BAĞIMLI

2.7K 81 3
                                    

Sertan o uzun yolu geçene kadar silahı beynimden çekmedi. Ben kurbanlık bi koyun gibi onun önünde, öylece yürüdüm.

- " Sertan. Sence benim artık ölümden korkacak halim kaldı mı?" dedim duygusuzca. Korkmuyordum.

- " Bak ben hiçbir şeyi isteyerek yapmadım anlıyo musun? "

- " Anlamıyorum. Senin şu zamana kadar yaptığın neyi anladık ki? Beni sürükleme peşinde."

- " Katil mi edeceksin lan beni! Elin herifiyle aynı evde ne işin var senin aptal! Kafanı dağıtmadan kes sesini. Sinir etme adamı."

Tutunabileceğim o yalana tutundum ben de.

- " Nişanlandık biz. Nişanlıyız. "

- " Nur, sabrımı sınama artık. Ne boksa, neyinse umrumda değil. Bana lazımsın."

- " Sana lazım mıyım? "

- " Bana yardım etmen lazım. Yürü gidiyoruz."

- " Nereye gidiyoruz!?"

- " Eve. Yeter artık, sus!"

Ana yola çıktığımızda bi taksiyi durdurdu, bindik. Farklı bi adres söyleyince şaşırdım.

- " Eve gitmiyo muyuz?"

Yüzüme duygusuz duygusuz baktıktan sonra kafasını çevirdi. Öylece camda geride bıraktığımız ağaçları izledim. Ne olacak? Ne yapıcam? Sertan'la birlikte ne halt yicez? Beni hangi pisliğine ortak edecek acaba..

Çok değil, 1 ay önce hayatım normal bir insanın hayatı gibiydi. Normal bir insan gibiydim. Şimdi, yaşadıklarım. Çektiğim sıkıntılar, dertler bitmek bilmiyordu. Artık başıma nelerin geleceğine dair en ufak bi şaşkınlık taşımıyordum. Şu son günlerde anladığım tek şey, duygularımı kaybetmemdi. Ağlıyorum, bir süre sonra bitiyor. Üzülüyorum, geçmiyor. En önemlisi bunlar sanki peşimdeki avcı gibi yakamı bırakmıyordu. Bırakmayacaktı da.

Eski bir gecekondunun önünde durduk. Evin ne bir boyası, ne de eve benzer bir hali vardı. O kadar eski ve döküntüydü ki, şaşkınlığımı gizleyemedim.

- " Nerdeyiz biz? Bu ev. Kimin? Nereye geldik Sertan Allah aşkına!"

Kolumdan tuttu ve kapıya yürüdük. Cebinden bir anahtar çıkararak, açtı. İçeri girdi. Tereddüt ettiğim halde peşinden gittim. Kaçsam? Kaçabilir miyim..

Ortada bir salon, 2 oda ve mutfak, banyo. Küçük bir ev. Eski, yırtık koltuklar ve tahtadan bir masayla küçük bi televizyon salonda duruyordu. Eliyle bana soldaki odayı işaret etti.

- " Orda yatarsın."

Yüzüne bakmadan odanın kapısını açtım. Kirli çarşaflı bir yatak ve eski pis bir halı, yatak kenarında küçük, boyası çıkmış bir komidin, en köşede kırık ve eski bir ayna, duvara yaslanmış kumaştan bir dolap. Perde olarak krem ve lekeli bi güneşlik. İğrendim. Salona geri döndüm.

- " Kendi evime gitmek istiyorum ben. İğrenç burası."

- " Nur, uzatma. Eve gidemeyiz. Sanki keyfimden burda kalıyorum ben. Bulurlar orda bizi."

- " Kim bulacak bizi? Kim bu adamlar?"

- " Borcum var işte. Ödeyemedim, peşime düştüler. Para yok para! Gırtlağıma bıçağı dayadılar. Kaçacak delik arıyorum, şükret bi ev bulabildiğim için."

- " Şükür mü edeyim? Buraya mı? Burda olmaya, seninle sürüklendiğime mi! "

Tamam bizi zaten umursamadı hiçbir zaman, düşünmedi de. Vurdumduymazın tekiydi. Ama bu kadar düşmesi.. Bu kadar batması. Utanıyorum böyle bi abim olduğu için. Annemin, babamın ona verdiği değere, terbiyeye zerre yakışmadı hiçbir zaman. Hala daha devam ediyordu. İki yakasını bir türlü bir arada tutamadı. Benden tam 10 yaş büyük olmasına rağmen ona 'abi' dediğimi asla hatırlamıyorum. Bu nitelendirme kelimesi olarak değil, candan bir 'abim' diyemedim. Demedim. Her zaman benim için Sertan'dı. Ötesi değil.

SUS VE ÖP!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin