Keyifli okumalar 😉
Korku kelimesi tek bir anlamda bana ürkünç geliyor. Onun dışında kimse bana korkunun ne olduğunu hissettiremez.
Allah korkusu. Ben yalnızca Allah'tan korkuyorum. O'nun dışındakilerin her biri sadece bir kul iken korkmama ne gerek var ki?
Her insan benim gibi işte. Geneli dokuz aylık. Belinde silahı, kolunda kası var diye kendilerini korkulacak insanlar onlara sadece gülüyorum.
Düşünsenize adam geliyor elindeki silahı ile vuruyor beni. Ama o an eğer benim zamanım dolduysa ölüyorum. Aksine dolmadıysa eğer yaşamaya devam ediyorum Allah sayesinde. Ölürsem de silah sadece aracı oluyor tabi kullanan da cehennemlik.
İstese şuan canımı alır. Daha doğrusu aldırır. Ama insanlar kendini bir şey sanarken yaşamamız onların elindeymiş gibi bir tarafları kalkıyor.
Mesela; Emir Bey, yani nam-ı diğer, patronum şuan bana beni öldürecekmiş gibi bakarken ondan korkmamı bekliyordu ama ben boş bakışlar atarak kendisine bakıyorum.
Geldiğinde ve biz karşılaştığımız da her şey çok hızlı gelişti. Nermin Teyze benim kim olduğumu söylerken bana da sabah arabasının camını kırdığım kişinin patronum olduğunu...
Sonra ise Emir Bey sert sesiyle beni çalışma odasına çağırırken gitti bende peşine takıldım. E malum ne eve girdim nede odanın nerede olduğunu biliyorum.
Ama peşine takılıp gitme işi adamın yatak odasına girene kadar sürdü. Anında tersi geri çıkıp özür mırıldanarak kapının kenarında kucağım da Ecem Hanım'la bekledik.
"Çalışma odam, yatak odamın önü değil." dedi çıkar çıkmaz sinir bozucu bir şekilde.
"Öyle ama bende evini, yani evinizi bilmiyorum. Bilmediğim halde koca evi gezmek istemedim, hırsız gibi." diyerek daha görüşmemizin ilk dakikasında laf çarptım. Sonra ise bana ters bakış atıp yatak odasının hemen yanında ki odaya girdi.
Bende girmeden önce içeri ufak bir bakış attım. Bir özel alan meselesi daha yaşamamak için. Ama orasının çalışma odası olduğunu farkedince rahat bir şekilde masanın karşısında ki deri koltuğa oturdum.
Ve daha o dakikadan beridir o bana ölümcül bakışlar atarken ben de ona boş bakışlar atmaya başladım. Evet ikimizden biri konuşmaya başlamalı ama bunu benim yapmam kadar saçma bir şey olamaz. Değil mi?
"Bu işe neden ihtiyacın var?" diyerek sonunda konuşmaya başladı. Her ne kadar girdiğimizden beri yirmi üç dakikadır bana baksa da sonunda aklına gelmiş olmalı.
"Cebimde param, akşam kafamı koyacak bir yastığım olmadığı için. Aslında cebimde elli lira var. Yalan söylemiş olmayayım şimdi." Emir Bey cevabıma mimik oynatmadan arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne attı.
"Nükhet Abla mı gönderdi seni gerçekten?" 'Yok eben!' dedi içimdeki sinirli kız. Ama ben demedim. Dememeliyim. Çünkü sakinim.
"Evet. İşe ihtiyacım olduğunu biliyordu ve beni buraya yönlendirdi."
"Kara kuru bir şeysin. Bu işi yapabileceğine emin misin?" demesiyle sinirle yutkundum. Hâlâ sakinim.
"Ya bir şey demeyim, diyorum ama zorla konuşturuyorsunuz beni. Yani bakıcılık yapmak için beyaz tenli ve kilolu birinin mi olması gerekiyor?" demek ki sakin değilmişim. O an yüzünde bir gülümseme geldi geçti. Ama o kadar hızlı oldu ki emin olamadım bile.
"Sen diyorum, kendine bile bakamamışsın da bu kadar kurumuşsun. Nasıl el kadar bebeğe bakacaksın?" dediğinde olduğum yerde daha da dikildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Alev
ChickLitHayat onunla dalga geçti, o da hayatla. Her defasında uzatılan çelmeye takıldı ve yere düşüp dizlerini kanattı. Yine de yılmadı. Kalktı ayağa. Bazen kendi kendine bazen ise arkadaşının yardımıyla. Çoğu zaman temizledi kanayan yarasını genelde ise a...