Konuşması oldukça garipti ve sorduğu soruya bakılırsa zeki biri sayılmazdı. Böyle süper bir tip için bu kadar düşük bir zeka seviyesi... Doğrusu çok yazık olmuştu.
"Sen kendini gerçekten görünmez falan mı sanıyorsun? Odanın ortasında öylece dikiliyorsun işte."
Cevap vermedi ve birdenbire gözlerini, konuşurken durmadan sallayıp durduğum gümüş renkli şeye dikerek bana doğru yürümeye başladı. Hemen B planına geçmem gerekiyordu ama öyle bir planım yoktu. Bu alet eğer bir silahsa, onu bir şekilde çalıştırmam gerekiyordu. Cihazı ona doğrultarak bütün tuşlarına arka arkaya basmaya başladım. Ama hiçbir şey olmuyordu. Yabancı iki adım daha attığında burun buruna gelecektik. Eğer bu alet eğer bir silah olarak bir işe yaramıyorsa, yapacak tek şey kalıyordu; o da bununla kafasına vurmak...
Gümüş renkli aleti havaya kaldırdım. Yabancının gözleri, yuvarlanan ip yumağını takip eden yavru kedilerin gözleri gibi cihazı izliyordu. Elini ona doğru uzattı, hemen geriye çekilerek ona ulaşmasını engelledim. Ama aynı anda parmaklarım acıyla sızladı. Alet birdenbire çok ısınmıştı. Kafamı kaldırıp ona doğru baktım. Alev almak üzereydi! Refleks ile hemen onu elimden attım. Ne yazık ki parmaklarımın acısıyla bu atışı düşmanımın kafasına doğru yapmayı düşünememiştim bile...
Cihaz, yere düşerken tam bir alev topuna dönmüştü. Parlak bir ışık yayarak ve hafif bir tıslama çıkartarak yanıyordu. Bu şimdiye kadar tanık olduğum en verimli yanma şekliydi, çünkü alev söndüğünde cihazdan geriye en ufak bir iz bile kalmamıştı. İkimiz de yanan cihazı, son alev noktacığı yok olana kadar gözlerimizle takip etmiştik. Cihaz ortadan tamamen yok olunca, bakışlarımı yavaşça yabancıya doğru kaydırdım. Cihazın yok olmadan önce göründüğü en son noktaya gözlerini sabitlemiş, hayal kırıklığı ve çaresizlik dolu bakışlarla hareketsiz bir şekilde bekliyordu. Sonra kafasını kaldırıp bana baktı. Onun bu hali, birdenbire suçluluk duygusu hissetmeme neden olmuştu.
"Önce sen saldırıya geçtin. Ben sadece kendimi koruyordum." dedim, mahcup bir şekilde.
Ama neden suçluluk duyuyordum ki? Gizlice odama giren oydu. Niyeti ya hırsızlıktı, ya da sapıkça bir şeyler yapmayı planlıyordu, ya da seri katildi. Ve ben neredeyse ondan özür dileyecektim. Ne kadar da aptaldım. Hemen kendimi toparladım ve gözlerime kin dolu bir ifade yerleştirdim. Çünkü o benim düşmanımdı!
Ben kendi içimdeki bu vicdan muhasebesi işleriyle uğraşırken, yabancı tekrar kıpırdanmaya başladı. Sol elini hafifçe havaya kaldırıp ileriye doğru uzattı ve sağ elini de onun üzerine doğru yaklaştırdı. Bir anda tekrar panik olmuştum. Ona saldırdığım ve silahını yok ettiğim için beni öldürmeye karar vermişti. Bir filmde görmüştüm; Katil, kolundaki saatin düğmesini çekince, içinden bir misina çıkıyordu ve kurbanlarını bununla boğarak öldürüyordu. Büyük ihtimalle bu katil de aynı yöntemi kullanıyordu. Yoksa gecenin bir yarısı, başkasının evine gizlice girip o anda da birdenbire saatinin yanlış olduğunu fark edip ayarlaması gerektiğini düşünmüş olamazdı.
Diğer yandan, filmde gördüğüm o sahnenin şu anda neredeyse aynısının gerçekleşiyor olması, üstelik kurban rolünde de benim bulunmam çok ironikti. Çünkü o filmde kurban için oldukça katı yorumlar yapmıştım. Aşırı aptal olduğunu ve öyle bir durumdan benim rahatlıkla kurtulabileceğimi söylemiştim. Şimdi de kader bana sanki "hodri meydan" der gibiydi.
Ne yapabilirdim? Yapabileceklerimi hemen liste haline getirdim. Fakat bu çok kısa bir liste olmuştu, çünkü tek bir maddeden oluşuyordu. Aklıma gelen tek çözüm, yatak başındaki komodin üzerinde duran ve tüm itirazlarıma rağmen evi dekore eden mimarın yerleştirmeyi uygun bulduğu gece lambasıydı. Nihayet bir işe yarayacaktı ve üstelik aynı anda bu saçma şeyden kurtulacaktım! Bu, gövdesinden ağacın dalları gibi farklı renklerde neon ışık tüplerinin yükseldiği ve her dalın üzerinde tanınmış çizgi roman kahramanlarının oturduğu bir lambaydı. On yedi yaşında bir gencin odasına yakışmayabilirdi, ama kaldırıp birinin kafasına vurmak için oldukça uygun bir eşyaydı.
Gözlerimi sinsi bir şekilde kısıp çaktırmadan lambaya doğru ilerlemeye çalışırken, yabancı da kolundaki saatle oynamaya başladı. Harekete geçecekti ve ben ondan hızlı davranmalıydım. Birdenbire çok sevdiğim lambama doğru fırladım ve onu tuttuğum gibi havaya kaldırdım. Eğer bunun da başına diğerine olduğu gibi garip bir olay gelmezse, yani kendiliğinden tutuşmaya falan kalkmazsa, yabancının kafatasında yaratmayı düşündüğüm tahribatı bu kez kesinlikle gerçekleştirecektim.
Tutuşmadı, fakat başka bir engel çıktı:
"Durun! Yapmayı düşündüğünüz eylem aşırı derecede şiddet içeriyor." dedi yabancı mekanik ve heceler gibi bir konuşma tarzıyla. Öylece kalakalmıştım. Yüzsüzlüğün bu kadarı çok fazlaydı.
"Pardon?" dedim sinirli bir tavırla. "Şiddet ha? Gecenin bir yarısı evime gizlice girip beni öldürmeye çalışan birisi mi söylüyor bunu?"
Sorduğum soru karşısında yüz ifadesinde hiçbir değişiklik olmamıştı. Ancak ses rengi düzeliyordu. Kusursuz yüzüne daha uygun, kadifemsi bir ses tonuyla yineledi, ama heceleyerek konuşma konusunda hala ısrar ediyordu:
"Lütfen, yaralanabilirsiniz..."
Yazar Notu: Merhaba arkadaşlar, yeni bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı duymayı çok isterim, umarım yazarken benim aldığım keyfi siz de okurken alıyorsunuzdur :)
Beğenilerinizi eksik etmeyin, beni yazmam için motive eden şeyler beğeni ve yorumlarınız. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER YAZICI
Science Fiction"Coldor ırkı, beyin güçlerini kullanarak karşısındakinin algısını kısa veya uzun süreliğine değiştirebilir Maya. İstediğimiz canlıya -tabi normal seviyede bir beyni olan- kurguladığımız herhangi bir hayatı yaşatabiliriz. Yaşanılan ya da yaşanılacak...