Her zamanki gibi okuldan çıkmış eve gitmek için taksi bekliyordum. Gelen taksiyi görünce elimi havaya kaldırdım ve taksinin durmasını sağladım.
Taksiye bindim ve gideceğim yeri söyledim. Taksicinin suratı gözükmüyordu. Maske ve şapka takmıştı. Son sürat taksiyi sürmeye başladı.
Taksici değişik yollara sapmaya başlayınca merakla etrafa baktım ve konuşmaya başladım.
"Yah! Burası da neresi böyle? Gideceğim yere götürmüyorsun beni!"
Taksici bana dikiz aynasından bir bakış attı ve sürmeye devam etti. Endişelenmeye başlamıştım.
"İ-inmek istiyorum!"
Dedim ve tam arabanın kapısının kolunu açacaktım ki kapı kitlenme sesini duymamla endişem 2 katına çıktı. Ağlamaya başlamıştım.
Bir süre sonra araba durmuştu. Ben ise hala ağlıyordum. Adam arabadan indi ve arka koltuğun kapısını açtı. Beni kolumdan sertçe tutup dışarı çıkardı. Bir eve gelmiştik. Kolumu çekmeye çalıştığımda daha sert tuttu ve peşinden sürüklemeye başladı. Ben de itaat etmek zorunda kaldım.
Tabi nereden bilebilirdim ki yıllarca işkence çekeceğimi...
.
.Gözlerimi birden açtığımda ağladığımı yeni fark ediyordum. Hızla doğrulduğumda Yoongi de irkilmiş olacak ki gözlerini hızla açtı.
Bu saçma kabusu arada bir görüyordum ve bu beni korkutuyordu. Çünkü rüyamda, Yoongi'nin beni kaçırdığı gün olanların aynısı oluyordu.
Şakaklarımda biriken terleri elimle sildikten sonra Yoongi'nin ne olduğunu sormasını es geçerek lavaboya doğru ilerledim. Yüzüme biraz su çarptıktan sonra derin bir nefes aldım ve yüzümü silip odama geri döndüm.
Yoongi hala aynı yerinde bana bakıyordu. Gözleriyle ne olduğunu soruyordu. Bunu herkes anlayabilirdi. Zoraki bir şekilde gülümseyip konuşmaya başladım.
"Sadece kabus gördüm."
Gülümseyip kafasını aşağı yukarı salladı. Ben de buna karşın hafif bir tebessüm ettim. Yoongi yatakta biraz kıpırdanıp esnedi ve kalktı. Uyuşuk adımlarla lavaboya giderken arkasından gülümseyerek bakıyordum.
Bana iyi hissediyordu.
Ellerimle saçlarımı düzelttikten sonra mutfağa indim. Tezgaha gerekli malzemeleri çıkarıp kahvaltı hazırlamaya başladım. Yemek pişerken dolaplardan iki tane tabak ve çubukları çıkarıp masaya koydum.
Tam yemeğe bakmak için arkamı dönmüştüm ki Yoongi'nin gelip çoktan yemeği karıştırdığını gördüm. Ne ara gelmişti ki?
Yemekler hazır olunca Yoongi'yle beraber sohbet ederek kahvaltı yaptık. Eskiden daha iyi olmamız hoşuma gidiyordu. Abim gibiydi. Kendimi yalnız hissetmiyordum.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra ben masayı toplarken Yoongi, bir işi olduğunu söyledi. Kafamı aşağı yukarı sallarken işimi yapmaya devam ettim. Yoongi, odasına çıkmış, üzerini değiştirip yanıma gelmişti.
Nasıl böyle çabuk hazırlandı acep.
Alnıma minik bir buse kondurduktan sonra beni defalarca kez "Dikkatli ol." Diye tembihlemeyi unutmadan evden çıktı.
Yoongi evden çıkınca kendimi direkt koltuğa atıp televizyonu açtım. Güzel bir belgesel bulduktan sonra izlemeye başladım.
Bi' yarım saat belgesel izledikten sonra tam yerimden kalkacaktım ki kapının çalmasıyla kafam o yöne döndü.
Yoongi olamazdı. O kendi anahtarıyla açardı.Kapı ısrarla çalınmaya devam edince ayaklanıp kapıya doğru yöneldim.
Belki Jimin'dir?
Kapı deliğinden baktığımda şapkalı ve maskeli birini görmüştüm. Yoongi'ye benziyordu. Zaten Yoongi evden çıkarken şapka ve maske takmamış mıydı?
Kapıyı yavaşça aralayıp kafamı dışarı çıkardım. Karşımda Yoongi'ye bayağı benzeyen biri duruyordu. Ama kafası eğikti.
"Yoongi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pain || myg
FanfictionSeulgi, bir intikam uğruna hayatını mahveden Yoongi'ye dışından nefret kusarken, içten içe yanlış duygular besliyordu.