O-26

1.5K 147 177
                                    

Ben dün bölüm atmayı unutmuşum! Siz de hiç hatırlatmıyorsunuz ha 😒

İyi okumalar 😙

Eve girerken sessiz olma gereği bile duymamıştım çünkü Chanyeol'un uyumadığını biliyordum. İki haftadır onu uyurken bulmuyordum, hep beni bekliyordu ve son zamanlarda işlerinin de iyice yoğunlaştığının farkındaydım. Normal zamandan daha fazla yoruluyor ama aksine benimle daha çok vakit geçirmeye çalışıyordu. Ara sıra eve ondan önce gelirsem yemek falan yapmaya çalışarak ona karşılık vermeye çalışıyordum fakat bu çok nadirdi, genelde hep o erken gelirdi. Sonuçta üniversitede okuyordu, benim gibi bonus mesaileri ya da toplantıları çıkmıyordu.

Eve girdiğimde her yeri karanlık buldum. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından takırtılar ve nefes sesleri duyduğumda Chanyeol'un gerçekten de uyumadığını anlamıştım ama neden karanlıktaydı?

"Brokolim?" Yatak odamızdan gelen bağırma sesine karşılık verdiğimde odamızdan çıkıp lambaları yakarak yanıma geldi. "Hoş geldin." Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

Gözlerimi kısıp önce yüzüne sonra da etrafa baktım. "Ne yapıyorsun sen karanlıkta?"

"Seni bekliyordum. Böylesi daha etkili bir giriş olur diye düşündüm." Yine ne geçiyordu aklından kim bilir. Bazen öyle hızlı düşünüyordu ki aklından ne geçtiğini anlamam imkansızlaşıyordu. Birkaç saniye içerisinde elli senaryo yazabilirdi mesela. Ya da ince ince hesapladığım süprizlerimi birkaç saniye içerisinde çözebilirdi. Gerçekten bazen korkutucu zeki olabiliyordu.

"Ne diyorsun yine?" dedim gözlerimi devirip. Kolumdan tutup mutfağa doğru sürüklemeye başladı beni. Mutfağın ufak bahçemize açılan kapısından çıktığımızda gözlerim kamaşmıştı. Yani gerçek anlamda kamaşmıştı çünkü her yer parıldıyordu.

Bahçedeki tek ağacımızı rengarenk ışıklarla süslemişti. Önündeki tahta masada deniz kabuğu şeklindeki kocaman ve harika görünen bir tabağın içinde brokoli salatası vardı. Ufak bir kahkahanın ağzımdan kaçmasına engel olamadım. Manyak adam, cidden brokoliye aşıktı. Masayı da mavi mumlarla süslemişti.

"Açsındır diye düşündüm." Konuştuğunda ona döndüm. Yüzündeki gülümseme fazlası olduğunu gösteriyordu. Kafamla onaylayıp sandalyelerden birine oturdum.

"Bu saatte yemek yiyeceksek gerçekten en sağlıklı seçim brokoli salatası."

"Elbette," Bilmiş bir gülüşten sonra sessizce devam etti. "Bir de çok vaktim yoktu anca bunu yetiştirebildim."

Tekrar kıkırdarken salataya uzandım. E açtım yani. Yaklaşık bir beş dakika nefessiz salatamı yedikten sonra kafamı kaldırdığımda beni izleyen koca gözlerle karşılaştım. Tek bir çatal bile almamıştı. Kaşlarımı çatıp hafif dolu ağzımla konuştum. "Neden yemiyorsun?"

"Aç değilim ki." Sol kolunun dirseğini masaya dayamış çenesini de eline desteklemiş beni izlerken gözleri parlıyordu. Yani genel olarak bana baltığında gözleri parlıyordu ve anında kendimi dünyanın en değerli mücevheri gibi hissediyordum ama bu sefer bir başkaydı. Bir sürü duyguyu aynı anda içeriyordu.

Çatalımı bırakıp arkama yaslandım ve ben de onu izlemeye başladım. Birkaç saniye sonra rahatsız olacaktı.

Gözlerini kaçırırken söylendi. "Yesene salatanı." Sonra gözlerini iriltip tekrar baktı. "Beğenmedin mi yoksa? Baekkie hasta mısın? Salata mükemmel oldu nasıl sevmezsin?"

Göz devirirken masadan destek alarak ona doğru uzandım. "Hayır aptal, çok sevdim. Doydum da. Şimdi derdini anlat bana."

"Bir kere de anlama be." Söylenirken ayağa kalkmış elini cebine atmıştı. Yok canım, gerçekten aklımdan geçen şey mi olacaktı? Yani aslında olmaması gereken ama eve girdiğimden beri aklıma üşüşen ve birden delicesine istediğim şey mi olacaktı? Ben kalbim kulaklarımı zonklatacak bir hızla atarken onu izlerken cebinden peçete çıkartıp burnunu sildiğinde irileştirdiğim gözlerim hızla küçüldü ve hayal kırıklığıyla arkama yaslandım. Sonra Chanyeol'un kahkahasını duydum. "Dur dur yanlış cep."

"Dalga mı geçiyorsun sen?" Gıcık şey.

Birkaç kez boğazını temizlemek için öksürdükten sonra sandalyesini hemen yanıma çekip oturdu ve ellerimi elleri arasına aldı. Gerilmiştim. Oturduğum sandalyede dikleştiğimde parmaklarımı okşayan baş parmağı azıcık da olsa sakinleştiriyordu beni. "Baekhyun," derin bir nefes aldı. Tam gözlerime bakıyordu. "Okyanusum, evrenim, meleğim... Baekhyun sen benim her şeyimsin. Her şeyim.  Seni ilk gördüğümden beri bir şeylerin farkındaydım. Dedim ya sana, hep belki bir gün kaderimiz birleşir diye düşünüyordum, sanırım doğruymuş. Ben yıllar öncesinde kuruyordum bu hayalleri Baekhyun. Sen her zaman benim evrenim oldun. Umutsuzca hep bu günleri hayalledim."

Dolan gözlerini kapatıp birkaç saniye bekledi. Benim de gözlerim yavaştan dolmaya başlamıştı. "Baekhyun sen gerçekten meleksin. Benim meleğimsin. Öyle iyi ve sonu olmayan kocaman bir kalbin var ki her seferinde hayran kalıyorum. Her hareketinle tekrar aşık oluyorum. Öyle güzel seviyorsun ki... sen gerçekten sanat eserisin." Hafifçe güldü. "Hep söylüyorum bunu değil mi? Güzelliğinden dolayı değil. Camlar da iyi silinince parıldar ama bir eser değeri taşımaz. Her şey o kalbinde. Seni sanat eseri kılan kalbin. İçinde bana da yer verdiğin kalbin. Teşekkür ederim bu kadar güzel sevilmeyi bana tattırdığın için." Bir süre durdu ve dolu gözlerle birbirimize baktık. Gözlerimdeki yaşlar etraftaki parlak ışıkları iyice bulanık görmeme sebebep oluyordu. Her taraf bulanıktı onun gözleri hariç. Öyle güzel bakıyordu ki, görmemem imkansızdı.

Kısa ama duygu yüklü bir bakışmadan sonra devam etti. "Baekhyun... o eşsiz kalbinle hayatımı aydınlatmaya hayatının sonuna kadar devam eder misin? Benimle evlenir misin?"

Ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadığım gibi yaşlara da olamıyordum. Kendimi durduramazken hüngür hünghür ağlıyordum. Hadi ama evlenme teklifi almıştım! Neden bu kadar ağlıyordum ki? Hızla ayağa kalktığımda Chanyeol da kalktı ve boynuna atladım. "Seni adi." Sıkıca belimi sarmış bana sarılırken kıkırdadı.

Şaşkın bir oh sesiyle benden ayrılıp bu sefer diğer cebine elini attı. "Yüzüğü unuttum!" Cebinden çıkardığı kutudan bir yüzüğü aldı ve tekrar nazikçe kavradı sağ elimi. Kafasını kaldırıp bana baktığında başımla onaylarken hala sessizce ağlamaya devam ediyordum. Yüzüğü orta parmağıma taktıktan sonra tekrar hızla sarıldı bana. Onun da ağladığını fark etmiştim. Salak mıydık neydik ama durduramıyorduk işte.

Tekrar ayrıldığımızda yüzüne baktım. "Adi adam. Ben edecektim teklifi!"

Ellerini yüzüme getirip baş parmaklarıyla göz yaşlarımı sildi ama yerine yenileri hızlıca gelmişti. "Meleğim ağlama lütfen. Bir kez de sen edersin, ne olacak."

Göz yaşlarım arasında kahkaha atıp masadaki kutuda duran diğer yüzüğü aldım. "Getir bakalım elini Byun Chanyeol."

Kaşlarını çatmış bir şekilde elini uzattığında yüzüğü orta parmağına taktım. "Ne saçmalıyorsun sen Park Baekhyun?"

Gözlerimi heyecanla irileştirdim. "Çok yakıştı ama! Park Baekhyun. Aman tanrım çok sevdim!" Ben heyecanla ve ışıldayan gözlerle söylerken sahte bir üzüntüyle dudağını sarkıttı.

"Ama ben de Byun Chanyeol'u çok sevmiştim."

Sarkıttığı dudağına parmak uçlarımda yükselip hızlı bir öpücük kondurdum. "Taş kağıt makas o zaman!"


Etkileşimler çok düşmüş yahu, nerelerdesiniz?

ocean [bbh+pcy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin