KEYİFLİ OKUMALAR
--
Bir şey var. Beni sana çeken... daha ayrılır ayrılmaz, birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.
-Mayakovski--
Acı göreceli bir kavram derler. Diğerleri ne düşünür bilmiyorum ama acı denen şey benim için çok farklı. Fiziksel ve ruhsal olarak pek çok acıya maruz kalabiliriz. Ben ikisine de maruz kalmış biri olarak acı kavramını yakından tanıyordum. Bu konuları düşünmek, hatırlamak bana hâlâ acı veriyordu. Annemin en yakın arkadaşlarından olan Emel denen kadın, tüm hayatım boyunca bana asla unutamayacağım şeyler yaşattı. İki yıl psikologlardan başka hiç kimseyi görmedim. Ama bana hiçbir faydası olmadığını biliyordum. Çünkü ben her defasında anlattıkça kendimi mahvolmuş vaziyette buluyordum. O kadın benim sadece canımı yakmamıştı. Benim tüm benliğimi kaybetmeme neden olmuştu. Vücudumda bıraktığı izler umurumda değildi. Bir şekilde saklıyordum zaten. Kim görebilirdi o kadının sırtıma attığı kesikleri. Ya da kasıklarıma bıraktığı kesik izlerini. O kadın yüzünden yüzmekten nefret ediyordum. Çünkü vücudumun açıkta kalması bana iğrenç bir güvensizlik veriyordu. O kadın ve bana yaptıklarının üzerimdeki etkisi korkunçtu. Uzun zamandır o rüyaları görmüyordum. Ama yine kapıma dayanmıştı sancılı kabuslar. Ruhum sanki bir marangoz tarafından yontuluyor, eşeleniyordu. Evet bu süreç zorlu geçiyordu ama sonunda bir kalıba sahip olacağım için mutluydum. Yontulan ruhum bana yeni kapılar açacaktı ve ben eskisinden güçlü olacaktım. Dışarıdan bakan insanlar içimi göremiyordu. O kadının bana yaptıklarını sadece ben ve ailem biliyordu. Kimin ne düşüneceği umurumda değildi ama böyle bir şeyi kimsenin bilmesini istemiyordum. Ben tüm bunları yaşarken o kadın bana yaptıklarını oyun olarak lanse ettirmişti. Bir gün ondan kurtulacağımı düşünerek hayal kurardım hep. Yaşıtlarım arkadaşları ile eğlenceli oynarken o sadist kadın benimle acı oyunları oynuyordu. Anneme kızgın değildim. O kendini suçluyordu ama ben onu suçlayamazdım. Suçun birazı bendeydi. O kadına bu kadar boyun eğmemeliydim.
Sen daha küçücüktün.
Haykırıyordu iç sesim. Evet küçücüktüm ama o kadının bana yaptıklarının yanlış olduğunu anlayacak kadar iradeye sahiptim. Ama ona karşı çıkamıyordum. Beni bağlayan bir zincir vardı ve o kadına boyun eğmek zorunda kalıyordum. Ne tür bir zevk aldığını bilmiyorum ama acı vermekten muhteşem bir zevk alıyordu. Hayatımın en kötü dönemlerini daha bir çocukken geçirmiştim. O kadın yüzünden belki de sevdiğim adamın şefkatli dokunuşlarından korkacaktım. Kimseye güvenmeyecektim. Hayatımı alt üst edip beni paramparça hale getirmişti.
"Fındık."
Ona dönüp baktım. Dün geceden sonra o da en az benim kadar şaşkındı. Kabusumdan uyandıktan sonra yanımda olması bana güven vermişti. Tekrar uykuya dalana kadar yanımda bekleyip öylece oturmuştu. Hiçbir şey sormadan. Bir şeyler sormadığı için ona minnettardım.
"Hım?"
Akşam yemeği falan hazırlamamıştım. Okula da gitmemiştim zaten. Sabahtan akşama kadar evde oturup test çözmüştüm. Kafamı dağıtmam gerekiyordu.
"Açım ben. Bir şeyler hazırla."
Ona yemek hazırlamak zorunda değildim. Zaten neden hâlâ burada olduğunu da anlamıyordum. Onu hâlâ deli gibi seviyordum ama bana duygusuzca bakan gözlerinden nefret ediyordum.
"Uğraşamam."
Ona bakmadan söyledim bunu. Şu an bana ters ters baktığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ
Teen FictionHadi şimdi bir dürüstlük oyunu oynayalım. Doğru söyleyin beyler, hiç dostum dediğiniz birine ihanet ettiniz mi? Ya da siz kızlar, abinizden gizli saklı işler çevirdiniz mi? Hatta şöyle söyleyeyim hiç abinizin en yakın arkadaşına aşık oldunuz mu? O...