Kafamı kaldırıp baktığımda bu kişinin Min Joon olduğunu gördüm. Görmemle boynuna atlamam bir oldu zaten. Onu cidden özlemişim.
"Yah! Oppa seni çok özledim."
O da beni hiç bırakmayacakmış gibi sarılırken kokumu içine çekiyordu.
"Seulgi..."
Gözlerim dolmaya başlayınca ona daha sıkı sarıldım. Kaçırıldığım günden beri sevgilimi hiç görmedim. Zor da olsa ayrıldıktan sonra aynı anda sınıfa baktık. Daha sonra birbirimize.
"Bu sınıfta mısın?"
"Bu sınıfta mısın?"
Aynı anda söylediğimiz cümleye gülerken kapıyı tıklatıp içeri girdik. Kızlar sevgilime yiyecekmiş gibi baktıklarında elini tuttum. O da elimi sıkıca tuttu. Sanırım erkeklerin bana attığı "Hey! Bu gece boş musun?" bakışlarından.
"Evet kendinizi tanıtın."
Joon'un elini sıkarken konuşmaya başladım.
"Ben Kim Seulgi. Lütfen iyi anlaşalım."
Yanımda sırıtan Joon'u hissedebiliyordum.
"Ben Min Joon. İyi anlaşmamıza gerek yok. Sevgilime bulaşmayın yeter. Çünkü sevgilime bulaşan karşısında beni bulur." dedi birbirine kenetlenmiş ellerimizi kaldırırken.
Şuan biraz pişman hissediyorum. Yoongi'ye aşıktım ve Joon'u unutmak için onunla çıkmıştım. Ama şuan Joon'la çıkıyorum. Yoongi ne olacak? Ama bitti. Yoongi bitti.
"Tamam yerinize geçin."
Hoca konuşmaya başlayınca Joon beni çekiştirerek en arkadaki sıraya oturdu ve beni köşeye iterek oturdu. Kocaman bedeninden dolayı görünmüyordum. Beni saklamaya çalışıyordu belli ki. Cidden... İki katım gibi bir şey.
"O etek sence de biraz kısa değil mi?"
Diye fısıldadı Joon kulağıma. Kıskanç.
"Ne yapayım forma böyle."
"O zaman giy ama sana bakan erkeklerin gözlerini kaşıkla yerinden çıkaracağım."
Ona bıkkın bakışlarımı gönderdikten sonra kafamı sıraya koyup uyumayı bekledim.
"Günaydın kızım. Geldik uyan hadi."
Uyuyakaldıktan on beş dakika sonra hocanın ipeksi çıkarmaya çalıştığı sesini kulaklarımda işittim. Işık hızında kafamı kaldırıp gözlerimi hocaya diktim. Joon ise yanımda kıs kıs gülüyordu.
"Tahtadaki cümleyi çevir kızım."
Tahtadaki cümleye gözlerimi kısarak baktım.
I'll stick with those who are asleep in class zero. ( Derste uyuyanlara sıfır çakacağım. )
Bir süre cümleye baktıktan sonra çeviremeyeceğimi anlayıp hocaya yavru köpek bakışlarımı göndermeye çalıştım. İşe yaramayınca aklıma bir espri geldi.
"Hocam ama ben sadece derdimi anlatabilecek kadar ingilizce biliyorum."
"Anlat o zaman derdini de dinleyelim."
Joon'a kurnaz bir bakışa attığımda ne diyeceğimi anlamıştı. O da sinsi bir şekilde gülmeye başladı.
"I can't speak English."
Sınıftan kahkaha sesleri gelirken hoca göz devirmekle yetinmişti. Daha sonra hiç bir şey olmamış gibi tahtaya gidip kimsenin dinlemediği konuyu anlatmaya devam etti. Ben de kafamı sıraya gömüp uyumaya çalıştım. Ama zil çoktan çalmıştı.
.
.Çıkışta Joon ile saat ona kadar AVM'lerde dolaşmıştık. Daha sonra Joon beni evimin olduğu sokağa kadar bırakmıştı ve evlerimize sağ salim gitmek üzere birbirimize söz verip vedalaşmıştık.
Evimin olduğu sokakta kulaklığımı takmış ilerliyordum. Sokağı döndüğümde aniden yere düştüm. Tam köşede bekleyen siyahlara bürünmüş birine çarpmıştım ve şuan üstüme geliyordu. Ben ise geri geri sürünüyordum. Sırtım duvara deyince üzerim eğildi. Hafif sırıttığında soğuk nefesi suratıma çarpmıştı.
Aşırı yakındık.
Sürekli sırıtıyordu ve gördüğüm küçük dişler tahmin etmek istemediğim kişinin beni bulduğunu gösteriyordu sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pain || myg
FanfictionSeulgi, bir intikam uğruna hayatını mahveden Yoongi'ye dışından nefret kusarken, içten içe yanlış duygular besliyordu.