Dudaklarımla alt dudağını kavramaya çalıştığımda belirli bir çıkıntıya denk gelmeyince kaşlarımı çattım. Yavaşça gözlerimi açarken sağ gözüyle karşılaştım. Yavaşça geri çekilirken o da yüzünü bana dönmüştü. Anlayacağını üzere kafasını sağa çevirmişti, öpüşmemiştik yani.
(Y.N.: HAHAHAHA ÖPÜŞTÜRMEDİM MUTLUYUM.)
Kaşlarım çatılırken "Neden?" diye sordum. İstediğini biliyordum.
Alayla gülüp "Neden mi diye sordun sen az önce?" dedi ve kıkırdadı.
Tavrına kaşlarımı atarken "Su ne saçmalıyorsun?" dedim, sinirlenmiştim fazlaca.
"Burada saçmalayan sensin Toprak. Cidden o kadar kalbimi kırdıktan sonra seni hemen affedeceğimi mi sandın?"
"Tek suçlu ben miyim yani? Birlik olup arkamdan iş çevirdiniz. Ya hadi onu geçtim amına koyayım. Gittin kabul edip etmeyeceğini bilmeden babama söyledin. Hadi ablam zaten sever öyle şeyleri, hadi annem yufka yüreklidir ama babam lan. Ya istemeseydi? Ya böyle kabul etmem seni, çık git evimden deseydi? Ya evlatlıktan reddetseydi? Bu kadar düşüncesiz olamaz bir insan amk. Babamı kaybetseydim napacaktın? Karşımda böyle dik durabilecek miydin? Hiç sanmıyorum."
"Ben senin karşında duramam ki Toprak. Ya yanında dururum, ya arkanda. Karşın bana haram ve ben o kadar günahkar değilim."
"Deme lan şöyle şeyler."
Kaşlarını kaldırıp masumca "Niye ki?" diye sordu.
"İçim giderse sana, gelmek bilmez."
Bana sanki Dünya'nın en güzel şeyiymiş gibi bakarken küçükçe gülümsedim. Beni çok ve güzel sevdiğinin farkındaydım. Hoşuma da gidiyordu fazlaca. Ancak babama söyleme meselesi çok büyük bir meseleydi. Onu kaybetseydim ne yapardım bilmiyorum. Hayata tutunmamı sağlayan dallardan biriydi. İnsan hiçbir şey yaşamamış, acı çekmemiş olsa bile hayata bir şeyler sayesinde tutunurdu. Onlar ne kadar eksilirse, kişinin düşme ihtimali de o kadar artardı. Babam aslında bir dal değildi, ağacın kendisiydi. O yanımda oldukça ben yeni bir dala tutunabileceğimi umut edebilirdim.
Su yüzünden bu adamı kaybedebilirdim.
Bu yüzdendi tüm sinirim, hırçınlığım. Yoksa bizden güzel çift olurdu. Kimi zaman o ciddi olurdu, kimi zaman ben. Onun gibi çocuksulaşabilir miydim bilmiyorum ancak onu güldürecek şebeklikler yapabilirdim. Bazen o altta olurdu, bazen ben... Neyse bu şey olurdu şey zamanı zaten. Dengelerdik işte bir şekilde birbirimizi.
"Bakışlarının daldığını bilmesem şuracıkta bayılırım."
Dediğine gülerken "Niye?" diye sordum.
"Niye olacak, kalbim bu kadar uzun bakmanı kaldırmaz, ondan. Ne demiştim sana? Bir bakışın iyi olmamı sağlar. Ne yanınıza geldiğimde bakardın bana, ne de başka bir an. O yüzden iyi olamıyordum. Ama şimdi sen beni izlemeye kalkarsan, o kadar iyi olmak bana çok gelir. O yüzden ne olur ne olmaz bakma sen bana çok."
"İkimizde birbirimize yanlışlar yaptık. Ben seni üzdüm, sen benim hayatımda en değer verdiğim insanlardan birini kaybetmeme neden olacaktın az daha. Ancak ben mantıklı bir insanım." Tek kaşını kaldırdı alaycı bir bakış attığında göz kırptım. Anında iç çekip eski haline dönerken gülmemi zar zor bastırarak devam ettim. "Yani sonuçta kaybetmedim. Ve sende sana öyle davranmamın sebebinin kaybetme korkusu olduğunu biliyorsun. Ve insanlara hemen ısınıp güvenmediğimi de. Ama Hatice'ye değil, neticeye bakmalıyız. Tabi bu seni affettim demek değil, seninde beni affettin demek değil. Sadece sinirimizi ya da kırgınlıklarımızı gözümüzde büyütmeyelim. Sana bir idda öneriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çamur | Texting ¦ Boy×Boy
Short Story05...: Babana eşcinsel olduğunu söyledim. Toprak: ne *BoyxBoy'dur* (Yani eşcinsel konuludur.) [Yani eğer bundan rahatsız oluyorsanız, okumayınız.] {Çokça küfür barındırır.}