#16

1.4K 185 43
                                    


aşk

Denizlerim var bir tek benim,
Limanları gözyaşı olan.

Vapurlar var bir tek bende,
Çığlık atan sessizliğe.

Hayallerim var bir tek benim,
Çaresiz tavandan asılmış.

Çocukluğum var bir tek benim,
Geleceğime gidemeyen.

Ben varım bir tek bende,
Ben olmayı çoktan unutmuş.





Kirli dünyanın bana benzeyen havasını içime çektiğimde farkındalık ilerledi zihnimde. Taehyung'la öpüşmüştüm. Neden bunu yapıyordum? Kalbimde o yokken neden onun kalbini ellerimde parçalıyordum?

Ben neden iyi insan değildim?

Taehyung benden ayrılarak gülümsedi. Gülümsemene yine son kalan umutlarını gömmüştün yabancı. Onları öldürmek bana yakışmıyordu ama yaşatmaksa boyumu aşıyordu.

Aniden bileğimden kavrayarak yumruk yaptığım elimi açtı. Uzun parmaklarını sol göğüsüne götürerek görünmez bir şeyi yakaladı sanki. Sonra yakaladığı görünmez şeyi avuçlarım arasına bırakarak fısıldadı.

"Avuçlarına kalbimi bırakıyorum Turuncu. Sakın düşüreyim deme. Kırılır paramparça olur sonra, zorla yapıştırdım zaten." diyerek avucumu kapattı.

Dalgın bakışlarım yüz çizgilerini ezberlemek istercesine onu taradığında yaklaşarak dudaklarıma küçük öpücük kondurdu. Ve gecenin karanlığında yürüyerek gitti.

Veda etmedi.

'Elveda' demezdi hiç. Sevmiyordu belliki.

Ama etmediği veda cehennemindi. Oysa en çok bana yakışırdı vedaların ardından bakmak.

Bakışlarımı Taehyung'un arkasından çekerek havada kalmış avuçlarıma diktim. Birisinde mutluluk diğerinde aşk vardı. Birisi melek tarafından bırakılmıştı diğeri cennet tarafından. Hangisi daha güzeldi? Hangisi daha masumdu? Saf olması canımı yakıyordu ikisininde çünkü dokunamazdım onlara.

Cehennem yanıyordu cayır cayır. Canı acıyordu onunda. Ama hiç kimsenin umrunda değildi.

"Bence kalbinin değil avuçlarının sesini dinle." Arkadan duyduğum sesle irkilerek hızla arkamı döndüm.

Gece karanlıkta yalnız olduğunu düşünürken aslında senin yanında olan göremediğin birisinin sesini duyunca ne yaparsın? Korkunun verdiği tedirginlikle ayağım takıldı ve yere çakıldım. Avuç içlerime denk gelen küçük taşlar derin izlerin mahzeninin aralayıcısıydı.

Kanayan avuçlarıma baktım.

Mutlulukta aşkta yaralanmıştı. Bana verilmiş kalbi elimden düşürerek paramparça ettim ve mutluluğu ona mezar olması için hazırladım. Cennetin bana verdiği şans cehennemimin alevinde yanarak kül oldu. Meleğin bana bağışladığı çiçek ruhumun kokusuyla soldu.

Karşımdaki adam aceleyle önümde oturarak avuçlarımı tuttu. Refleks olarak bakışlarımı korku karışık seri haraketlerimle ona çevirdim.

Jimin?

Burada olmasını istediğim en son kişi. Küçük parmaklarını yaralarıma bastırınca dudaklarımdan istemsizce inleme fırladı havaya. "Özür dilerim." diye fısıldadı zor duyduğum sesiyle.

"Ne zamandan beri buradasın Jimin?" diye sordum ifadesizliği gömmeye çalıştığım sesimle. Avuçlarımdaki bakışlarını kaldırarak gözlerime baktı.

O an kaçırmalıydım gözlerimi ama yapamadım. Yapamazdım. Gözleri huzurdu. Ve ben sahip olduğundan daha fazlasını isteyen insanlar toplusundandım. "Görmemem gereken şeyleri gördüğümden beri." diye sertçe cevap verdi soruma.

Kızmıştı? Evet. İçimde bir şeylerin burularak kırıldığını fark ettim ama böyle olması iyidi. Benden nefret edecek ve artık görmek istemeyecekti. Bakışları tekrardan yaralarıma çevrildi.

Acıyordu, avuçlarımdaki güzel olan herşey.

Sana şimdi o kadar çok şey söylemek istiyorum ki, sessiz limana ihtiyacım var sanarım. Aniden ayağa kalkarak kalkmam için elini uzattı. Sessizce elinden tutarak ayağa kalktım. Dudaklarım birşeyler söylemek için aralandığında bileğimi kavrayarak yürümesi buna engel olmuştu.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum sakinliği barındırdığım sesimle. Yürüdüğü yolda duraksadı kulak perdelerine mırıltım iliştiğinde. Benden tarafa döndü nefesini soluyarak. "Neden?" diye sakince sordu. "Neden o olmak zorundaydı?"

Sözlerindeki sertlik kalbime bıçak saplıyordu. Göğüsümü delen acıysa zihnime sürgün edilmişti. "Neden bahsettiğini bilmiyorum." diyerek yalanın koynuna sığındım.

Bileğimdeki eli sıkılaşırken ani haraketle bedenimi yandaki duvara yasladı. Sırtımı yalayıp geçen soğuk duvarın eşliğinde dudaklarımdan küçük inilti firar etti ansızın.

"Onun seni öpmesine neden izin verdin? Ve sen neden onu öptün?" Öfkesini sözcüklerinin arasına tıkıştırarak bağırdı bana. Sinirlenme Jimin, sadece git burdan. Benden nefret ederek git burdan.

"Çünkü kalbimin sesini susturamıyordum! Onu her gördüğümde deli gibi arıyor. Gürültüsünden kendi sesimi bile duyamıyorum-" diye onun gibi bağırdığımda lafımı hızla kesti.

"Bana neden açıklama yapıyorsun? Bunu bana yapma! Sadece 'sana ne?!' de ve git yeterdi. Neden sana kendimi yakın hissetmeme neden oluyorsun? Neden bana açıklıyorsun? Senin için hiçbir şey ifade etmiyorum oysa."

Yanılıyorsun Jimin. Senin dışındaki herşey bana hiçbir şey ifade etmiyor.

"Ben.." diye geveledim sözcükleri ağzımda. Ne demeliydim? İlk kez onun hayatından çıkmak istemedim. Ama bu istek zihnimin kapısını çaldığında onu hemen kovdum.

Onun hayatı ayakkabısız girilen bir halıydı. Benim ayakkabılarımsa çamurluydu onları çıkaramazdım. Çamurlarımın bile bana ihtiyacı vardı.

Aniden yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sıcak nefesi dudaklarıma değip bir meleğin mahremiyetiyle zenginleşirken fısıldadım. "Lütfen yapma."

Bakışlarını dudaklarımdan çekerek gözlerime çevirdiğinde nefes almayı bıraktım. Yapma bunu Jimin. Beni sana alıştırma. Zaten cehennemdeyken onu üstüme yıkma. Kalkamam altından sonra. "Neden?" diye fısıldadı kırıklığı kalbimi parçalarken.

"Sana mutluluktan daha fazlasını bıraktım ben ama sen avuçlarındaki kadarını gördün sadece."

"Y"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




"Y"

possibility; if you love me, jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin