Bölüm 116

4 1 0
                                    

115

Kadir oğlunun acelesinden Hatun'u diğerleriyle tanıştırmayı unutmuştu. Hatun, genç adamı görmezden gelmeye çalışıyor, onunla göz göze gelmeye çabalıyordu, "bu it de başıma büyük belalar açacak birine benziyor, neden def olup gitmiyor ki!" diye düşündü, çaktırmadan büyük bir nefretle ona baktı, Mustafa güzel iş çıkarıyordu, "aferin sana it" dedi içinden, güldü. Zavallı ve ne olursa olsun iyi kalpli ve merhametli olabilen Mustafa ise topladığı eşyaları çantanın yanına koyuyordu, bir an elleri çarpıştı o sırada. Göz göze geldiler, Hatun elinde olmadan gülümsedi, güldü, işte o an genç adamın bakışlarından çok yumuşak, yıldıza benzer bir şey sızdı içine, belki de o an gülmesine, kısacık gülmesine bu yol açmıştı, anlayamadı ne olduğunu; ama iyi hissetmişti. Kirli sakallı genç adamda başından beri bir hoşluk fark etmişti; ama bakışlarından yansıyan hoşluğu ilk kez fark etmişti ve genç adam da elinde olmadan gülmüştü; "af edersin" demişti üstelik. Hatun kitabı unutmuştu, genç adam onu eline aldı, kapağa şöyle bir baktı ve dedi ki: "Kitap okuyorsun demek?"

"Ya ne sandın, eşek herif diyecekti, kör müsün?!" diyecekti, caydı.

"Evet. Sen de okur musun?"

"O sevdiğim kitaptır. Kitaplığımın en güzel kitabıdır."

Hatun, çaydanlığı kaldırmıştı, çayı dökecekti.

"Çay kaldı mı?" diye sordu Mustafa çekinerek.

"Birkaç bardak çıkar."

"İçebilir miyiz, acelen yoksa?"

"Olur" dedi. Ona yalan atmaya içi elvermemişti, yeni bir aşk macerası başını belaya sokardı kesin. Hiçbir şey olmasını istemiyordu, zararsız bir dostluk bile. Hem genç adam omu tanıyınca, gerçek yüzünü görünce koşarak kaçardı zaten. Erkeklerden ve her şeyden uzak kalmaya karar vermişken, e canım bir çay içse onunla zarar gelmezdi, bir çaydan ne çıkardı ki! Hem çiftlik evine dönmek istemiyordu şimdi.

"İçimin karışıklığından ve acıdan gün ışığını fark etmeyi unuttum bazı zamanlar" dedi Mustafa, "birilerini, sokaktaki kediyi, gece yanan sokak lambasını, yıldızları, güzel insanları, hayatın coşkuyla aktığı ve ufak tefek ya da dolu dolu insana dokunduğu anları... Bana dokunduğu anları fark edemedim." Gözleri dolmuştu ve yaşlar yanaklarına düştü. Çocukluk arkadaşım öldü de geçen ay, onu sende gördüm, fiziksel olarak sana çok benziyordu. O an Hatun'un da gözlerine yaşlar birikti. Vicdan azabı duydu ona it dediği için, "ben senin baş belası olduğunu düşünüyordum, sana it dedim, yanımdan defolup gitmeni istemiştim." Yaşlar devam etti.

Mustafa gözyaşlarını sildi: "İntihar etti, sevgilisinden ayrılınca... Yapacağını hiç sanmazdım, hayata çok bağlıydı, gece bir kutu hap içmiş, sabah yatağında ölüsünü buldular... Canını sıktım senin de. Özür dilerim."

"Yok yok. Rahat ol."

"Buraları özlemişim. Dedemle sık sık böyle ateş yakar muhabbet edip bir şeyler yerdik. Balık tutardı. Sonra her tuttuğunu bana okşayıp ırmağa salardı. Çocukluğumun en güzel günleriydi."

Hatun, çayı uzattı. Mustafa, şekeri atıp karıştırdı. Bir yudum içti. Sigara çıkarıp yaktı. "Babam bilse kötü olur. Bu aramızda kalsın, olur mu?"

"Kalsın. Ama bana da bir dal ver. Bu ada aramızda kalsın."

Mustafa, ona gülümsedi bir dal sigara uzattı, çakmağı yaktı. Hatun, sigarasını yaktı: "Sevgilin var mı?"

Hemen sonra düşündü: "Yuh be, hemen niye sordun ki kızım!?"

"Yok."

"Senin sevgilin var mı?"

"Sevgili demek cehennem demek. Yeni ayrıldım. Berbat bir şeydi. Canavarın tekiydi ve iyice canavarlaştırdı beni. Güzel ve iyi ne varsa unutturdu bana. Aslında biriyle konuşmaya çok ihtiyacım var. İçimde olup biteni kimse bilmiyor."

"Kayboldun galiba?"

İKİ GENÇ KIZIN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin