BÖLÜM 3

4.4K 409 13
                                    


Kocaman açtığı mavi gözleriyle şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Sonra yüzünü fark ettim. Bütün hatları özenle yapılmış çok güzel, narin ve kırılgan bir yüzdü bu. Simsiyah saçları, rüzgarın etkisiyle hafifçe dalgalanıyordu. Sonra gülümsedi... Sanki odam bir anda ışıl ışıl aydınlanmıştı ve ondan bana doğru akan sıcaklık, bir anda kalbimi doldurmuştu. O anda çocukça aklımla, onu tutsak etmek istemediğime karar vermiştim. Bir yandan yalnızlığımı paylaşmasını dilemek istiyordum, ama diğer yanan onu tutsak etme fikri bana rahatsızlık veriyordu. Ellerimi gevşeterek onu serbest bıraktım. Onu çok sevmiştim ve bir daha hiç göremeyeceğim duygusunun verdiği üzüntüyle kafamı duvara çevirerek ağlamaya başlamıştım.

Sonra yanağıma dokundu. Yüzümü tekrar ona doğru çevirdim. Elini gözyaşlarıma doğru uzattı. Bu net bir temas değildi, ama sıcaklığından dokunduğunu anlayabiliyordum. Artık ağlamıyordum, çünkü yalnızlığım canımı o kadar çok acıtmıyordu. Başucumda ben uykuya dalana kadar öylece bekledi. Ne kadar dirensem de, sonunda uykuya yenik düşmüştüm. 

"Seni yine göreceğim." dedim mırıldanarak. Ama öyle olmadı, içimi ısıtan o kadını bir daha hiç görmedim.

Bu seferki bir erkekti. Bağırma dürtümü güçlükle frenliyordum. Bunun bana hiçbir faydası olmazdı çünkü evde benden başka hiç kimse yoktu. Annem ve babam, ara sıra yaptıkları hafta sonu kaçamaklarından birini daha gerçekleştirmek için dün, rezervasyon yaptıkları otele hareket etmişlerdi ve şu an buradan yaklaşık altı yüz kilometre uzaktalardı. Bağırmam onu daha da hırçınlaştırabilir, susturmak için bana saldırmasına yol açabilirdi. O nedenle sakin olmalıydım.

Ben bu hesapları yaparken, o da harekete geçmiş gibi görünüyordu. Elinde parlayan gümüş renkli bir şey vardı. Silah olmalıydı. Bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. Bu şekilde çaresizce onun gelip beni öldürmesini mi bekleyecektim? Tabii ki hayır! Bir korkak gibi yatağımda büzülüp merhamet dilenmek asla benim tarzım değildi. Bu durumda, ya bir şekilde onu haklayacaktım ya da en azından postu pahalıya satacaktım!    


Gerilmiş yaydan çıkan bir ok gibi yerimden fırladım. Yatağımın üzerinde hızlıca doğrulup sapığıma doğru hamle yaptım. İlk yapmam gereken elindeki silahı almaktı. Fakat heyecanla öyle bir zıplamıştım ki, yatağın yaptığı trombolin etkisiyle kendimi planladığımdan çok daha fazla bir hızla ona doğru uçuyor olarak buldum. Bu hızla elindeki silahı almak bir yana, ikimiz birden açık olan pencereden aşağıya doğru düşmezsek mucize olurdu. Ama korktuğum gibi olmadı, yani pencereden aşağıya yuvarlanmadık. Sert bir şekilde yere düştüm ve kendimi toparladığımda, nasıl oldu bilemiyorum ama silah elimdeydi! Başarmıştım... Kendimle ne kadar gurur duysam azdı!

Hemen doğruldum. Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama, yabancı tam karşımda ayakta duruyor ve şaşkın bir ifadeyle öylece bana bakıyordu. Hiç benim gibi düşüp de kalkmış bir hali yoktu. Ben onun üzerine atlarken yer değiştirmiş olmalıydı. Ama bunu neden fark etmemiştim? Eğer öyle yaptıysa silahı benim elime nasıl geçmişti?

"Sakın bir adım bile atma!" dedim silahı ona doğrultarak. Bir yandan da hem elimde silah dediğim televizyon kumandasına benzer şeye, hem de yabancıya göz ucuyla bakmayı ihmal etmiyordum.

Elimdeki şey, filmlerde ya da dergilerde gördüğüm hiçbir silah modeline benzemiyordu. Gerçekten te üzerindeki dokunmatik tuşlarla ve şekliyle, televizyon kumandalarından farksızdı. Bu durumda, şu anda odama gizlice giren bir sapığı ya da hırsızı, üzerine bir televizyon kumandası doğrultarak tehdit etmiş oluyordum. Yani yabancının bana kahkahalarla gülmeye başlaması an meselesiydi.

Ama o, yüzündeki şaşkınlık ifadesiyle bana bakmaya devam ediyordu. Kusursuz yüz hatlarına sahipti ve oldukça yakışıklıydı. Hatta... Büyüleyiciydi. Benim yaşımdaydı ve yaklaşık yirmi santimetre daha uzundu.

"Sen... Beni görebiliyor musun?" dedi heceler gibi konuşarak.

KADER YAZICIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin