19.bõlūm ~ Tahlil

931 67 13
                                    

Keyifli okumalar 😉

Bir insan nasıl böyle olabiliyordu? Bu kadar midesiz ve iğrenç. Birbirlerini aldatıyorlar, bundan da haberdarlar. Herşeye rağmen nişanlanıyorlardı... Ve nişanında nişanlısını benimle aldatan bir insan vardı. Hatta insan bile denmez ki bu türlere.

İğrençler, mide bulandırıyorlar ama buna rağmen seni öpmesine izin veriyorsun! dedi içimde ki açık sözlü kız, cümlemi tamamlayarak. Haklıydı. Bunu yapmamalıydım.

Ellerime bir kez daha su doldurup dudaklarımı yıkadım. Sertçe parmaklarımı dudaklarımda gezdirdim. Yetmedi. Banyo lifini alıp ıslattım ve dudaklarıma olağan gücümle baskı uygulayarak sildim.

İzi dudaklarımdan ilk yıkamam da zaten gitmişti ama ruhumun dudaklarından gitmiyordu. Midem bulanıyordu. Nasıl izin verdim böyle bir şeye anlamıyorum. Beni etkilemesine nasıl izin verdim!

Elimde ki lifi bağırarak yere attım ve ellerimi lavabonun kenarına aynı şekilde vurdum. Nasıl izin verebilirim? Bu kadar mı aklımı yitirdim! Peki Derin? Onun söylediklerine, ne demeli?

Sustum, sessiz kalıp aynaya baktım. Göz makyajım akmıştı. Bir saattir suyla uğraşmam makyaja sıçramış ve bu hâle getirmiş anlaşılan. Umrumda değil!

Dudaklarım ise kıpkırmızıydı. Yer yer kanamaya bile başlamıştı. Hani Emir'den ve Gül'den tiksiniyor ve iğreniyordum ya şuan kendime bin katını hissediyorum. İnsan kendinden nasıl nefret ederse onu fazlasıyla yaşıyorum.

Emir mutfakta benimle yaşadıklarına rağmen Gül ile birlikte gidecekti. Sözde baş başa kutlama yapmak için. Ama ne yapacakları ise malumdu. Onları daha doğrusu Emir'i durduran Ecem'di.

Her ne kadar Gül, Emir ile gitmek istese de Emir Ecem'i bırakmadı. Hatta alıp kendi odasına götürdü. Bana anne dediğinde Ecem, ne yaptıysam Emir de öyle yapıyor gibiydi. Ve bunun farkında olduğunu da sanmıyorum.

Odama girdiğimde yaşadığım geldi gözümün önüne. Emir'in beni öpmesi, benim ona izin vermem... Beni çileden çıkardığını ise daha yeni farkediyorum. Canımın acısı bile daha yeni yeni hissediliyor.

Acıyla inleyip musluğu açtım. Ellerimi suyla doldurup yüzümün her zerresini yıkayıp pandaya dönen halimden arındım. Dudaklarım acıyor, yanıyor hatta zonkluyordu. Bu ise ona izin vermemin bedeliydi. Çünkü ona izin vermemeliydim. Bunu yapmamalıydım.

Dolu gözlerimle birlikte kıyafetlerimi çıkarıp banyoya girdim. Soğuk suyu açtım ve başımdan aşağı akmasına izin verdim. Nefesim kesiliyordu soğuk su bedenime aktıkça.

Ama yavaş yavaş alışmaya başlayınca rahatladım. Ellerim titriyordu. Su dudaklarıma dokundukça yakıyordu. Ama sızlanmaya hakkım yoktu benim.
Bir saate yakın -yada daha fazla- durup banyodan çıktım. Çıplak ayaklarımdan akan damlalar geçtiğim her yerde iz bırakıyordu. Vücuduma havlu bile sarmaya mecalim yoktu.

Duştan çıktığım gibi dolabın önüne gidip içinden kıyafet aramaya başladım. İç çamaşırları, alt üst pijama buldum. Ama onları da giymeye halim yoktu.

Daha önce aldığım bir erkek tişörtü vardı. Bol ve büyüktü. Çok daraldığım bir zaman da almıştım. Giyerim diye ama hiç giyememiştim. Neden, bilmiyorum.

Onu aldım ve iç çamaşırı giymeden kafama geçirdim. Islak ve damlayan saçlarımı içinden çıkarıp dışarı sallandırdım, yatağa doğru ayaklarımı yerde sürdürürken.

Yatağa uzandım ve bir süre tavana baktım. Ardından aklıma bacaklarım geldi. Ağda yapılışı. Birini havaya kaldırıp bakmaya başadım. Bir erkek için bu acılar değer mi? Onlar, onlar için yaptıklarımızı hakediyorlar mı?

Yeşil Alev Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin