"Selam babaanne, oğlun geldi."
Mezarın toprağında gezdirdi ellerini.
"Susadın mı? Çok kurumuş toprağın. Halbuki haftanın 5 günü buraya geliyorum. Salak ben, aşktan gözüm hiçbir şey görmüyor bu aralar. Aşk demişken... Bak sana damadını getirdim. Senin hattından yazdım ilk. Sen istemiştin ya hani "Benim hattımla tavla, getir bana.". Kazanmaya çalışıyorum hala kalbini ama olsun. Ben 3 sene uzaktan sevdim. O beni sevene kadar bekler, severim yine. Ha uzak, ha yakın bir şey fark etmiyor. Hep onunla tanıştırmamı isterdin-" Hıçkırığını duyduğumda dişlerimi birbirine bastırıp gözlerimi sımsıkı kapattım. Birkaç damla yaşın yanaklarımdan süzülürken onunda hıçkırıklarını yutmaya çalıştığını duyabiliyordum. "Nasip böyleymiş. Ama onun, senin o en sevdiğim kurabiyelerini yemesini isterdim. Ben senin gibi yapamıyorum bir türlü. Bir şeyler eksik oluyor. Senin ölmenden sonra hayatımda bir sürü eksiklik olması gibi. Artık benimle sürekli ilgilenen, konuşan, tüm sevgisini veren insan yok. Babaanne sen benim tek ailemdin."
Artık hıçkırıklarını tutamıyor, nefessiz kalacak kadar şiddetli ağlıyordu. Yanına çöküp kendime doğru çektim. Kollarını boynuma sarıp yüzünü boynuma gömdü. Sanki uzun zamandır bir şeyleri tutuyor, şimdi patlıyor gibiydi. Çok şiddetliydi ağlaması. Ve ben yanımda biri ağlarken ne yapacağımı bilemezdim. Kollarımı bedenine sarıp sarıldım. Hıçkırıklarının arasında "Lütfen, uzaklaştır beni burdan. Ağlamamı duyup üzülmesin Toprak, lütfen." dedi yalvarır tonda. Bir kolumu belinden çekip bacaklarının altına geçirdim ve ayağa kalktım. Ne çok, ne az uzaklıkta bir yerde durup yere çöktüm. Benden bir iki santim uzun olsa da kesinlikle daha zayıftı. Daha taşırdım ancak öyle durmak saçma gelmişti.
Ağlamasına aynı şiddetle devam ederken biraz öyle durup sakinleşmesini bekledim. Bir süre sonra aynı şiddetle ağlamaya devam edince "Sana iyi gelecek bir şey söyle yapayım. Ne olursa." diye fısıldadım kulağına. Yüzünü yavaşça boynundan çıkardı. Burnun ucu kıpkırmızıydı, gözlerinin akı gibi. Yaşlar hiç durmadan gözlerinden akarken dudakları acıyla büzülmüştü. İfadesi de acı doluydu. Dudaklarını diliyle ıslatıp gözlerimin içine baktı.
"Canım acıyor."
Bu haline gözlerim dolarken "Üzgünüm." diye fısıldadım.
"Üzgün olmasan acımaz."
Kaşlarım yukarı kalkarken "Nasıl yani?" diye sordum.
"Benim canım sensin Toprak. İyi olsana, bende olayım."
Dudaklarımı birbirine bastırıp şakağına dayadım. Bir damla gözyaşı yanağımdan süzülüp onun yanağına geçti. Şakağına küçük bir öpücük kondurup "İyiyim ben. Çok iyiyim hatta. Çok konuşamadık ama çok sevdim babaanneni." dedim. Sesim biraz titremişti. Yine geri çekilip yüzümü izlemeye başladı. Gözleri yüzümdeki her bir ayrıntıyı görmek istiyorcasına dikkatliydi.
"Bir şey daha isteyebilir miyim?" dedi kısık sesle. Kafamı aşağı yukarı sallayıp onayladım.
"Bir kere gülsene, mutlu olayım biraz. Çok gülme ama bendeki de kalp sonuçta. Dayanamaz falan güzelliğine."
Bu şebek hallerine ister istemez güldüm. Gözlerimi ve yanaklarımı bir kolumla silerken gülümsemeye devam ediyordum. O da beni izliyordu. En sonunda kolumu yüzümden çektiğimde gülümsediğini fark ettim. O da fark ettiğimi anlayınca "Çok güzelsin be." diye düşüncesini dillendirdi. Kafamı aşağı eğip bir elimle ensemi ovdum. Utanıyordum böyle zamanlarda. Sesiyle kafamı kaldırıp ona baktım.
"Hani düştü ya gözyaşın. Babaannem hep şey derdi; Gözyaşları içimizdeki acıya dayanamayıp intihar ederler. Eğer onlara dokunmazsan sonsuzluğa uğurlanırlar. Ama dokunursan mezarları orası olur. Ve gözyaşlarının mezarları sonsuzdur, çıkmazlar. Senin gözyaşının mezarı sonsuza kadar gözümün kenarında olacak. Sen gitsen bile bir gün, o benle kalacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çamur | Texting ¦ Boy×Boy
Short Story05...: Babana eşcinsel olduğunu söyledim. Toprak: ne *BoyxBoy'dur* (Yani eşcinsel konuludur.) [Yani eğer bundan rahatsız oluyorsanız, okumayınız.] {Çokça küfür barındırır.}