz Ayaz ve Yavuz'u çok iyi anlatıyordu. Gözlerinden belliydi geçmişteki yaşadıkları. Bedenindeki izler hemen hemen aynıydı aslında.
Gözlerimi onlardan çekip etrafa bakmaya başladım. Selim ve sevda dikkatlice Yavuz'la Ayaz'ı izliyordu.
Gözlerimi tekrar Ayaz'a çevirdim.
Ayaz'ın sırtındaki sargı yavaş yavaş kana bulanıyordu. Ayakta zor duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK 2 "Aşkın Esiri" (Tamamlandı)
Ficción GeneralUzun zaman oldu. Kalbimi kendisiyle dolduran adamdan ayrılalı. Hergün sızlayan ve yalvaran kalbim yorgun. Sessizce köşesine oturdu. Onsuz yeni bir sayfa açmıştım kendime ama bu kadar zor olacağını bilmiyordum. Onu gün geçtikçe daha çok özlüyorum. Y...