Bölüm 26

51 3 0
                                    


Arkamdan "Ayza" diye bağırdığını duydum. Ama durmadım. Uçurumun oraya gitmeye başladım. Vardığımda uçurumun ucuna oturdum. Bana burada güzel olduğumu söylemişti ve bugün onun güzeli olduğumu söyledi. Bu kadar çabuk yelkenleri suya indiremezdim. Ondan hoşlandığımı ne yazık ki farkındaydım. Gün batmaya başlamıştı. Sahi saat kaçtı? Telefonuma baktığımda 18:13 olduğunu gördüm. Zaten 1 de uyanmıştım. At binerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum.

Tekrar Barış'ı düşünmeye başlarken,

"Ayza" Barış'ın sesini duydum. Elindeki gitarla yanıma oturdu. Burnuma yine o okyanus kokusu doldu. Bir şey söylemeden gitarını çalmaya başladı.

"Yaradan bir mucize göndersin diye, kalbim gece gündüz duaya durur. Ya bir telefonla ya da yüz yüze şimdilik hatırımı sorsan da olur. Gel gel gel kokun tenime bulaşsın çık gel de artık elim ayağıma dolaşsın. Sahi ne oldu da biz ayrıldık . En çok sevdiğine kızar, küsermiş aşık."

O söylemeye devam ederken ben de onu izliyordum. Çok şaşırmıştım. Bu şarkıyı söyleyeceğini tahmin etmiyordum. Gün batımıyla beraber o kadar güzel görünüyordu ki. Yine çok heyecanlanmıştım. Şarkıyı bitirdiğinde,

"Benim mucizem sensin Ayza!" diyerek rüzgardan önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ne diyebilirdim ki ? Sadece gülümsemekle yetindim. Bana doğru yaklaştı ve alnımdan öptü sonra da beni kendine çekip sarıldı. Ben de ona sarıldım. Bu okyanus kokusunu özlemiştim.

Barış "Arzu'yu da kafana takma güzelim. Ben onun yanında mecburen duruyorum. Hem bu kadar kıskançlığa da gerek yok." diyerek göz kırptı.

Şuna bak şuna ya ...

Gözlerimi kısarak "Ukala odun! Neyini kıskanayım senin? ben zamanım boşa gitmesin diye öyle davrandım. Taliplerim çok bir kere. Sana kalmadım yani kapiş" diyerek ben de ona göz kırptım.

Barış"Göreceğim ben senin o taliplerini. Hem benden iyisini bulamazsın kızım." dediğinde bir kahkaha patlattım. tam tekrar bir şey söyleyecekti ki telefonum çaldı.

Barış hemen kim o diye sordu.

"Bilmiyorum Barış. Telefon cebimdeyken kimin aradığını göremiyorum. Henüz öyle bir yeteneğim yok."

"Laflara bak kim öğretiyor kızım bunları sana? Hayırdır yani ?" Onu takmayarak cebimden telefonumu çıkardım. Ege'nin aradığını gördüm.

"Efendim?"

"Ayza neredesin?"

"Barışlayım ne oldu?"

"Kuzey seni sordu" dediğinde tükürüğüm boğazıma kaçtı. Ben öksürürken Barış da hayvan gibi sırtıma vurup "Ne oldu lan durduk yere? Allah Alla çarpıldın mı yoksa?" hem Ege hem de Barış ismimi sayıklıyorlardı. Boğazımı temizleyip konuşmaya geri döndüm.

"Bir şey yok iyiyim tamam. Şeey aaa öyle mi? Tamam Egecim tamam sen şey yapma ben sonra şey yaparım."

"Tamam" diyerek telefonu kapattı. Vay be hemen tamam dedi zeki kardeşim benim. Barış hemen beni soru yağmuruna tuttu.

"Ne oldu lan?" Odun ya öküz bir hanımefendiyle nasıl konuşuyor terbiyesiz.

"Hiç. Hiçbir şey olmadı öküz."

"O yüzden mi gözlerin yuvalarından çıkacakmış gibi oldu ve az kalsın tükürüğünle boğuluyordun?"

"Ege sana ne söyledi ki?" diye ekledi. Benim aksime Barış ciddiydi.

"Hiçbir şey canım. Havadan sudan işte." Bence bana inandı ve bence kesinlikle üstelemicek.

"Çocuk mu var kızım karşında. Ben de Ege'ye sorarım. Bir şekilde öğrenirim. Benden bir şey kaçmaz. Hele gidelim de dur sen dur. Barış Atakolum ben kızım. " söylene söylene kalktı. Hay senin Atakoluna.

Gitarını aldı ve yürümeye başladı. Ben de peşinden ona yetişmeye çalışıyordum. Sonra niye bu kadar acele etiğim aklıma geldi. Ardından adımlarımı yavaşlatmaya başladım. Ben umursamazcasına sakin bir şekilde yürürken o benim aksime hızlı yürüdüğü için aramızda ki mesafeyi açmıştı. Otele yaklaşmaya başladığımız da Barış önce yanına baktı, durdu ve arakasına dönüp bana baktı.

Kaşlarını çatarak "Niye bu kadar yavaşsın?" bunu bağırarak söylemişti. Aynı şekilde bende sesimi duyurmaya çalışarak "Acele etmem için bir sebep yok." dediğimde gözlerini devirdiğini anladım. Çünkü bunu abartılı bir şekilde yapmıştı.

Gitarının kılıfını omzuna takıp, ellerini göğsünde birleştirip beni beklemeye başladı. Açıkçası bu hareketiyle de karizmatik görünüyordu. Her neyse. Yine aynı yavaşlıkta ilerlemeye devam ettim.

"Yetişmek ne kadar zor olabilir ki" diyerek isyan etti.

"Senin bir adımın benim üç adımım Barış."

"Bu hızlanmaman için bir sebep değil." Yanına vardığımda "Nihayet" diyerek elimi tuttu. Anında elimi geri çektim bana soran gözlerle, şaşkın bir şekilde bakmaya başladı.

"Bu beni beklemekten sıkıldığın içindi." diye cevap verdim ve onu şaşkın bakışlarıyla baş başa bırakıp, önden giderek otele girdim. Otele girdiğim anda bedenimi sıcak hava karşılamıştı. Ayy donmuşum soğukta. Sanki buz tutmuşum da çözülüyormuşum gibi hissettim. Sıcağı seviyordum. Yaz çocuğu olarak kış bana göre değildi.

Asansöre bindiğimde kapı tam kapanmak üzereyken biri tekrar düğmeye bastı. Tekrar kapılar açılırken kaşlarını çatan bir Barışla karşılaşmayı bekliyorken aksine sırıtan bir Barışla karşılaştım. Oysa ki ona sırıtmasını sağlayacak bir şey söylememiştim. Asansörden indiğimiz de Ege'nin kapısını çaldım.

"İki de bir ortadan kaybolma Cankuş" diyerek Caner kapıyı açtı. İçeri de biz hariç herkes vardı. Tabi Kuzey de... 

OKUL GEZİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin