KEYİFLİ OKUMALAR
--
İnsanların en güç inandığım tarafı değişmezlik, en kolay inandığım tarafları ise değişikliktir.
-Montaigne--
Haftanın son günü okul tam bir işkenceydi. Yarın anneannem döneceği için mutluydum. En azından artık Bera gıcığı ile tek başımıza olmayacaktık. O, geçinmesi zor biriydi. Bera ile yaşamak istiyorsan ya dilsiz olacaksın ya da sağır. Başka türlüsü çok zor.
Öğle arasına kadar tüm dersleri can kulağı ile dinlesem de öğleden sonra artık dersler çekilmez bir hal almıştı. Son iki ders bedendi. Diğer okulumda beden derslerimiz hep dolu dolu geçerdi. Ama burada bir spor salonu bile olmadığı için kış aylarında yoklama alınıp sınıfa çıkılıyordu. Doruk'un dediğine göre havalar ısındığında bahçede futbol ya da voleybol oynanıyormuş. Oysa bizim okulumuzda havuz bile vardı. Her ne kadar ben girmesem de birçok öğrenci giriyordu okuldaki havuza.
Yoklama alındıktan sonra sınıfa çıktım. Eşofmanlarımı da boş yere giyiyordum. Bir dahaki hafta eşofman getirmeyeceğimi aklıma kazıdım. Sınıfa çıkıp sırama geçtim ve şişme montumu yastık haline getirip kafamın altına koydum. Rahatımı bozan şey kafamın altında titreyen telefon oldu. Montumun cebindeki telefonumu çıkarıp ekrana baktım. Mesaj gelmişti. Bera'dan!
BERA
Odana bıraktığım kutunun içindeki elbiseyi giy ve saat altıya kadar hazırlan.Attığı mesaja anlamsızca baktım. Ne kutusundan bahsediyordu ve nereye hazırlanacaktım? Mesajına yanıt olarak 'neden' diye sorsam da yanıt alamadım. Beklemem bile hataydı. Kafamı tekrardan sırama koyup zil çalana kadar kısacık bir uyku çektim.
--
Bu soğuk havada İstiklal marşını hem dışarıda okumuştuk hem de müdür yarım saat konuşmuştu. Donmuş vaziyette Doruk'a veda edip okuldan çıktım. Arka arkaya Bera hakkında bir sürü sormuştu ama hiçbirini yanıtlamamıştım. Çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum. Kim olduğunu sormuştu ve ben de geçiştirmek isteyerek sadece abimin arkadaşı demiştim. Boynumdaki morluğu onun yaptığını düşündüğünü söyledi bana. İnkar ettim. Haklı olması sinirimi bozmuştu.
Yokuşu çıkarken Bera'nın attığı mesajı düşünüyordum. Bir yere mi gidecektik acaba? Bu heyecanla yokuşu her zamankinden hızlı çıktım ve beş dakikada eve vardım. Karnım açtı ama şimdilik bunu göz ardı ettim. Odama çıkıp çantamı çalışma masasının önüne bıraktım. Yatağımın üzerinde kırmızı bir kutu duruyordu. Uzaktan o kadar çarpıcıydı ki içindekini hayal dahi edemiyordum. Hemen kutuya doğru adımladım ve heyecanla kutuyu açtım. Muhteşem bir renk çıktı karşıma. Bu renge bayılıyordum ve o bunu da biliyordu. Elbiseyi kutudan çıkarıp yatağa uzattım. Abartı diyebileceğim kadar harikaydı. Taşıyamayacağım kadar da profesyonel bir parçaydı. Yaşımın kıyafeti olmamasını geçtim bu kıyafet... ben bu kıyafeti taşıyamazdım ki. Diğer ufak kutudan da 37 numara topuklu ayakkabılar çıktı. Bunları giymemi neden istiyordu ki? Nereye gidecektik? Peki ben ne yapmalıyım? Yatağımın üzerinde boylu boyunca uzanan elbiseye tekrar baktım. Harika bir işçiliği var. Çok ünlü bir modacının eseri olduğu belliydi. Ayakkabılar ise ten rengiydi. Acaba kendisi mi seçmişti? Yatağımın ucuna oturup düşündüm. Ne yapmalıydım. İstediği bir şey olmayınca nasıl delirdiğini çok iyi biliyordum. Belki hayatı hakkında bir şeyler öğrenirim ümidiyle üzerimdeki okul kıyafetlerini çıkarıp çabucak banyoya girdim. Çıktığımda saat beş olmuştu. Altıya kadar hazırlanmamı söylemişti. Sadece saçlarımı kurutmam 10 dakikamı almıştı. Elbiseyi üzerime giyip aynanın karşısına geçtim. Düşündüğüm kadar vasat taşımamıştım. Çok da kötü durmuyordu. Bu elbisenin üzerine toplu bir saç yapmalıydım. Kuruttuğum saçlarım omuzlarımdan aşağı dümdüz sarkıyordu. Lastik bir tokayla tepede bir at kuyruğu yaptım. Bu muhteşem elbiseyi bir de makyaj ile taçlandırdım. Gölgeli bir far kullanıp gözlerimin rengini ortaya çıkardım. Bu renk bana gerçekten iyi gidiyordu. Dudaklarımda tercihi bordodan yana kullandım. Saat altıyı bir geçerken aşağıdaki kapının açıldığını duydum. Parfümümü sıkıp boy aynasının karşısına geçtim. Belki yaşımdan büyük gözüküyor olabilirdim ama gerçekten hoş olmuştum. Bera beni böyle görünce ne tepki verecekti acaba. Beğenecek miydi? Beğense bile söylemezdi ki. Gardırobumun derinliklerinde taşlı şık ufak bir çanta buldum. Telefonumu ve rujumu çantaya koydum. Merdivenlerden gelen ayak seslerini işittim. Odasının kapısını açtı. Buraya geleceğini sanıp kalp krizi geçirmeme ramak kalmıştı. Yatağımın üzerine oturup sakinleşmeye çalıştım. Bu heyecan neyin nesi anlamıyorum zaten. Beynime sakin olması için talimatlar verirken odamın kapısı açıldı ve bütün beyin hücrelerim verdiğim talimatı unutup kafayı yemişçesine bir oraya bir buraya savruluyordu. Birkaçı çoktan kalbime inmişti ve kalbimin ritmini arttırmıştı. Gözlerimi ondan alamıyordum. Yarım dakika boyunca gözlerimi kırpmadan onu süzdüm. Belki şu an aptal gibi görünüyor olabilirdim ama bu ziyafeti es geçemezdim. Giydiği takım onu o kadar olgun ve yakışıklı göstermişti ki kendimi onun karşısında ezik gibi hissettim. Parlak siyah gömleği ve gömleğine göre mat olan siyah ceketi ile fazlasıyla çekici görünüyordu. Kulağında siyah halka küpesi vardı ve saçları dağınık bir düzen içindeydi. Kravat veya papyon takmamıştı. Gömleğinin açık bıraktığı boynunda gümüş kolyelerinin zinciri gözüküyordu. Yataktan kalktığımda dizlerim titriyordu. Onun da beni baştan aşağı süzdüğünü fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ
Teen FictionHadi şimdi bir dürüstlük oyunu oynayalım. Doğru söyleyin beyler, hiç dostum dediğiniz birine ihanet ettiniz mi? Ya da siz kızlar, abinizden gizli saklı işler çevirdiniz mi? Hatta şöyle söyleyeyim hiç abinizin en yakın arkadaşına aşık oldunuz mu? O...