Ne kadar okursan oku,
bilgine yaraşır şekilde davranmıyorsan cahilsin
demektir.~Şeyh Sâdi-i Şirazî
•
Zaman geçiyor gözümüzün önünden,gönül durağı olmayan tren gibi.
Kimimiz bir kelebek vakti gülerken,kimimiz gözyaşlarıyla kovalıyor yelkovanı,akrebe doğru giderken.
Her gece bir sevda düşüyor peşimize,her sabah bir umut istemsizce kapımızın eşiğinde.
Bazen dönüp bakıyoruz,yüzdüğümüz bu ömür denizinde geçmişe.Keşkelerimiz ve pişmanlıklarımız,çarpıyor dalga dalga yüzümüze.
Sevdiklerimizi,değer verdiklerimizi ve hissettiklerimizi arıyor gözlerimiz.
Meğerse o insan yüklü kumbaralarda sadece yalnızlık biriktirmişiz.
Göz yaşları ağlamak için,yollar yürümek,çiçekler koklamak,yağmur hüzünlenmek,gökyüzü bakmak ve güzel günler bitmek için varlar.
Şimdi biri soracak olsa nasılsın diye,en içten dilekleriyle.Hiç kuşkusuz iyiyim diyeceğiz.
Boğazımıza kadar taşmış cümleleri hiç kimseye dökemeyeceğiz.
Akşam olsun hele,gökyüzü bir kararsın,yıldızlar kaysın.
Kurarız bulutların arasına güzel bir sofra.İki bardak çay demlik demlik sohbet kokar hava.
Ay bana,ben aya konuşuruz geceden sabaha.
Fazladan çayımız da var,sende olsan fena olmaz aslında.....Satırları çevirdikçe,okudukça hayran kalıyordum M.Furkan Bingöl'ün yazdıklarına.
Derin bir nefes aldım.Gözlerimi kapattım ve yorgunlukla içime aldığım nefesi saldım.
Ay bana,ben aya konuşuruz geceden sabaha...
Buruk bir tebessüm belirdi yüzümde.
Fazladan çayımız da var,sende olsan fena olmaz aslında....
Kitabın kapağını örtüp küçük komidinin üstüne koydum.
Yavrusunu kaybetmiş kedi gibi yavaş ve üzgünce pencereye doğru yürüdüm.
Perdeyi araladım ve o soğuk havanın ciğerime işlemesi için pencereyi açtım.
Yüzüme vuran soğuk hava yüreğime su serpmişti.
Issız yola kaymıştı bakışlarım.Ses seda yoktu,kimse yoktu,karanlıktı.
Gözlerimi yükseğe kaldırdım ve aya baktım.
Yarım aya.Ay bana,ben aya konuşuruz geceden sabaha.
Penceremin önünde olan o çiçeğin yapraklarını okşadım.Güzeldi.
Yaratandan ötürü.Ay tüm ihtişamıyla gülümsüyordu sanki.
"Nedir bu içimi yakıp kavuran, ağlamayı istemek?"
"Neyi istiyorum?"
Gözlerim doldu.
"Özlemek bu kadar mı can yakar?"Özlemek nasıl bir illetmiş ki,kimse anlayamamış.Özlemek ki seni alır eline yakar kavurur küle dönüştürür.
"Ya özlediğinin sana asla gelmeyeceğini bilmek? Asla göremeyeceğin,konuşamayacağın,
sarılamayacağın birini özlemek nedir bilir misin?"
Gözümden bir damla yaş aktı.
"Ben babamı çok özledim,gecenin olmazsa olmazı,karanlığı aydınlatan ışık,duyuyor musun beni?
Asla geri dönemeyecek birini özlemek çok zor,bilemezsin." Ard arda yanağıma gözyaşlarım akıyordu."Bu kalbin neler taşıdığını bir tek Allah biliyor,
bir tek Allah..."Dışarıdan soğuk,gıcık,kendini beğenmiş,bencil ve hep kendi isteklerinin yerine gelmesini isteyen biri gibi duruyorum.
Biliyorum.
Öyle görünüyorum,ama öyle miyim?Burnumu çektim.
Öyle değilim işte.
Çok hassas bir yapıya sahip olduğumu kimse bilmez.Çok çabuk kırılan,bir lafı haftalarca kafasına takan biriyim ben.
Sert bakışlarım ve açık sözlülüğüm insanlar tarafından hiç bir zaman kabul edilmemişti.
Çünkü insanlar doğru söyleyeni değil,kendisini tatmin edecek yalanlardan hoşlanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğimin Zarif Acısı
Espiritual"Seni nasıl karım diye koynuma alırım?" Buğday teni,biçimli kaşları,uzun kirpikleri ve badem şeklinde gözleri onu güzel kılıyordu. "Nasıl bu yaşta anne olmana sebep olurum?" *Tüm haklar saklıdır.