Ne demişti ünlü düşünür kukumav kuşu tipli amca, hayatı sen istediğin yöne çeksen de o hep senden bağımsız kalacaktır.
Demiş ama boş mu demiş dolu mu demiş ne demiş; zeki olan, kıvrak bir zekâya sahip biri anca anlardı. Ha, ben mi? Boş vermeliyim tüm olan, olamayan şeyleri.
Her zamankinden, birbirinin kopyası günlere uyanmak ben gibi uyuşuk insanların yatak ile olan düzeyli ilişkisini baltalıyordu. Sabah erken kalkmalar, hızlı hızlı hareketlerle koşuşturmacalar, beraberinde getirdiği sakarlıklar... Evet! Sakarlıklar, çalması için kurulan saatler tekrara bağlarken uyanma akabinde aniden zıplanılan yataktan tepe taklak yeri boylamaktan bahsediyorum! Unutmadan, ölümcül derecesi yüksek, sağlığa huyuna gidildiğinde yararlı, ters anına denk gelindiğinde zararlı bir gerçeklik vardı. Bu gerçeklik ne midir? Tabi ki anne faktörü! Ve onun yakınmaları... Bir de en yakın arkadaşının sizi saatler işi kapınızın önünde beklemesi... Ha ha! Durun durun bunların hepsi tabi ki okul koşuşturması içindi. Diyorum ya ben, Dünya'nın neresinde olursa olsun genç neslin eğitim dönemlerinde yaşadığı sıkıntılardı tüm bunlar. Hayatımızın ileri ki evrelerinde aldığımız eğitim ile taçlanacaktı kariyerimiz ama gözümüzün önündeki en sağlam örnek yüksek ihtisas yapan üniversite mezunu annelerimizin ev hanımı olması değil miydi? O kadar oku sonra evlen çocuğun olsun, evlendiğin adam 'Kır dizini otur evinde' triplerinde dolansın. Oysa hayatımızın baharını okul denen mutantlarda geçirmiyor muyduk? Her neyse... Güzel bir kız değilim ben! Çekici ya da o övülesi mükemmel bir fiziğe sahip te değilim... Ama insanların dikkatini çekebilen bir çeneye sahip biriydim. Sırf çok konuşuyorum diye odak noktası oluyordum ne hikmetse. Fazla kısa olmayan boyum, az biraz etine dolgun, basenlerden şişik, dalgalı ne olduğu belirsiz saçlara sahip pek sıradan bir kızım. Dikkat çekmek kiiiim ben kim...
Ah ! Ne saçmalık...
İç sesimin gevezeliğini susturduktan sonra nihayet Sera'nın yanındaydım. Okul yolunda son sürat -sırf benim hızdan korktuğumu bile bile- giderken savurduğu küfürlerle beraber kısa bir seyahat gerçekleştirmekteydik. Ne normal değil mi? Sırf birazcık beklemesinin sonucuydu bu tantana. Tamam! Tamam, hata elbet onda, niye zamanından önce gelir ki? Tanrı aşkına! Bu okul saat sekiz de açılmıyor muydu? Niye erkenden bizde bitiyordu bu kız... Birinin tam iki saat sizi bekletmesi ve bunun akabinde karşınızda çok sakin bir şekilde çıkması -ki bu ben oluyorum- ve bir o kadar sinir bozucu bir şekilde sırıtması... Hangi insan evladı küfür etmez ki! Ve ben tam bir komedi(!) değilim de neyim? Hani şu pişkin olanından. Her neyse... Uzun ve soluk soluğa bir yolculuktan sonra okul bahçesine ulaşmanın rahatlığına varıp derin bir nefes alırken münasip bir yer bulmak ve arabayı park etmek eşittir ölümdü... Uzun uğraşlar sonunda bir yer bulmuş olmanın mutluluğuyla rahatlarken beraberinde okulumuzun üne kavuşmuş çapkın çocuğu 'Edmond' ile çarpışmak paha biçilemezdi. Tabi benim bir böcek olduğumu düşünürsek. Oysaki onun o masmavi gözlerinde boğulmak isteyen o yılışık sürtüklerden sayılmam. Yani... Sayılmazdım değil mi? En azından ben öyle düşünüyordum. Hoş uyguladığım şeyde her şeyi umursamamak, görmezden gelmekti. Nasıl bir çarpışmaysa Edmond'un o mavi gözleri öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Sanki arabayı ben kullanıyordum da bana patlayacakmış gibi delici bakışlar fırlatıyordu -ki korkmadığımı söyleyemem. Arabadan usulca indim, Sera hala çarpışmanın tabi halk dilinde kazanın şokunda iken bir panter misali üzerime atlayan Edmond'un şaşkınlığı ile birlikte donup kalmıştı.
"Hey! Seni sülük, ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Arabamın bu hali ne böyle!" o böyle kükrer ve mavi gözlerinden ateşler püskürtürken geriye doğru bir adım atarak korkuyla büzülmem kaçınılmazdı. Hani suç ben de olmasa da ortaya atılıp 'ben yaptım!' diye haykırtacak bir tavırla üzerime geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahte Sevgilim | Sahte Serisi #1
Teen FictionBen; Bana kurduğum Dünya'da sahteliklerle doluyum... Gerçek olmasını canla başla istediğim tüm karmaşalarıyla beraber 'sahte' bir oyunda başrolüm! -Nurhayat Turna