40.Bölüm-☹☹

59 1 0
                                    

Merhaba;

Uzun zamandır yazmıyorum , daha doğrusu yazamıyorum nedenini bende bilmiyorum. Oralarda bir yerlerde hala hikayemi okuyanlar kaldıysa diye kendimi zorlayıp yazmaya çalıştım. 

Bir daha ki bölme inşallah görüşmek üzere.

Hoşçakalın.....


❤❤❤❤❤💚💚💚💚💚💓💓💓💓💓💓💓



Bir süre kendime gelmeye çalıştım gözlerimi kapayıp açtım ama değişen hiç bir şey olmadı. Gözümün önünden Kaya kaybolmadı. Ben boş boş ona bakarken oda bana yarı tebessümlü ifadesiyle bakmaya devam etti. Aslında evde kıyamet kopuyordu ama farkında değildik. Bu ikisinin evimde ve koltuğumda karşılıklı beni izlemesi pek hayra alamet değildi.  İkisi arasında bakışlarım gidip gelirken ani bir refleksle başımı tepemde dikilen kardeşime çevirdim. Çatılan kaşlarımı fark eden kardeşim benim bir suçum yok der gibi dudaklarını büktü. 

Seni sinsi seni nasıl suçun yok adamlar kendiliğinden mi girdi eve! 

Ben kardeşime öldürücü bakışlar gönderirken Gökhan konuştu.

"Nazmiye'nin bir suçu yok Serra sana ulaşamayınca merak ettim ve geldim."

"Bende aynı nedenden geldim Serra." Dedi Kaya. Bakışlarım Gökhan'dan Kaya'ya kayarken yüz ifademde değişmişti tabi. Mutluluktan mutsuzluğa giden bir değişim.  Ruh halim o kadar berbattı ki cevap vermek bile içimden gelmiyordu.  Ellerimle yüzümü kapayıp ovaladım. Kendimi toparlamak adına oturur pozisyona geçtim. Bitkin bir halde oturmaya devam ettim. Hiç birimizden ses çıkmıyordu. Hoş konuşsak ne olacaktı onuda bilmiyorum ya neyse. Evimde varlığını sürdüren iki adama bakmaya çekiniyordum. Ne olacaktı benim bu halim! Derin bir nefes aldım ve onlara bakmadan önümde duran sehpaya bakarak konuştum. 

"Hoş geldiniz, merak edilecek bir durum yok sadece grip oldum ve dinleniyordum." Dedim. 

"Pek hoş bulmadım ama Serra hadi kalk doktora götüreyim seni." Dedi Gökhan yerinden kalkıp yanıma gelirken. Elimi tuttu ve kalkmam için bekledi. Yüzüne baktım ve güven vermek istercesine tuttuğum elini sıktım.

"Ben iyiyim Gökhan basit bir grip hiç bir yere gitmek istemiyorum lütfen otur ve kahveni iç."dedim gülümsemeye çalışırken. Biz Gökhan ile girdiğimiz konuşmada Kaya hiç bir şekilde dahil almadı. Gökhan gülümsemememin yalandan olduğunu anlayan manidar bir bakış atıp pes edercesine derin bir nefes verdi ve geçip az önceki yerine  oturdu. 

Allahım bunlar nasıl oluyor da bir birlerine girmiyorlardı?

Dördümüzün arasında uzayıp giden bir sessizlik olurken tepemde dikilen kardeşim bana doğru eğildi. 

"Bir şey ister misin abla?" Dedi.  Huzur demek istedim ama o bana yasak ve bünyeme dokunduğundan isteyemiyordum. 

"Bende bir kahve alabilir miyim Nazo?" Dedim sorusuna karşılık verirken. Kardeşimin tek kaşı yukarı kalktı. 

"Hani hasta insana kahve yapılmazdı?" Diyen kardeşime baktım. Yüzünde bilmiş bir ifade, bana bakıyordu. Şeytan diyor çarp ağzına bir tane görsün ablayla alay etmek neymiş. Kardeşime korkutucu olduğunu düşündüğüm bir bakış attım. Mesajı alan kardeşim telaşla yanımızdan uzaklaşıp uçarcasına mutfağa gitti. Korkunun gözünü seveyim. 

Korkunun gözünü sevelim sevmesine de evimdeki bu iki adamla ne yapacaktım ben? Tedirgin bekleyişlerim can çekişmesine dönüşüyordu. Eminim ki ben hasta olmasam ikisi çoktan kapışmıştı. Ben kendi iç sesimle boğuşup felaket senaryoları yazarken Kaya'nın adımı seslendiğini işittim. 

"Seninle biraz konuşabilir miyiz?" Başımı kaldırıp Kaya'nın yüzüne baktım. Daha ne konuşacaktı benimle anlamış değilim?  Ortam zaten yay gibi gergindi.  Ben Kaya'yanın sorusuna şaşıp kalırken "Yalnız!" diye eklemsi ile korkuyla gözlerim büyüdü. Aynı anda gözlerim Gökhan ile buluştu. Sevdiğim adamın yüzü hoşnutsuzlukla buruşurken Kaya'ya dönüp "Yalnız?" Dedi. İkisi birbirine öfke ile bakıyordu. Olaya el atmama gerekiyordu yoksa kim sağ çıkardı bilmiyorum? Dikkatlerini dağıtmak için öksürüp söze girdim. 

"Gökhan bize biraz müsaade eder misin?" Dedim. Gülümsememeye çalışırken. Gözlerini kapayıp derin bir nefes alıp verdi. Yerinden kalkarken bıkkın bir "Tamam." kelimesi döküldü dudaklarından. Alındığını görebiliyordum ama Kaya'ya hayır dersem ısrar edecek, o ısrar ettikçe de Gökhan çileden çıkacak ve birbirlerine gireceklerdi.  Gökhan ağır adımlarla mutfak kısmına yönelirken bakışlarım Kaya'yı buldu. Gözlerim yüzünü tararken oda beni inceliyordu. Yüz ifadesinde çıkaramadığım anlayamadığım bir ifade vardı. Ne kadar kötü bir şeydi değil mi? Bir zamanlar sevdiğin değer verdiğin çok iyi tanıyorum dediğin insanının yüzüne bakınca ne söylemeye çalıştığını anlayamamak.

"Seni dinliyorum." Dedim. Sesimi ifadesiz tutmaya çalışarak. Yerinden ağır hareketlere kalktı. Karşıma,orta sehpanın üzerine oturdu. Öne doğru eğilip ellerimi tuttu. Karşı koymadım, en ufak bir harekette de bulunmadım. Her zaman olduğu gibi onun bana dokunması kendimi güçsüz hissetmeme sebep oluyordu. Tuttuğu ellerimin üzerini baş parmağı ile okşarken kalbimin acıyla sıkıştığını hissettim. Gözlerimi kapatırken aynı anda yaşlar süzüldü gözlerimden. 

"Ağlama gözleri güzelim ağlama."  Yüzümde hissettiğim elleri gözlerimden akan yaşlarımı silerken yerine yenileri ekleniyordu. Beni kanatan, yaramı sarmaya çalışanda kendisiydi. Ne komik değil mi? Bu yaptığı hiç bir işe yaramıyordu aslında, sonra başka bir yerimi kanatıp daha büyüğünü açıyordu nasıl olsa.

 Gözlerimi araladığımda bulanık görüşümün arkasında Kaya'nın da ağladığını gördüm. Boğazımdan kaçan hıçkırık ikimizin arasında yankılandı. Islak olan yanaklarıma peş peşe bir kaç öpücük bıraktı. İkimizde bir birimizi yakıyorduk görmüyor muydu?Ona aşık değildim ama onu seviyordum. Aşk gibi bir sevgi değildi ama buruk ,kırık bir sevgiydi içimdeki. Beni ne kadar üzse de kırsa da o benim geçmişimdi. Ne yaparsam yapayım nefret edemiyordum işte. Kollarını bana dolarken bir birimize sarıldık. O an bir şey anladım ki daha çok ağlamama sebep oldu. Kaya gidiyordu. Benimle konuşmak istemesinin sebebi aslında veda ediyor oluşuydu. Bana on yıl önce, bir gece vakti ay ışığının altında nasıl veda ettiyse giderken nasıl içim parçalandıysa yine aynısını hissediyordum. Sevinmeliydim belki ama en ufak bir mutluluk geçmiyordu içimden. Kollarının arasından sıyrılırken yüzüne baktım. 

"Gidiyorsun." Dedim titreyen sesimle. Bana buruk bir tebessümle bakarken "Gidiyorum" dedi.       "Artık anladım bana geri dönmeyeceğini,eskisi gibi olmayacağımızı anladım. Ama seni çok seviyorum fındık burunlum." Bana eski bir lakapla hitap etmesine güldüm. O kadar üzgündüm ki, ama beni bu halimle bile güldürmeyi başarabiliyordu. 

"Güldürme!" Dedim sitemle. Yumruk yaptığım elimi omuzuna vururken. "Sana çok kızgınım." Diye devam ettim. Yalandan acımış gibi yüzünü buruşturup "Ah!" Dedi.  "Elin amma da ağırmış!" 

"Hadi oradan eşşek!" Dedim kızarak sonra ikimizde gülmeye başladık. Dışarıdan biri görse bize deli derdi. Ama bilmezlerdi ki son anda bir birlerinin yaralarını beceriksizce sarmaya çalışan iki aptaldık. Kaya'nın yüzünde ki gülümseme soldu ve yüzü ciddileşirken elimi tekrar tuttu. 

"Seni üzdüğüm için çok özür dilerim Serra, zamanı geri alamayız biliyorum ama pişman olduğumu bil." Gülümserken başımı sessizce salladım. Zamanı geri alamazdık ama hatasını anlaması beni mutlu emişti. Onu bir daha göremeyecektim belkide o yüzden yüzünü her zerresini ezberlercesine baktım. Kaya'nında benden aşağı kalır yanı yoktu. Boştaki elime yanağını okşadım. 

"Kendine iyi bak olur mu?" Dedim.  "Sende kendine iyi bak." Dedi ve ayağa kalktı bende onunla birlikte yerimden kalktım. Benden uzundu yüzünü görebilmek için başını kaldırmam gerekiyordu. "Tamam" diye karşılık verdi.  Eğildi ve yanağıma, saçlarıma veda öpücüklerini son kez bıraktı.  

"Hoşçakal Sevdiğim!"  yüzüme son kez bakıp beni bıraktı.

 "Hoşçakal Sevdiğim!" Dedim. Gözümden bir damla yaş daha akarken Kaya bana gülümseyip girdiği kapıdan çıkıp gitti. 

Gitmişti işte! 

Kalsaydı biliyordu ki bir birimizi tüketecektik. Hayat umarım ikimiz içinde daha güzel olurdu. 


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 23, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Eski Defter Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin