44
İdris, bir keresinde kızının okuduğu kitapları merak edip odasına tilki gibi araştırmaya girişmişti, kitaplardan birini alıp rastgele açmıştı: "Ben size özümü vereceğim; siz bana paranızı." Ne demek istemişti yazar? Anlamamıştı, sayfaları hızla çevirdi, başka bir sayfaya göz attı. Gözlerine inanamadı, ne iğrenç cümlelerdi, adam hep seks maceralarını anlatmıştı.
Panikle karısının yanına koşmuştu. Karısı çoktan okumuştu o kitabı. "Orası öyle değil, o iş senin bildiğin gibi değil" diye başlamıştı söze. İdris ise yeryüzündeki en geri zekalı adammış gibi hissetmişti kendini. "Dünyayı durdurun, dönmesin, kaçırdığım çok şey var, hepsini anlamak istiyorum" demişti ona, gözlerinden yaşlar gelerek.
İdris'in mide ağrısı tutmuştu. Bu berbat bir şeydi. Hap almak ve dinlenme ihtiyacı hissediyordu.
2 katlı ahşap pansiyonu fark etti. Burada dinlenmeyi ve belki de geceyi burada geçirmeye karar verdi. Aracı pansiyonun park alanına çekti.
Odaları tuttu. Pansiyon sahibi adamdan midesi için ilaç almıştı.
Banyo yapıp yatağa uzandı. Uyuyordu. Karısı da pencere önünde geçip romanını yazmaya koyuldu. Erdoğan yatağa uzanmış televizyon seyrediyor, meyve suyu içiyordu.
Hatun duş alıp dışarı çıkmıştı. Ayla da duş aldı ve aşağı indi. Hatun'u bulamadı. Onu aradı cep telefonundan; ama ona ulaşamadı. Çok sıkılmıştı. Yapacak bir şeyler arıyordu. Onu oyalayacak herhangi bir şeyler... Pansiyonu işleten genç karı koca ve küçük kızları ortalıkta yoktu.
Ayla, bahçeye çıktı. Kimseyi göremedi. Çevreyi keşfetmek için pansiyonun arkasına ilerledi. Orada güzel bir yol vardı. Resimlerdeki gibi. İp gibi uzayan yolun iki tarafın da dizi dizi ağaçlar vardı. Akşam güneşi vuran yolu yer yer gölgeler hareketlendiriyordu. Yaşlı ve gövdesi kalın, çok yüksek ağaçlardı. Ayla bir süre ilerledi ve durdu. Ağacın biri onu kendine çekti. Böyle muazzam bir ağacı ilk kez görüyordu, ağaca sarıldı. Beş kişi daha böyle kollarını açsa ancak ağacı sarabilirdi herhâlde. Bu çok ilgisini çekerdi arkadaşlarının. Arka planda ağaç ve ön planda gülümseyen yüz ifadesi; cep telefonuyla fotoğrafını çekti birkaç değişik pozla. Ağacı tek olarak çekti. Ağacın dibinden tepesindeki dalları ve boydan çekti. Başka açılardan çekti. Sonra ağacın altına oturdu. Sırt çantasından şişeyi çıkardı, su içti. Yolun diğer tarafında mısır tarlası vardı. Macera ya da çılgınlık olsun diye tarlaya girmek istedi; ama korktu yolunu kaybetmekten. Yanında Hatun olsa çok kolay yapardı çılgınlık; ama tek başına cesaret edemiyordu.
Yoldan geçen genç adamı gözü bir yerden ısırıyordu. Ama çıkaramadı.
"Selam!" dedi genç adam.
Ayla, onu nerde gördüğünü hatırlamıştı: "Sen o minibüstekilerdensin!" dedi.
"Öyle. Arkadaşlarım adına özür dilerim. Oldu bir yanlışlık. Aslında matrak insanlardır. Bazen çekilmez olabilir herkes. Babana takılıyorlardı. Baban sert tepki vermeyince azıttılar. Baban küfür etseydi kaçıp giderlerdi. Her neyse. Ne yapıyorsun burada?"
"Hiç. Peki sen?"
"Pansiyonda kalacaktık. Çok para tuttu. Aşağıda ormanda, dereye yakın kalıyoruz. Çadır kurduk. Doğa müthiş. Arkadaşlarım derede yüzüyor. Beni sarmadı. Bir dolaşayım dedim."
Genç adam ona yaklaşmak ve yanına oturmak istedi.
"Yaklaşma!" dedi Ayla.
"Neden?"
"Yalnız kalmak istiyorum. Gitsen iyi olur."
"Ne güzel laflıyorduk. Ne oldu birden? Lütfen didişmeyelim. Hayatımda zaten didiştiğim bir sürü insan var. Allah aşkına; biraz olumlu ol; lütfen. Baban mı kızar, o emsalim çocuk abin mi?"
Ayla hafifçe güldü: "Seni tanımıyorum, git sen."
"Bir fırsat verirsen tanırsın, lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ GENÇ KIZIN HİKAYESİ
RomanceAyla ve onun can dostu Hatun'ın hikayesidir bu. Ayla, ormanda çok güzel bir villada oturmaktadır ailesiyle, zengindir. Ayla Hatun'la serseri kız olma yolunda ilerlemektedir, babası böyle düşünmektedir, baba kızının sorumluluk sahibi kızlar gibi davr...