Aradan geçen bu kadar gün sonra, hala Güneşten haber yoktu. Ben kafayı sıyırmak üzereydim! Yağmur teyzeyi oyalamaktan yalancılık ödülü almam an meselesiydi hatta! Kadın her aradığında, Güneşin telefonu mu bozuk oğlum. Neden açmıyor? Başına bir şey gelmedi değil mi? Kötü kötü rüyalar görüyorum. Diyordu ve ben sürekli uyuyor, banyoda, bir sorunu yok, dersler yoğun yağmur teyze diyerek onu oyalıyordum! Anne kalbi işte hissediyordu herhalde.
Uykusuz kaçıncı gecemdi? Gelmesini beklediğim kaçıncı gece? Kahretsin neden bunlar olmak zorundaydı ki? Resmen 8 gün olmuştu! Güneşi görmeden 8 dakikayı zor geçiren ben, 8 gün... 192 saat... 11520 dakika'dır onu görmüyordum..
Beklemek, beklemek ve beklemek. Ne kadar güzel değil mi? Sadece beklemek. Lanet olsun ki, sadece beklemek!
Kapı çaldığı anda, heycan ve umutla kapıya koştum. Belki de gelmişti. Belki de getirmişlerdi Güneş'imi bana! 1 dakika.. 2 dakika... 5 dakikadır, salak gibi kapıda gördüğüm insanların yüzüne bakıyordum. Ve Yağmur teyzenin gülümsemesi, tam içime oturmuştu. Şimdi ben ne bok yiyecektim?
Yağmur teyzeyi içeri alalı 10 dakika olmuştu ama hiçbir şey söyleyememiştim. Aslında konuya nereden başlayacağımı da bilmiyordum! Bana emanet edilmişti o. Emanetime böyle mi sahip çıkıyorsun derse, hangi yüzle cevap verebilirdim ki?
Yağmur teyze ona yaptığım kahvenin son yudumunu içtikten sonra, gülümseyerek bana baktı.
"Güneş nerede? Evde değildi, ben de buradadır sandım ama. Burada da yok galiba."
Gelen soru karşısında sıkıntı ile nefes verdim. Gerçekten çok zor durumdaydım. Bir mucize gerçekleşsin istiyordum. O mucize beni bulamayacağı için, sakinlikle anlatmalıydım. Yağmur teyzenin hafif göbeği çıkmıştı. Hamileydi ve ben bebeğe bir şey olmasını istemiyordum.
"Yağmur teyze. Sakin ol lütfen."
Yağmur teyze'nin yüz şekli anında değişirken, gülümsemesi yüzünden silindi. Korku ve telaşla bana bakarken "Gürkan, korkutma beni oğlum. Kızıma bir şey mi oldu?" diye sordu.
Koca bir yutkunmadan sonra 1 dakikalık bir sessizlik oluştu. Yağmur teyze sabırsızca yerinde kıpırdandı.
"Sana soruyorum Gürkan. Kızım nerede?"
"Yağmur teyze, lütfen beni sonuna kadar dinle. Bebeğine bir şey olmasın. Güneş... Güneşi, Melih kaçırmış."
Yağmur teyze hemen ayaklandı, haliyle ben de onunla birlikte ayağa kalktım. Bakışları sana inanmıyorum der gibiydi.
"Bak oğlum, böyle şaka yapılmaz. Hele ki hamile bir kadına. Hadi kızımı çağır bana."
İnanmamakta haklıydı. Sakin olması için ona doğru bir adım attım.
"Yağmur teyze, söz veriyorum. Onu bulacağım. Ona hiçbir şey olmayacak."
Yağmur teyze transa girmiş gibi kafasını sağa sola sallamaya başladı. Benimle değil de kendi kendisine konuşuyordu.
"Kızım. Benim kızım. Nerede? Ne yiyor, ne içiyordur şimdi? Ne haldedir? Başına ne gelmiştir? Yaşıyor mudur? Düzgün uyuyor mudur? Söylemiştim! Serhat'a bin defa söylemiştim! İzin vermeyelim demiştim! Babasının kızı işte! Dinlemedi sözümü. Bir şey olacak. Kızıma bir şey olacak. Ben 4 gün sonra kızımın doğum günü olduğu için geldim ve karşılaştığım şu manzaraya bak! Olmaz olamaz!"
Yağmur teyze hala söylenirken, onu sakinleştirmek adına elinden tutup onu koltuğa oturttum.
"Yağmur teyze, sakin ol lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Son Damlası! [Tamamlandı]
Humor#Mizah 1 Sessizliğin Sesi! Adlı hikaye'de bulunan Gürkan ve Güneşin hikayesidir! İki hikaye birbirine bağlantılı değildir :) Alnını alnıma dayadı kısık kısık nefes alıp verirken "Bilmiyorsun." dedi. Gözlerim gözlerindeyken "Neyi?" diye sordum. Yava...