ELLER YUKARI! Teslim ol Nur..

3.9K 112 1
                                    



Tüm gün boyunca uyudum. Kabuslarla uyanıp, tekrar uyudum. Bu bikaç defa oldu. Annem bana "Gel kızım. Üzülme." diye seslenirken, ona doğru koşuyorum. Ben koştukça o benden uzaklaşıyodu. En son yanına kadar gitmeyi başardım, ela gözleriyle karşı karşıyaydım. Kollarımı açarak sarıldığımda annem yine yok oluyordu. Ağlarak gözlerimi açtım, ne bir ses ne de bir ışık. Titriyordum korkudan. Ayaklarımı yataktan atmamla ışığı açmam bir oldu nerdeyse. Evet odada kimse yok, yatakta kan izleri var. Gömlek yerde duruyodu. Kapıyı açmak istedim, kilitli. Lanet!

" Aç kapıyı!"

Merdivenlerden ayak sesleri gelmeye başladı. Kapı açıldı.

- "Kış uykuna mı yattın sen?"

- " Çekil önümden."

Yavaş yavaş merdivenleri indim ve odama girdim. Bavuldan elime rastgele bir şeyler aldım. Odadan çıktım ve koridorun sonundaki banyoya girdim. Şu katta Allah'ın belası anahtarlar neden yok!

Üzerimdeki kan bulaşmış südyeni çıkardım, şortu da. Duşakabine girdim ve suyu sonuna kadar açtım. Ne kadar süredir duştayım bilmiyorum. Saçlarım yapışkan bir banda takılmış, ensemin acısı nihayet geçmiş. Parmaklarım buruşana kadar su altında kaldım. Sadece su. Beni hafifleten tek şey.

Kapıyı açtım kurulanmadan askılı bir bluzle taytı giydim. Saçlarımı havluya sardım, banyodan çıkarak odama geri döndüm. Sandalye yerde, kan lekesi de. Kaldırdım ve ıslak mendille lekeyi çıkarmaya başladım. Ben sanki kendimi öldürmüş, ardımda kalan izleri temizliyordum. Peçeteyi köşede duran çöp kutusuna attım, sandalyeyi köşeye çektim. Işığı kapattım ve yatağa girdim. Saçlarım ıslak, üzerimdekiler de. İnanılmaz bir rahatlama hissettim. Hafiflemiş gibi. Acılarım dinmiş gibi. Tekrar uykuya daldım..

Ben, Nur Aksoy. Mimar adayı. 20 yaşında, hayatına aldığı tek erkek Feyyaz. Feyyaz Akın. Sırf beni 5 dakika görebilmek için, lisede okul çıkışıma, servisler gitmeden gelen adam. Arabasının koltuğuna sırf mutlu olmam için balonlar ve güller koyan adamdı. Taa ki üniversite için İzmir'e gidene kadar. Evet, gitmese ben şuan onun yanında olacaktım. Dertlerime derman olacaktı, yalnızlığıma ilaç. Ama gitti. Biliyoruz ki yürütemezdik, o da farkındaydı. Birbirimize uzak kaldığımız her gün bizi bitirmeden, biz bu kararı almıştık. "Biz." Kulağa ne güzel geliyo.. O gün konuştuğumuzda ikimiz de ağladık. Feyyaz'ı annem de tanıyodu. Seviyodu. Ayrılmamıza bizim kadar üzülmüştü. Arabasıyla tekrar çıkışa geldi, kapıya yaslanmış beni bekliyodu. Yutkundum. Hiçbir şey söylemedi.

"Ben gidiyorum."

Açıkcası "gitme" diyemedim. Ben şu hayatta ne yaşadıysam bir şeylerin önünde bir engel olduğum için yaşadım, bunun gayet farkındaydım. "Gitme." diyemedim. Arabaya girdik, torpidoyu işaret etti ve açtım. Yine bir demet gül. Kıpkırmızı, kan gibi. Kucakladım, kokladım. Feyyaz'a döndüm. Dolu dolu gözlerle bana bakıyodu.

"Hoşçakal."

...

Uyandığımda sanki rüyamda onu görmüş gibi hissediyordum, ama rüya mı gördüm ben gerçekten? Emin bile değilim. Sadece hatırlamıştım. Genzime 1 kilo armut dizilmiş gibi, yumruk tıkanmış gibi, bir el sıkmış gibi hissettim. Ağlıyor muyum yoksa? Yapma Nur! Sakın hatırlama. Yoksa "Ben onu unuttum ki." rolüne devam edemezsin..

Yataktan çıkmadım. İstemiyorum da. Feyyaz.. Güldüğünde, elmacık kemiğinde beliren bir gamze. N'olur aklıma gelmesin. Hiç sırası da değil. Kim bilir nasıl mutludur şimdi. Sahi, mutlu mudur?

Öylece boş düşüncelerle belki saatleri harcadım. Sabah oldu. Uzanamadığım pencereden ışıklar girdi odama.

Kalktım, kafamdaki bandın açıldığını hissettim. Saçlarımdan birkaç tel yolsam da, o bandı çıkardım. Elimi attım, sert bir şey. Kabuk gibi. Ve odadan uyumaktan sersemlemiş bedenimi zor da olsa çıkardım..

Ben en son ne zaman yemek yedim? diye sorunca kendime, mutfağa gittim. Dolap ta tıka basa doluydu. Nutella?

Kaçar mı? Çilekleri de aldım ve yıkadım. Çekmeceden küçük bir bıçak aldım, çileklerin içini boşalttıktan sonra nutellayı bir güzel sürdüm, afiyetle de yedim.

- "Bana da ayırsan ölmezsin heralde."

- "Çilekleri mi? Asla."

Güldü. Pardon, sırıttı. Zira gülmek bir insan eylemidir, şeytan değil.

Hazırladığım üç-dört çileği yedi.

Sanki içimden söylediklerimi duymuş gibi yüzüme bakınca korktum. Yanıma geldi, ben sandalyede öylece oturuyorum. Eliyle saçlarımı araladı. Başımı vurduğum yere elini koydu, inceledi.

- " Beni yok yere uğraştırdın."

- "Özür dileriz, Koray Bey. Kusuruma bakmayın, lütfen. Masum bir insandan kaçmak isteyince düştüm ve çok haksızım, özür dilerim."

Kalktım sandalyeden ve ona döndüm.

- "Beni affedebilecek misiniz? Nolur, kırılırım, lütfen!"

- " Benimle dalga geçme!" dedi. "Yoksa bi sonraki kanama kafanda olmayacak."

Şok oldum, öylece yüzüne bakakaldım. Kaşlarını çatmış, ciddiydi. Bana bu cümleyi gerçekten kurmuştu. Gerçekten, söylemişti.

- " Bana hiçbir şey yapamayacaksın. 3 gün oldu, 4 gün kaldı sadece. Teyzem gelecek, Nükhet Hanım da. Arslan Bey'i söylememe gerek var mı? Bana yaptığın her şeyi herkese anlatıcam ben! Yüzsüz herif!"

Yüzünün ifadesi değişince içimden bir "ohhh" dedim. Sesimi sonunda çıkardım, korkmadan bağırdım. Kurtuldum.. Derken.

Birden ellerimi tuttu. Beni tezgaha dayadı, diğer eliyle boynumu tuttu ve sıkmaya başladı.

- " Seni burada bulabileceklerini mi sanıyosun güzelim? Sonuçta morali bozuk bir kız, evden kaçmış olabilir. Ve emin ol arayacakları son isim, ben olucam."

- "Bana bunu neden yapıyosun?  Senin aptal nefsini tatmin edebileceğin biri değilim! Git kendin gibilerle hayatını yaşa. Ben senin gibi adi, lanet olasıca bir herifin hayatımı tamamen karartmasına izin vermicem! Sen de bundan emin ol!"

Koray'ın gözlerindeki öfke kıvılcımlarını gördüğümde titremeye başladım. Fitili veriyorum, ateşlenmemesini istiyorum. Özet bu. Ama o ateş beni yakacaktı. Hem de şimdi!

SUS VE ÖP!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin