YA SEV, YA ÖLDÜR.

2.7K 79 0
                                    

Uyuyamıyorum. Kurtulamıyorum acıdan. İki yakamı bi araya getiremiyorum. Kendimi milyarca yıl yaşamış gibi yorgun hissediyorum. Sanki şu hayatta sevebileceğim kimse ama hiç kimse kalmamış gibi hissediyorum. Sanki onca kalabalığın içinde annesini arayan kaybolmuş bir çocuk gibi hissediyorum kendimi. Dokunsalar, ağlarım. Dokunmasalar da. Ağlamayı bir huy edinmiş gibiyim. Nefesim tükenene kadar koşup kendimi bitirmeye meyilliyim. Keşke bu dünyanın bir bitiş noktası olsa, o noktaya kadar koşsam. Bıraksam kendimi boşluğa, geri kalan ne varsa hepsinden kurtulsam..

Kapım tekrar açıldı, Koray kıpkırmızı gözleriyle yanımdaydı. Yatağımın kenarına dizlerini çöktü, acı denen bu lanet şey, işte böyle ikibüklüm ediyordu insanı. Koray sanki çöken bir enkazdı. Benim gibi. Nefret etmiyorum artık ondan. Beni anlayabilecek en son kişi, şuan benim acılarıma ortak.

- " Bugün binlerce insanın karşısında, annemi, babamı toprağa vericem. Yanımda olur musun Nur?"

Kafamı salladım. Nükhet Hanım hadi neyse, ama Arslan Bey.. Burnum sızladı. "Kızım" dediği anlar, onu babama ne çok benzettiğimi hatırladım. Gözlerim doldu. Bi elini yüzüme koydu, kan çanağı gibi gözlerle yanağıma öylece bakıyodu. Elimden tutarak kaldırdı beni. "Hazırlan,gidiyoruz,kapa çeneni,yarım saatte hazırlanmış olacaksın." Benimle konuşmalarının yüzde doksanı bu kelimeler. Ve hiçbirini kullanmadı. Biri kalbine doksanlık bir atış yapmış gibi, yorgun bi halde çıktı odadan.

Onun için ilk defa üzülüyorum. Sıfırlandı işte her şey. Gerçek dünyaya hoşgeldin Koray.

Kalktım, bulabildiğim ne varsa giyindim. İnsanların acılarıyla dalga geçer gibi kıçına bir etek, gözlüğüne televizyon ekranı gibi gözlük takanların beynine sahip biri değilim. Siyah bi pantolon, uzun siyah bir hırka. Kimseye yalandan ben burdayım imajı vermeyecek gibi, adamakıllı giyindim. Saçlarımı topladım, ensemde bir topuz yaptım. Millete nasıl görüneceğim umrumda değil. Aslında gitmek bile istemiyorum. Sırf Arslan Bey için, sadece onun hatrı için. Ve evet, Koray'ı yalnız bırakmak istemiyorum. Gerçekten yanında olabilecek birine ihtiyacı vardı. Yüzüne sahte roller sergileyenlere değil.

Üst kata çıktığımda, Koray kapının önünde bekliyodu. Yanına gittim. Kapıyı açtı, çıktık.

Arabaya geçtik, camii önüne gelince durduk. Çıktım arabadan, Koray benden önce davranmıştı. Beni bekledi, geçtim önünden.

O kadar kalabalık ki. İğne atsak yere düşmezdi. Herkes siyahlar içinde, arka duvarın önünde dizi dizi kameralar, muhabirler.. Koray'ı gören herkes teker teker yanına gelmeye başladı. Köşeye geçtim, onun arkasına. Kim onun yanına gelse, bir elini omzuna atıp, başsağlığı diliyodu. Ne çok sevenleri varmış, ne güzel insanlarmış. O kadar doluydu ki her yer, şaşkınlıkla etrafı izlemeye başladım. Herkes siyahlar içinde, herkes üzgündü. Koray ara ara kafasını çevirip beni hep kontrol etti.

İki tabut geldi omuzlar üzerinde. Musalla taşına yanyana koydular.

Şalı başıma attım, namaz kılındı.

" Haklarınızı helal ediyor musunuz?"

- " Helal olsun.."

Tabutlar tekrar omuzlarda, arabaya götürüldüler. Ölüm, evli bir çifti almıştı. Ölüm onları ayırmamıştı.

Koray yanıma geldi. Kolumdan tuttu, kameralar önümüzdeydi. Birlikte arabaya geri döndük, mezarlığa gitmek için yol aldık.

Araban indiğimizde ortalık yine kalabalıktı. Tabutlar gelmiş, açılan mezarlara kadar omuzlanmışlardı. Koray, kendi elleriye hem annesini, hem de babasını toprağa verdi. Benim yaşadığım acılar, şuan Koray'ın çektiği acının yanında neydi ki? Çok ama çok üzgünüm. Put gibiyim. Ne düşüneceğimi bile bilmiyorum artık. Neye üzüleceğimi, kime ağlayacağımı şaşırdım ben.. Ölümün ve acının ne kadar gerçek olduğunu bu yaşta anladım. Belki daha yolun başındayım. Yaşamadığım acı kalmamış gibi sanki. Her noktada kırılıyorum..

Bi süre sonra mezar başında sadece ikimiz kaldık. Eğildim, ellerimi yine O'na açtım.

" Allah'ım, cennetine kabul et.."

SUS VE ÖP!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin