O günden sonra Su'yla bir garip olmuştu aramız. Her göz göze geldiğimizde yutkunup gözlerimizi kaçırıyorduk ve bu çok sinir bozucuydu. Hayır utançtan değildi, öyle olsa anlardım bir nebze.
Agzınlıktandı amına koyayım.
Birbirimizi bu kadar çok isterken niye hala sevişmiyoruz hâlâ anlamış değilim.
Amk iddası ve yazmamak için direnen yazarı.
(Y.N.: LAN SENİN ARTİSTLİĞİN KİME? TEK Bİ HAREKETİME BAKAR LAN ÖLÜMÜN.)
(Toprak notu: Sen kıyamazsın ki.)
(Y.N.: Tm sus, devam edeyim. Kesinlikle kendimi katmak için yazmadım bunları.)
Neyse. Üstünden bir haftadan fazla geçmişti ama o anlar gözümde taptazeydi. Su bana bu bir hafta içerisinde 10 tane orijinal IPhone kulaklığı almıştı.
10.
Baya bildiğimiz 10.
9'dan sonra gelen sayı olan.
Kulaklığıma çok dikkat etsemde bir şekilde bozuluyordu ve o kadar kulaklığı görünce bana inme inmişti resmen.
Sonra bunu hangi parayla aldığını öğrenmiştim bir şekilde Berk'ten (para verdim).
Aylardır bir kafede çalışıyor, gelecek sene için para biriktiriyormuş. Bunu duyunca delirdim tabii. Gittim kızdım falan, meğer öyle değilmiş. Yani burslu okuduğundan yüksek meblağlara ihtiyacı yokmuş, bir şekilde aldığı parayla idare ediyormuş.
Berk piçi para vermem için öyle demiş.
Bugün cumartesiydi ve ben her cumartesi yaptığım gibi film izliyordum. Ne türkçe altyazılı, ne de dublajlı. Direk orijinal halini izliyordum. Su'nun daha önce dediği gibi en büyük hayallerimden biriydi New York'ta yaşamak. Bu yüzden senelerdir kurslara gidiyordum. Ve ingilizce izlemek iyi oluyordu. Altyazılar ya da dublajlar bazen çok siktiriboktan oluyorlardı.
Artık sıkılmaya başlamıştım ki telefonumun titrediğini fark ettim. Elimi ona doğru atıp kendime çektim. Su'dan mesaj gelmişti.
Suluk: Aşağı insene.
Toprak: bu saatte¿
Suluk: Ne var lan saatte?
Toprak: saat 10 farkında mısın
Su: Evet ama nolmuş ben anlamadım.
Toprak: tamam geliyorum
Su: Tamamamam.
Görüldü atıp çıktım uygulamadan. Ayağa kalkıp elbise dolabımın aynasında yansımamı süzdüm. Tişört giymemiştim, ev fazla sıcaktı. Altımdaki eşofman altı baya aşağı kaymıştı. Saçlarım dağınık, yüzüm ifadesizdi. Dolabın kapağını açıp biraz bakındım. Açık gri tişörtle koyu mavi kot çıkarıp giyindim. Üstüme koyu gri kapşonlumu aldım. Diğer rutin şeyleri (cep doldurma, biraz saçlarla oynama, parfüm sıkma vb.) yaptıktan sonra odamdan çıkıp mutfakla salona bakındım. Kimseyi göremeyince "Anne." diye bağırdım.
"Efendim." diye bağırarak cevap verdi nefes nefese.
Hassiktir, nefes nefese?
"İyi misin?" diye bağırdım sesinin kaynağına doğru ilerlerken.
"İyiyim oğlum, ne diyecektin sen?"
"Dışarı çıkıyorum da-"
"Tamam çık."
Kaşlarım yukarı kalkarken nereye diye sormasını bekledim ama ses seda yoktu. Tam arkamı dönmüş kapıya ilerleyecektim ki "Mustafa." diye inleyişini duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çamur | Texting ¦ Boy×Boy
Short Story05...: Babana eşcinsel olduğunu söyledim. Toprak: ne *BoyxBoy'dur* (Yani eşcinsel konuludur.) [Yani eğer bundan rahatsız oluyorsanız, okumayınız.] {Çokça küfür barındırır.}