fifti van

13.8K 818 272
                                    

Hissettiğim kıpırtılarla ve sıcaklıkla bilincim açıldı. Aslında daha çok uyuyasım vardı çünkü dün oldukça yormuştuk ikimiz de. Ancak bir kere açıldı mı kapanmayan bir bilincim barış işte. Yutkunup gözlerimi kırpıştırarak açtım. Odası güneş görmeyen tarafta olduğundandı sanırım, sadece güneşin etrafa yaydığı ışınlardan dolayı etraf aydınlıktı. Derin bir nefes alıp kafamı yana çevirdim ve huzurlu ifadesini izledim. Saçları karışmış, dudakları yan yattığından hafifçe büzülmüş, bedeninin üst kısmı açılmıştı. Hiç hareket edesim gelmese de elimi yavaşça kaldırıp parmaklarımı usulca yüzüne değdirdim. Rastgele yüzünde gezdirirken bende huzurluydum.

Açıkçası ne ara sevmeye başlamıştım bilmiyordum. Ne ara bu kadar kalbim olmuştu onu da bilmiyordum. Dün o sersemlikle "Seni seviyorum." diyebilmiş olsam da bir süre daha yüzüne karşı, gözlerinin içine bakarak söyleyebileceğimi sanmıyordum. Öyle basit değildi benim için "Seni seviyorum." demek. Ne aileme, ne de Berk'e sürekli söylerdim. Hissettirmeye çalışırdım ben. Sevdiği bir şeyi unutmaz, onu alır ya da yapardım. Özge'ye her doğum gününde en iyi hediyeyi veren ben olurdum çünkü sevdiği şeyleri herkesten iyi bilirdim. Berk çok güleç bir insan olsa da en çok ben güldürürdüm çünkü nelere gülüp nelere gelmediğini en iyi ben bilirdim. Sevgi söylemekten çok göstermekti benim için.

Şimdi bu çocuğun her an yanında olarak gösterecektim sevgimi. Kötü bir şey olduğunda bana gelmeyecekti, ben zaten onun yanında olacaktım çünkü.

İlk defa mı seviyordum bilmiyordum. Ondan öncesinde birlikte olduğum insanlarla duygusal bağ kurmamaya çalışmıştım çünkü hepsi bir gün gidecekti, bu değişmez bir gerçekti. Ancak Su'yla başta duygusal bağ kurmaya başlamamızdandı belki sevdiğimi düşünmem.

Kafam ip yumağından da karışık kısaca.

Onu izlerken ve parmağımı yüzünde gezdirirken telefonumun titreşim sesi kulaklarıma doldu -evet o kadar yüksek sesli-. Odaya göz atmak için doğrulmaya çalıştığımda belimdeki ağrıyla kısık sesle inledim. Bu nasıl bir ağrıydı böyle ulan? Ben bu kısmı tamamen unutmuştum... Canım acıya acıya doğrulup odada göz gezdirdim. Pantolonumun kenarının yatağın yanında görünce garip şekillere bürünerek uzandım ve uzun çabalar sonucunda galip gelerek pantolonu elime alabildim. Cebine uzanıp telefonu çıkardım. Çağrının Berk'ten geldiğini görünce göz devirip aramasını yanıtladım.

"Toprak çok fena yardımına ihtiyacım var."

Hızla konuşmasıyla kaşlarım çatıldı.

"Önemli bir şey mi oldu?"

"Kafayı yememi sağlayan bir şey önemliyse evet, önemli bir şey oldu."

"Noldu lan?"

"Bize gel, anlatacağım."

"Berk-"

"Oğlum hadi be, cidden ihtiyacım var sana."

"Tamam başımın belası, tamam geliyorum."

"Sen adamsın."

"Lan tamam oyalama."

"Seni seviyorum sevgilim, istediğin zaman Su'yu bırakıp bana gelebilirsin. Ya da ben metres olmaya da razıyım, yeter ki ucunda sen ol."

"Lan siktirme sevgilini metresini, kapat giyinip çıkayım."

"Tamam yavrum, bekliyorum."

Göz devirip aramayı direk sonlandırdım. Ben kapatmasam o daha bir sürü şey derdi, net. Hayır ne olduğunu da söylememişti ki kendimi ona göre hazırlayayım. Berk'ti yani sonuçta. Kim bilir ne işler çevirmişti de yardım istiyordu.

Sadece bel altımı kapatan pikeyi yana atıp yatağın ucuna getirdim bedenimi. Bu ağrıyla nasıl gidecektim ben oraya kadar ulan? Acaba ağrı kesici var mıydı evde? Su'yu uyandırmak istemiyordum çünkü o da yorulmuştu dün.

Komodinin çekmecesini açıp baktığımda baksırlarıyla karşılaşınca birini elime aldım. Her gün baksır değiştirdiğimden dün giydiğimi giyemezdim. Yavaşça ayağa kalkıp zor bela üstüme geçirdim. Ya yaparken zevkliydi de, Allah düşmanlarım hariç kimseye vermesindi bu ağrıyı. Evin içinde her yerim ağrıya ağrıya dolaşıp en sonunda buzdolabının yanındaki dolapta bulabildim tamda istediğim niyelikteki ilaçtan. Kas gevşetici, ağrı kesici gibi bir şeydi. Yani tamda bana lazım olan. Ondan iki tane içip -üstünde içilebileceği yazıyordu- geri odaya döndüm ve banyoya girip 10 dakikadan kısa sürede vücudumu yıkayıp çıktım. Aynı hızla kurulanıp giyindim ve çalışma masasının üstünden bir kalem ve defter bulup üstüne gerekli şeyleri yazdım.

"Berk salağının bana işi düşmüş, ben onu halledip geri geleceğim hemen."

Olmuştu bence. Kısa ve özdü işte, daha ne olsundu? Onu masanın üstünde bırakıp ayakkabılarımı giydim ve sessizce evden çıkıp Berk'lere gitmek için otobüs durağında otobüs beklemeye başladım.

1 saat sonra
(Geçiyorum çünkü o olaylar Bize Gelsene'de yaşanan şeyler olacak, burayla alakasız sayılırlar.)

İlaç sayesinde toparlanan bedenimle Su'nun dün anahtarı çıkardığı yerde çıkarıp kapıyı açtım. Geliş gidiş ve yaptığımız komplo yüzünden 1 saat sürmüştü gelmem. Kapıyı arkamdan kapatırken hala uyuyor mudur acaba diye düşündüm. Yavaşça odasına baktığımda göremeyince kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla. Neredeydi lan bu? Odasından çıkıp salona ilerledim. İçeri girdiğimde dünkü gibi dirseklerini dizlerinin üstüne dayamış kafasını aşağı eğmiş haldeydi. Dudağımın kenarı kıvrılırken ağzımı konuşmak için açmıştım ki kafasını kaldırınca olduğum yerde donakaldım.

Gözlerinin akı kırmızılaşmış, ağlamaktan şişmişti. Çok büyük bir acıyla bakıyordu ancak nedenini anlayamamıştım hala. Nolmuş olabilirdi ki 1 saatte ulan? Bir anda kalkıp üstüme koşturdu ve sımsıkı sarıldı. Arkaya doğru sendelerken ellerimi beline koydum.

"Su?" dedim sorarcasına. Sesimle hıçkırarak ağlamaya başladı. "Yavrum neyin var?"

"Gi-gittin sandım. Dün çok sert davrandığım için kı-kızıp gitmişsindir dedim. U-uyandığımda seni göremeyince, bi-bir de aradığımda açmayınca git-gittin sandım." dedi hıçkırıklarının arasında.

"Ben mor bırakmıştım çalışma masanın üstüne. Şarjım da dün şarja takmadığımdan bitmiş. Ama sende hemen kötüye yormuşsun. Ben böyle gidecek insan mıyım amına koyayım?"

Burnunu çekerken "Hep gidildi benden, biliyorsun. Dün ilkindi senin ve sert davrandıysam kalkmak istememen çok normal olurdu." diye mırıldandı.

Parmaklarımı onu yatıştırmak amacıyla saçlarının diplerinde gezdirirken "Ya benim hoşum sana çok gitmiş, o geri gelince giderim ben anca. Ama biliyorsun onun hafızası çok kötüdür, geri gelmeyi bilmez." dedim.

Dediğime kıkırdarken "Gelmesin geri hiç, ne gerek var." diyip dudaklarını köprücüklerime bastırdı.

"Sen öyle istiyorsan." diyip kulağının altından öptüm.

Nefes alış verişleri hızlanırken yutkunup "Acıyordur..." diye mırıldandı.

"İlaç aldım."

"Açım ama ben."

"Tamam menüde ben varım işte. Beni yersin."

Kafasını iki yana sallarken "Sana nasıl hayır diyebilirim ki, hele de böyle bir teklife?" dedi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Eh gerisini biliyorsunuz zaten.

°
Selamlar,

Nabersiniz?

Bayadır bölüm atmıyordum ve beklentinizi karşılayamadım büyük ihtimalle ancak geri döndüğümde göre azıcık mazi yapabilirim he?

Diyorum ki bi sürü bölüm atacağım ahali.

Uzatmayam daha fazla, buna bir ton yazdıktan sonra Bize Gelsene ve Deli ile Divane'yle ilgileneceğim.

Neyse sizi seviyom

Çamur | Texting ¦ Boy×BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin