SAKLI BAHÇE ..............10 BÖLÜM................
Arkadaşlar bölüm geldi . Begenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum . Benim tek destekçim sizlersiniz, lütfen en azından begeni tuşuna basarak desteginizi verin arkadaşlar . Düşünceleriniz ve yorumlarınız beni çok mutlu ediyor Herkese teşekkürler Sevgilerimle Dilruba .
.............10 BÖLÜM.................
''Nicholas, evliliğimizin gerçeğe dökülüp, dökülmeyeceğini bilmiyorum, bununla beraber senin beni sevdiğini de sanmıyorum. Sen benle, sadece çocukların için evleniyorsun, ''Dedi genç kız sonra hayat dolu bakışlarını adama sabitlediğinde '' Ben ise sadece sana aşık olduğum için senle evleniyorum.'' Demişti .
Nicholas kızdan duyduğu sözler, ilk önce beyninde, ardından kalbinde yankılanıyordu. Eziyet ettiği kız, hatta öpüp, tekrar yere fırlattığı o melek görünümlü ilah ''Sana aşığım ''Diyordu .
Sürdürmeye devam ettirdiği hayat dolu bakışlarla, yerinde irkilen genç adam, geriye bir adım attı ve hışımla arkasını dönerek, odanın camına doğru ilerlemeye başladı. Mirabelle, ruh haline bürünen adama, arkasından bakarken tekrar, bir kez daha seslendi.
''Sana aşık oldum, seni ilk gördüğüm andan itibaren! Benimle evleneceksen, bunu bilerek evlenmeni istiyorum! Ben seni-
''Sus yeter, kes sesini. Saçmalıklarını duymak istemiyorum! Diyen ve sert sesiyle yüzünü döndüren Nicholas, öfkesi sönmemiş gözleriyle, sinirden kasılan dişleriyle gıcırdatarak aralandı.
''Şimdide bu numaramı? Bana aşık olduğunu söyleyerek beni kandırmaya çalışıyorsun! Tanrı aşkına sen hala neyin peşindesin? Ama dur, ben senin hakkında gelmesini iyi bilirim küçük hanım!
Genç kız sevdiği adama pörtlemiş gözlerle bakıyor, kurumuş pınarlarından, irice birer damla yuvarlanıyordu. Sessizce ''Nicholas ben'' Demişti ki kolları sertçe tutularak, sıkıldı. Nicholas dişlerinin arasından tıslayarak ''Bahçeye iniyoruz, şu lanet evlilik bir an evvel, gerçek olsun ''Diye bağırdı.
Kızın ağlayan suratına dahi bakmadan, kolunu koluna dolayarak odadan çıktı. Mirabelle dişlerini sıktı ve içinden sadece sabretmeye, direnmeye çalışarak, müstakbel koca adayına eşlik etmeye başladı. Coretta'nın az önceki söyledikleri, şimdi onun tek umudu oluyordu. Şefkatini bir kez bile göstermeyen adama, aşkını dahi inandıramamıştı, ama bir gün mutlaka aşkını ona, ispatlayacaktı.
Onun güvenini sarssa da Mirabelle asla sarsılmayacak, onu ne kadar çok sevdiğini, aşkının büyüklüğünü ne pahasına olursa olsun, gösterecekti . Hayattan tüm dileği buydu ve kilisenin bahçesine, merdivenleri, yavaşça inerek çıktılar. Karşılarında toplanan bir sürü meraklı bakışlarla karşı karşıya kaldıklarında, ikisi de yapacakları evliliğin ciddiyetiyle kasıldılar.
Kollarına giren elleriyle, yavaşça kırmızı halıyı inerek, baş rahibin önüne geçiyordular . Etrafta bir sürü meraklı gözler onlara bakarken, çoğu bakış, Mirabelle'nin üstünde toplandı. Beyazlar içinde süzülen genç kıza, hayran hayran bakan davetliler, bir müddet sonra rahibini onayında nikahları kıyılacak olan iki gence, alkış tutarak geçişlerini izlediler . Yaşlı rahibin karşısına dikildiklerinde, yüzlerine zoraki gülümseme oturttular. Ve nikahın kıyılması için, konuşma yapan yaşlı adam en önemli konuya geldiği zaman pür dikkat onu dinlemeye başladılar.
''Tanrı huzurunda, bu iki genci evli kılıyorum. Tanrı sizi kutsasın ve bir ömür boyu mutlu yaşayın! Gelini öpebilirsin. ''Diyen rahibin eşliğinde Nicholas, Mirabelle'ye başını döndürdü . Tuttuğu elin titrediğini, ilk o an fark ediyordu.
Genç kız, karşısında heyecandan titrerken, o' evlendiği kızın dudaklarına sade, ama derinden bir öpücük kondurup, alkışlar eşliğinde kendini geri çekti.
Kaarlo ve Elizabeth kendilerine buldukları oyun arkadaşlarıyla, etrafta dolanırlarken, küçük Kaarlo, babasının Miyebelle'sini öptüğünü görür görmez, koşar adımlarla yanlarında gelmişti. ''Sen ne yaptın baba! O, benim sevgilimdi!
Davetliler ve rahibin bile güldüğü bu sahnede, Mirabelle ile Nicholas birbirlerine şaşkın, şaşkın bakıyordular . Dadısının ellerini sıkıca tutan küçük velet, bir taraftan kızgınlık bürünmüş gözlerini, babasına dikti. ''O benim sevgilim, bir daha Miyebelle'mi öpersen seni babalıktan kovarım!
Nicholas, oğlunun başına ellerini götürerek, onun hizasında eğildi ve yüzünde ki gülümsemesiyle ''Mirabelle bundan sonra senin dadın değil, annen yerine geçecek. Nasıl istersen o şekil benimse ama üzgünüm, karımı senle paylaşamam ufaklık! Dedi.
Mirabelle, sevdiği adamın sözleriyle ona pörtlemiş, şaşkın gözlerle baktı. İki adam tarafından paylaşılamamak, ne gurur vericiydi . Sadece Kaarlo, dadısını babasından kıskanıyordu, ama Nicholas Mirabelle'yi hiç kimseden kıskanacak gibi, biri durmuyordu. Tom'u kıskanmıştı ama sonra yaptığı kaba tavırları, hiç de kıskanan adam tarzı değildi. Genç kız baba oğula dalıp kalırken, Kaarlo'nun elinden tutup götüren Coretta, göz kırptı.
Davetliler, baba oğula bakarak aralarında, dedikodular yapıyordular. Mirabelle sessizce insanları izlerken, düğün pastası garsonlar tarafından, gelin ve damadın önlerine geliyordu . Kendi düğününde yalnız hisseden genç kız sevdiği adamdan, arada bir aldığı öldürücü bakışlarla üşüdü.
Önlerine gelen on katlı pastayı, kesmek için ellerini bir bıçak da tutuşturan iki genç alkışlar arasında önlerindeki, şah esere yöneldiler. Yalnız Mirabelle'nin eli, kocası tarafından tutulmuyor adeta tehdit edilir gibi sıkılıyordu.
'' Eğer bana bir daha yanlış yaparsan, seni kestiğim pasta gibi, parçalara bölerim. ''Diye sessizce konuşan Nicholas, etrafa gülümseyerek, kızın ağzına kenardan aldığı çatalla, kek ve krema karışımını götürüyordu. Aynı anda, genç kızda onun ağzına çatalı götürürken, ''Sana yanlış yapmaktansa, kendimi Eyfel kulesinden aşağı atarım daha iyi.''Diye cevap veren Mirabelle, artık o sert bakışlar altında duramaz durumdaydı.
Hangi yeşil suların, bu zamana kadar yaktığı görülmüştü ki.. Kırmızıya her an dönüşecek kadar kızaran yeşil vadiler, genç kıza her döndürüldüğü an, Mİrabelle, her bakışta irkildi. Hangi büyük günahı işlemişti de karşısında onu eriten, bitiren, adeta diri diri mezara gömen birini sevmişti.
Ah kalbim, diye arada inleyerek elini üzerinde gezdiren genç kızın kulaklarına o an, hafif tonda dans müziği dolunca, gözleri ister istemez sevdiği adamı aramıştı. Az önce yanında duran, Nicholas'ın ne zaman etraftaki kalabalığa karışmış, olmasına inanamayarak bakıyordu. Elindeki şarap kadehiyle, dostlarıyla kadeh tokuştururken Mirabelle'yi tek başına ortada bırakmıştı. İçinden kaderine küfretmek geçerken gözleri, dünkü gördüğü mavi gözlü ve kumral saçlı adamla buluştu.
''Benim gibi aciz köleye, bir dans lütfeder misin kanatsız leydim! Diyen genç adam, ukalaca kıza sırıtıyor, Mirabelle'nin ona uzatmadığı elini yavaşça kaldırarak, dudaklarına götürüyordu . Mirabelle'nin yerinde, başka bir kız olsaydı çoktan iç geçirerek kanatlarının üstünde yükselirdi.
Kur yapan genç adama Mirabelle içtenlikle gülümsedi. ''Elbette. ''Diyerek onun dudaklarındaki elini, tutmasına izin verdi. Geniş bahçenin ortasına yavaşça gelerek, tüm hayran gözleri üstünde toplayan Aleon, ilk dansı başlatıyordu.
Nicholas'ın yapmadığını Aleon, ziyadesiyle yapıyor, bir eliyle kızın belini tutarken diğer eliyle, ellerini bırakmıyor çapkın bakışıyla genç kıza sırıtıyordu.
''Nicholas, tam bir aptal!
''Efendim!
''Ah yapma Mirabelle, şu kafası yerinde olmayan bunak, hakkında konuşuyorum. Onun yerinde olmak isteyen, o kadar erkek var ki. Tabi ilk başta ben gelirim!
Genç kız Aleon'un sözüyle, küçük bir kahkaha kopardı. ''Arkadaşını kıskandığını bilmiyordum!
''Düne kadar kıskanmıyordum! Ama seni görünce, kıskançlığım bir anda belirdi . Siz beni büyülediniz ve bu gün gördüğüm güzelle, resmen havalarda uçuyorum! Diyen Aleon kıza can alıcı bakışıyla süzüyor, her sözünün ardından, güldürebildiği için mutlu oluyordu.
İnsanlardan bazıları, dansa kalkarak müziğe eşlik ederlerken, tüm bakışlar çapkın Aleon ve Nicholas'ın yeni eşine dikilmişti. Evli çiftler, ilk dansı başlatırdı ve saatlerce, hatta dakikalarca öpüşenleri görmeye alışık olan rahip bile, bu ikiliye anlam verememişti . Mirabelle, genç adamın muhabbetinden, büyük keyif alarak onu dinliyor, arada bir gülerek karşılık veriyordu.
Yanlarına gelen garson, dans eden ikiliye içkili kadehleri ikram etti . Aleon, Mirabelle'ye, doğru uzattığı şarabıyla beraber ''Senin şerefine içiyorum ''Diyerek kızla kadeh tokuşturacaklarında, yanlarında siyah gölge kabus gibi belirdi.
Korkuluk gibi duran adamla, yerinde kesilen genç kız, kocasının attığı sert bakışından sonra elindeki kadeh hışımla çekildiğini gördü.''Sana içki içmek yasak. Bütün gece sarhoş bedenini taşıyamam!
''Yapma dostum, bu gece içmeyecekse, ne zaman içecek! Sen bakma Nicholas'a. ''Diyen Aleon, arkadaşının elinden kadehi almaya yöneldi.
''Aleon sen karışma, ben ne dersem o olacak, içmeyecek dersem içmeyecek, o kadar .''Dedi Nicholas ve kasılmış yüzünü kıza döndürdüğünde, karşısında üzgün duran suratla karşı karşıyaydı.
''Dans edelim mi? Diye sormayan genç adam, Aleon'un şaşkın bakışları arasında, kızın ellerinden tutup, arkadaşının yarım bıraktığı dansı devam ettirmeye başladı . Elinin birini, kızın beline koyarken diğer eliyle de karısının, küçük elini avuçluyordu.
Mirabelle, korkaklığını üstünden atamadan şimdi ise sevdiği adamın kollarında, sevinçten uçuyordu . Elini omzuna koymuştu ve bir eli sıkıca tutulurken, yeşil gözleriyle buluşan, yakıcı vadiler içindeki aşkını alevlendirdi. Korkmadan bakmaya çalıştıkça, kalbinin ritimleri gelinliği delecek gibi dışarı taşarak kadar gümbürtü çıkarıyordu. Avuçlanan eli, terden sırılsıklam kalmıştı ve yüzünden küçük damlacıklar yuvarlanıyor, alt çenesinde bitiyordu. Havada sanki meltem rüzgarı varmış gibi, bir anda içini serinlik buluyordu.
''İyi misin? Neyin var? Ruh gibisin!
''Ef-efendim!
''Şimdide anlama kıtlığına mı bağladın Mirabelle!
Genç kız, kibirli ve aşağılayıcı sözler karşısında, dudaklarını içten kemirmeye başlamıştı. Bununla beraber, ellerini sevdiği adamın üzerinden, usulca çekti . ''Hayır ağlamayacağım, güçlü duracağım '' diye iç geçirirken, kırgın gözlerle Nicholas'a bakıyordu.''Sana üzülüyorum!
''Ne? Ne dedin sen? Diyen Nicholas, kıza gözlerini dikmişti.
Mirabelle, dolu dolu gözlerle sevdiği adama bakıyor kulağına çalınan vals müziğiyle, ruhunu dinlendiriyordu. ''Sen tam bir buz tutmuş taşsın! Ruhsuzsun. Sana acıyorum.''
Sözüyle beraber genç kız, kocasının kalbinin üstüne, elini götürdü. ''Kalbin ne zaman çözülecek Nicholas? Ne zaman sevmekten, korkmayacaksın? Ne zaman iyileşeceksin?
Üzerindeki elleri, hışımla iten genç adam kıza öfke bürünmüş gözlerini diktiğinde, elleri karısı tarafından tutularak, bu kez Mirabelle, kendi kalbinin üstüne götürüyordu. Hissettiği, gümbürtü dolu kalbin sesiyle, varlığıyla gözleri açılan, Nicholas yeşil vadilerini kıza dikti. Karısının kalbinin üstünde, duran elleri bir müddet kıpırtısız beklerken Mirabelle, duyurduğu aşkının belirtisinden sonra ellerini sertçe yere savurdu.
''Sen ölüsün! Yaşamıyorsun lanet olsun. Ben ölü bir adama nasıl aşık olmuşum. Tanrım sen yaşadığını mı sanıyorsun? Diye soran genç kızın gözünden istemeden bir damla yaş geldi.
Kendini kilisenin bir odasına atmak için, kocasının yanından çıkarak hızlıca merdivenlere yöneldi. Bir iki adım atmıştı ki, sağ kolunun tutulduğunu görünce, bakışlarını o yöne çevirdi. ''Dansımız henüz bitmedi, hiçbir yere gidemezsin!
Mirabelle, siyah saçların hangi adamda, bu şekil güzel durduğunu düşünüyordu ve belini tutan kocasının elleriyle, içine sıcaklık doldu. Elini tutarak, tekrar bıraktıkları yerden dansa başlayan iki genç, birbirlerinden kaçırdıkları bakışlarla, usulca etraflarında dönmeye başladılar.
Nicholas kızın büyüsüne kapılmamak için, kendiyle savaş veriyor ve ona dokunan ellerle, uzun amandır unuttuğu tatlı his, damarlarına hücum ediyordu. Saçlarına doğru çevirdiği başıyla, burnuna güzel mis amberi andıran kokular geliyor ve beynindeki negatifliği silip süpürüyordu.
Mirabelle'nin eli, kocasının omzundan beline sarılarak, kırılan kalbini önemsemeyerek, ona sokuluyordu. İçi paramparça kan ağlıyor ve kalbinde açılan yaraların, sevdiği adam tarafından merhem olacağını iyi biliyordu. Onun sevgisi, alacağı tüm ilaçlardan, daha etkili olacağı kesindi. Sadece seven kalbiyle, ona gelebilseydi ve tuttuğu eliyle, ona şefkatini verebilseydi, işte o zaman Mirabelle, tamamen iyileşirdi.
Sessizce birbirlerine sarılmış, ikiliye bakan bakışlar arasında, dakikalarca o şekilde kaldılar. Kaarlo, anlamsızca babasına ve Mirabelle'sini dudak büzerek izliyor ve yanındaki Coretta'ya zor anlar yaşatıyordu. Elizabeth ise yaşıtlarındaki arkadaşlarıyla saklambaç oynuyordu.
Mirabelle hissettiği bedenin varlığıyla, aşkı tavan yapıyor, bir ömrü boyunca yanında bu şekilde yaşlanmak istiyordu. Kokusunu içine çekmek ve saatlerce onu saran kollarda, olmak istedi. Nicholas, kızın sımsıkı sarılan kollarında, kalbinin attığını fark ediyordu. Karısının başı omzundaydı ve dokunduğu ten nedendir bilinmez titriyordu. Elinin altındaki zayıf beden, ya korkudan ya da inanmak istemediği aşkla, ritim tutmuştu.
Kalbinin atışları geçmiyor ve kızın ona her sokuluşunda, bir başka çırpınıyordu genç adamın. Beynine dank eden şüphe ve tedirginlikle, kızı bedeninden sertçe çekerek, kendinden uzaklaştırdı. Ne olduğunu anlamayan genç kız boş gözlerle sevdiği adama bakıyor, tedirgin, ruh gibi haline anlam veremiyordu. ''Bir şey mi oldu?
Kızın sözleri genç adamın kulaklarına itici değil de, adeta melodi gibi ılık bir fısıltı gibi gelmişti. ''Hayır, yok bir şey artık eve gidelim! Diyerek yutkunan Nicholas, karısının elinden tutarak, hızlıca kilisenin çıkışına doğru adımlarla yönlendirdi.
Alkışlar eşliğinde, hayran bakışlarla Mercedes'e geçen Nicholas, bastığı gaza son sürat yüklenerek, evin yoluna aracını sürmeye başlamıştı. Bundan önceki diğer marka aracını, değiştiren genç adam düğün için beyaz renkteki Mercedes'ini ayarlamıştı.
Yan koltukta oturan ve beyaz gelinliğin içindeki ilahi meleğe, arada bir gözünü çeviriyor, onun bedeniyle özleşen adeta, bütünlük sağlayan modeli seçtiği için, kendini kutluyordu. Nicholas, zevk sahibi bir adamdı . Her zaman, her şeyin en iyisini en kalitelisini, en iddialısını istiyordu . Yanındaki kızda, onun yanına yakışır tarzda, asil bir duruş sergilemişti. Tabi ona söylediği yalanlar, dolanlarda olmasaydı her şey çok daha farklı olurdu.
Gözü ister istemez, kızın belli olmayan karnına gidiyor ve kucağında oyalanan elleriyle, heyecanını tahmin edebiliyordu . Utangaçlığıyla, masumluk tahsilini, eline alan kız bakışlarını sevdiği adama çevirmeye dahi cesareti yoktu. Dakikalarca öndeki yola baktığı gözleri, bir müddet sonra Etrelat kasabasının tabelasına gitti.
O, an içindeki heyecan beşe katlanırken, evliliklerinin gerçeğe döküleceğinin sinyalini veriyordu . Mirabelle'nin korkuları ve endişeleri eşliğinde, sahil kenarındaki eve gelmeleri, iki saati bulmuştu. Tek katlı evin, bahçesine girdiğini görünce, içindeki heyecanla yerinde duramıyordu . Elleri gelinliğin eteğini sıkarken, ona bu gece burada sahip olacağı anları hayal ettikçe, midesi ağrımaya başlıyordu .
Park yerine sürdüğü aracı durduran kocası, sessizce aracın kapısını açarak kendini dışarı attı. Mirabelle, ön koltuktan kalkmayı, en son akıl etmeyi başardıktan sonra kapının kulpunu tutarak açtı ve kendini gelinliğiyle çimenlerin üstüne bıraktı.
Arabanın kilitleme tuşuyla, havadaki sessizlik dağılırken, sevdiği adamın adımları ona yaklaştığında, Mirabelle'nin boğazı kurumaya başlıyordu. ''Beni kucağına alarak mı eve taşıyacak'' Diye iç sesinin büyüsüne kapılan genç kız, o an kulaklarına ''Hadi ne bekliyorsun eve giriyoruz. ''Diyen sözle kendine geldi.
O gün denizin dalgalarının sesi sessizdi. Hışırtı içindeki mavilik, kızın kalbini suküta sürse de, Mirabelle başına neler geleceğinden habersizdi. Çaresizce tahminlerin sonu, hep yatağa gidiyordu ve ona sertçe sahip olacağını düşlemeye başlamıştı. Sözleri bile sertken, bakışları adam öldürürken elbette, ilk gecelerinde birilerini idama götürür gibi, şiddetli davranırdı.
Dünya tersine dönse, benim başım yerde ve de ayaklarım havada dursa, diye içten dua etseydi, gerçek olurdu. Ama evlendiği adamın onu kucağına alarak, sevinçle yatak odasına taşımasını, hayal etmek bile çok zordu. Hele o kasılan suratı ve kızgın gözlerin gülümsemesi, Avrupa birliğine, girmek isteyen ülkelerden daha zor olacağa benziyordu. Yunuslar insanlarla içli dışlıyken, arslanların büyüdükleri zamana kadar, bakıcılarını yemek olarak görmezlerken, ayıların dahi arada bir baldan vazgeçip, arılarına merak sarmaları gerçekti. Ama Nicholas'ın, seve bilecek kalbini, saklı bahçesinden çıkarması, çok zor olacağa benziyordu.
Kurumuş boğazıyla yutkunarak evin içine giren, Mirabelle arkasından kapanan kapıyla, tüm bedeni titredi . Evde tek bir tıngırtı dahi yokken, kocasının yatak odasına girdiğini görünce, ürkek adımlarla onu takip etmeye başladı. Gitmese miydi, yoksa yanında olarak ona aşkını ve kendini mi sunsaydı. Kafası, kalbi ayrı fikre düşündüğü için çırpınıyor, içi kaynar sularla yanıyordu.
Adımlarını attığı yerde durdu ve gittiği mesafeyi geri dönerek kapatarak hızla salona geçmekte olan Mirabelle, arkasından seslenen sesle, başını çevirdi.
''Benimle gel!
Aşık olduğu adamla her yere giderdi . İsterse beraber yere batalım, çamura bulanalım, cehennem ateşinde yanalım, senle bir ömür boyu beraber olalım, hiç ayrılmayalım, yeter ki benimle gel ''der tarzında genç kızın kulaklarında yankı yapmıştı.
Ona esir olan kalbinin attırdığı adımlarla, Nicholas'ın arkasından usulca yürüyerek, yatak odasına büyük heyecanla girdi Mirabelle. Elinin biri kalbinin üstünde bastırıyor, oradan dışarı taşacak olan sevgisini, engellemeye çalışır gibi, her bastırılışta nefesi kesiliyordu . Henüz kapının eşiğinde iken, arkası dönük olan adamın varlığıyla, heyecanı büyüyüp havaya yükseldi.
Ne vakit bu kadar büyük aşka sahip olmuştu. Küçük kalbinin ne mukadderce bulduğu sevgisiyle, arşa çıkacak kadar tüm benliğini sarmıştı. Kocası üzerinde ki , ceketini çıkartışını ve yatağın köşesine fırlatışını izlerken, nutku tutulmuştu. Kravatına giden elleri, boğazındaki ipleri çözerken, her hareketiyle kızı kendine sımsıkı bağlıyordu . Mirabelle Nicholas'a, gözüyle değil de sanki kalbiyle, maneviyatıyla bakıyor, onun her kımıldayışında, sonunun nereye gideceğini çözemiyordu. Çözemediği sırla beraber, çaresizce kendinden geçiyordu.
Adımları yavaşça, ürkekçe odaya sürdüğünde üzerinde gezen gözlerle, yüzünü utanç aldı genç kızın. Nicholas, çözülen kravatından sonra kıza işkencesini devam ettirerek, gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı . Yukarıdan aşağıda biten ellerle, kızın içinde oluşan heyecanı onu öldürecek kadar yükselmişti . Aralarındaki mesafe, sadece üç adımdı ve genç kız ne yapacağını bilemeden ona boş boş bakarken, odadaki sessizliği bozan, alıp verdikleri nefeslerdi .
Titrek bacaklarını yatağa sürüyen Mirabelle, arkasında çıplak gövdeden gözleri kaçırarak, oturmaya yönelmişti. Fakat belinden sıkıca tutan sevdiği adamın elleriyle, kalbinin içinde orkestralar çalmaya başladı . Nefesi ensesine vuran kocasının teniyle, ne yapacağını bilemeyen genç kız, sadece nefesini tutmaya çalıştı. Nicholas'ın elleri, kızın beline sıkıca sararak kendine çekiyor ve başını kızın saçlarına gömerek, oradan aldığı kokuyu, beyin hücrelerine gönderiyordu .
Karnının üstündeki ellere, sıkıca tutunan genç kızın gözleri aşkla kapanmıştı. Sevdiği adamı, tüm hücrelerinde hissetmeye başlamıştı Mirabelle, kalbinden dışarı taşan aşkı, yerlere serilecek kadar fazlasıydı. Hakaret etmişti, yerden yere fırlatarak aşağılamıştı. Böyle bir adamın kollarında, öyle huzur ve heyecanla doluydu ki, bunu hiçbir kelimeye dökemez ve satırlarla anlatamazdı.
Kendini usulca kocasına döndürdüğünde, ona hayat dolu bakışlarını dikerek, belindeki ellerini sıkıca tuttu . Kocasının bakışları dudaklarına kaydığını görünce, nefesi kesildi . Ciğerlerinin dahi fonksiyonlarının yitirdiği anda, içine müthiş bir sıcaklık doldu. Nicholas'ın dudakları, kızın saçlarında dolanarak, durduğu her yere öpücük kondurarak, alnından şakağına iniyordu. Dokunduğu her yere hayat veriyor, kıza her sokuluşunda, onu alt etmenin sevincini yaşıyordu .
Elmacık kemiğine kadar dolanan yüzü, en son kızın dudaklarının kenarını öpmeye yönelmişti . Mirabelle'nin elleri sevdiği adamın çıplak göğsüne sıkıca tutunurken, ona verdiği nahoş hisle, dünyası değişiyordu.
Yaşayıp yaşamadığını bile düşünemezken, dudaklarına hapsolan benlikle, yeniden doğuyordu . Belindeki eller, ona dokundukça yeşertiyor, sevgi sözcükleri duymadığı halde, sızlayan kalbi iyileşmeye başlıyordu. Nicholas , kızı öptükçe, durmuyor ve öpüşünün hızını artırarak, kendini tutkuyla beraber arzuya itiyordu .
Yalancı dudakları, öpmenin hazını yaşarken, böyle birini yatağına almak dahi aklında yoktu. Ona her dokunuşu, zihnindeki intikam ateşini söndürüyor, yerine arzulayan beden bırakıyordu . Sevdiğini söylemişti ve de aşık olduğunu dahi ilan etmişti . Şimdide aşkını ona ispatlar gibi sokuluyor, acemi dudaklarıyla, karşılık vermeye çalışıyordu .
''Keşke'' Dedi o an içinden genç adam. ''Keşke gerçekten bana hiç oyun oynamasaydın ve ben sana güvenebilseydim, sana şiddetle değil de kalbimde yeşermeye çalışan kıvılcımla, sahip olsaydım''
Mirabelle'nin titrek dudaklarıyla beraber, onu yatağa iterken, kendini de gayet usulca, üzerine düşürdü. Karnındaki varlığından tam emin olamadığı için, gayet dikkatli davranarak, kızın belinden tutarak, yavaşça yatağa yatırıyordu .Beyaz örtünün hakim olduğu çarşafa uzandırdığında, tekrar kıza yöneldi ve öpüşlerine devam ettirmeye çalışıyordu.
Dakikaların aldığı öpüşlerle, arzuyla yanan eller kızı kendine çekerek kucağına oturtuyordu. Mirabelle , inleyen sesiyle, sevdiği adamın boynuna dolanıyor, onun kollarında ki dokunuşlarla adeta ölüyordu.
Bir kere bile güzel söz söylememişti. Bir kere dahi güzel bulduğunu dile getirmeyen kocasının, yüzüne bakmaya çalıştı .Dudaklarından boynuna giden adamın, gözleriyle buluşmaya çabaladıkça, o başka yerlerin keşfine dalıyordu . Nicholas, gelinliğin fermuarını hızlıca açtıktan sonra kızın omzundan düşüreceği an, elleri karısı tarafından engellendi.
Kısılan yeşil sulu gözler, ona büyülenmiş olarak bakarken, öpmekten kızartmış dudakları, bir şeyler söyleye bilmek için, nefes nefese kalmıştı. '' Seni seviyorum. Bana sahip olacaksan, bu gerçeği gör istiyorum. Dokunduğun kız, senin kalbinin kölesi olmaya hazır. Eğer beni yaşatmak yerine, öldürmek istiyorsan sakın bana dokunma. Yalvarırım dokunma istemiyorum!
Nicholas duyduğu sözlerle, Mirabelle'ye baktı. Çıplak tenindeki ellerin, kalbinin üstüne doğru yöneliyor oluşu, onun içini büyük endişe yer bırakmaya sebep verdi. Kalbinin gümbürtüsü, her an duyulacak kadar yükselirken, Mirabelle'nin elleri oranın üstüne konacaktı. Sertçe kavradığı bileği sıkan genç adam, öldürücü bakışıyla kızı üstünden geri ittirdi .
''Kes zırvalıkları. Sen benim karım oldun ve sana her şekil de sahibim. Sana dokunma hakkımı son raddesine kadar kullanacağım! Sen bana engel olamayacaksın.''
Mirabelle duyduklarıyla kahrolmaya başlayınca, ona hücum eden eller, yatağa tekrar sıkıca yatırıyordu. Nicholas kızın iki bileğini kavrayarak, baş hizasında bastırırken, sinirle çıkan nefesiyle kızın yüzüne üflüyordu. ''Sakın bana bir daha seni seviyorum deme. Dersen seni doğduğuna pişman ederim Mirabelle Martin!
''Senden korkmuyorum! Seni sevi-
'' Kork benden Mirabelle. Aklın ve beynin çalışıyorsa, benden kork. Sana yapmak istemediğim halde, yapmaya mecbur bıraktığın şeylerden, sana yapacağım azaplardan kork!
''Nicholassss! Diye inledi genç kız, gözlerinden yaşlar çarşafa damlarken, bir milim yakınlığındaki, tehdit savuran bakışlarla eriyordu.
''Ağlama! Kes şu sahte, gözyaşlarını!
Mirabelle çaresizce yutkunurken, ağlayan gözlerini yummuştu. Nefesi yüzüne vuran adamın, sertçe tuttuğu bilekleri acımaya başlıyordu. Kapattığı gözlerini açamadan, zorla konuşmaya çalıştı. ''Canımı yakıyorsun yalvarırım yeter, yalvarı-rım ye-trr-ye ''Diye hıçkırıklara boğulan Mirabelle'nin üzerinden yavaşça doğrulan Nicholas, yukarı kalkıp inen göğüslerine gözü takılmıştı .
Yarıya kadar açtığı tatlı şeylerle, nefesi kesilirken, ona bu şekilde sahip olamayacaktı. Zoru kullanarak bir kez daha tecavüzcü durumuna düşmeyecekti . Kendi isteğiyle, tuzağına çekecek ve en ince kuytularına yönelerek kendine mahkum edecekti . Başından beri, hevesli olan kızı alt etmesi çok kolay olacaktı. Elinde en büyük kozu, kızın ona duyduğu aşkı olduğunu iyi biliyordu.
En hassas yerinden vuracaktı, tıpkı kendini masumluğuyla vurduğu gibi. Yataktan doğrulup yere fırlattığı gömleğini üzerine giymekten vazgeçen Nicholas, odanın kapısını sertçe vurarak, kızın yanından çıktı. Akşamın karardığını, camdan dışarıya bakınca görmüştü ve çocuklarından bu gece ayrı kalacağının hüznü, içine sardı.
Piyano başında duran, vitrinden içki alan genç adam, kenardaki koltuğa geçerek, başına dikmeye başladı. Aldığı her yudumda, içindeki öfkesini yatıştırmaya çalışıyor ve sarhoş oluncaya kadar içmeye devam ediyordu . Bulunduğu durumuna lanetler yağdırdı. Zavallıydı ve içerde yatağında yatan sahtekar kızla evlenmişti . Hayatına inanmadığı ve güvenmediği birini sokmuştu. Üstelik kız, yalancıların önde gideni, masum melek rolünü oynayarak oscarlık ödüllere aday biriydi .
Bunlara rağmen, nasıl ağlayabiliyordu . Onun her gözyaşı, nasıl içini sızlatabiliyordu. Nefret derecesinde, sinir olduğu damlacıklar, sanki kızın silahıydı . Görmeye dahi katlanamayan Nicholas, kızın her ağlayışında, o akan pınarları kurutmak istiyordu . Sırf o gözyaşların yerine alayla gülen ''Evet ben yaptım seni kandırdım. En başından beri dolandırıcıydım . İsteyerek yatağına girdim, senin zaafını kullandım ''diyen kızın gerçek sesini duymak istiyordu .
Elindeki şişenin bittiğini anlayınca, sızmış bedenini koltuktan kaldırdı. Yeterince, bu gün başı dönecek kadar içmişti ve hafifte çakır keyif olmuştu . Adımlarını sağa sola atarak, zor dengede durarak, tekrar yatak odasına geçti . Sertçe kapattığı kapıyı, bu kez yavaşça açan genç adam, kızın üzerindeki gelinliğin yere atıldığını gördü . Üzerine çarşafı çekmiş ve arkasını dönerek uyuyan kızın ayakucuna geldiğinde, yorganın aşağı yukarı inip kalktığını görünce uyumadığını anladı.
Nefret ettiği muslukların, aktığı aklına gelince sinirle dişlerini sıktı . Yerde, milyon dolarlık gelinliği uzanarak, havaya kaldıran genç adam, kızın üzerine doğru sinirle fırlattı.''Bu gelinlikle, seni on kez satın alırım!''
Yorganı ani hareketle üzerinden iten Mirabelle duyduklarının doğruluğunu inceler gibi, gözlerini adamın yüzünde gezdiriyordu. Küstahça ve bir o kadar kriz halinde gülen Nicholas, yeşil gözlerini yarıya kadar kıstı . ''Seni şu gelinlikle, on kez dahi satın alırım diyorum! Ne o fiyat, gözlerini mi pörtletti?
Genç kız o an içindeki sevgisine, aşkına lanetler yağdırdı. İçindeki öfkesi dağ gibi yükselmeye, kırgınlığının verdiği üzüntüyle, çıldırmaya başlıyordu. ''Beni paranla satın alamazsın!
''Aldım bile Mirabelle, sana en pahalı gelinliği alarak, seni yatağıma soktum! Dedi genç adam ve sonra kendini yatakta oturan kızın yanına atarak, ona sokulmaya başladı.
Mirabelle, kendini ondan uzaklaştırıp yatağın en uç köşesine sığınırken, kendine doğru uzanan ellerle, başı sevdiği adamın göğsünde bitiveriyordu. ''Bırak beni seni adi herif! Sen beni ne zannediyorsun. Asla senin satılık eşyan olmayacağım!
Nicholas kızın sözlerine büyük kahkaha patlattı ve tok sesini tüm odanın duvarlarında yankılattı .''Sen benimsin. Uzun bir müddette istediğim her şeyi yapacaksın, tıpkı şimdi isteyeceğim şey gibi ''Dedi.
Mirabelle yutkunarak gözlerini zorla ona diktiğinde ''Ne istiyorsun benden? Diye sordu.
Genç adam kızı kendine çekiştirerek, başını boşta kalan yastığa koydu. Karısının başını omzuna yaslarken, ona direnen ellerini sertçe vücuduna bastırdı. ''Huzur istiyorum verebilecek misin? Diyen sesiyle gözlerini kapatıyordu. Mirabelle tutturulan başını göğsünden bin bir güçlükle kaldırdığında, gözleri kapalı adamın yüzüne baktı.
Siyah saçlar, keskin hatlarını meydana çıkmıştı . Uzun kaşları ve ince narin kirpiklerle, kapanmış derinlikler, bu yüze uygun biçimlemiş bir burnu vardı . Boğazının ortasındaki çıkık kemiğine, gözü takılınca yüzünde gülümseme oturdu.
İçinden ona güzel sözleri söylemek geçerken, bir an durdu ve kendini silkeleyerek onun üzerindeyken ''Sana huzur vermeyeceğim. Sen beni mutsuz edeceksen, bende senin günlerini berbat edeceğim! Çekilmez hale döndüreceğim Bay nicholas. ''Dedi genç kız. Sinirle omzundan kalkarak, ona dokunan elleri hışımla etrafa savurdu.
Hızla kapıya yöneldi ve hala yatakta ona anlamsızca bakan adama inat, üzerindeki beyaz geceliğiyle odadan hışımla çıktı. Boş koridordan sonra çocukların odasına gelen Mirabelle kilitlediği kapısıyla, boş yataklardan birine kendini zor attı.
''Alacağın olsun Nicholas, Ben asla senin satılık eşyan olmayacağım! Asla bana istemediğim şeyleri yaptıramazsın. Senden nefret ediyorum, anlıyor musun, duyuyor musun beni. Seni sevmiyorum ''Diyerek olağan sesiyle bağırıyordu . Karşılık almadığı sözleriyle, bir müddet daha yatağın içinde kıvranan genç kız, gözlerini günün yorgunluğuyla kapatıyordu . Bağırmak bir an ona iyi gelmişti ve içindekileri dökmenin verdiği huzurla iç geçirdi .
Tam uykuya dalmıştı ki, kapının kırılan sesiyle yerinden doğruldu. Yataktan daha henüz kalkamadan, üzerine doğru hışımla gelen Nicholas'la beraber kalbi tekrar korku içinde kaldı.
.
![](https://img.wattpad.com/cover/11967210-288-k482333.jpg)